1. HABERLER

  2. EKONOMİ

  3. Denge arayışındaki Türkiye-Çin ticareti ve swap anlaşması
Denge arayışındaki Türkiye-Çin ticareti ve swap anlaşması

Denge arayışındaki Türkiye-Çin ticareti ve swap anlaşması

Çin ile potansiyelinin çok altında seyreden yatırım ve ticari ilişkilerimizin gelişmesi için fon kullandırmaya başlayan swap anlaşması önemli bir adım

A+A-

Geçen hafta Perşembe günü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile Çin Merkez Bankası arasında yenilenen swap (para takası) anlaşması çerçevesinde Çin Yuanı fonlamasının ilk kullandırımı yapıldı.

Aynı gün Turkcell ve Huawei Türkiye, ileri tarihli tüm kontratlarını Çin'in yerel para birimi Yuan cinsinden yapma konusunda anlaştıklarını duyurdu. İki merkez bankası arasındaki swap anlaşması belli miktarda yerel paranın birbirleriyle değiş tokuş edilmesini, belirlenen süre dolunca da birbirlerine ana paraları iade etmelerini öngörür. Bu esnada yapılan ikili ticarette dolar veya avro gibi üçüncü bir ülkenin para birimi kullanılmaz. Bu anlaşmaya göre çeşitli sektörlerdeki Türk şirketleri Çin’den ithalatlarını Yuan cinsinden ödeme yaparak gerçekleştirecekler. Böylece Türkiye ve Çin arasındaki ticaretin kolaylaşması ve üçüncü bir para biriminin kullanımından kaynaklanan masrafların düşmesi bekleniyor..

Ticaret Bakanlığı verilerine göre Çin Türkiye’nin dış ticaret açığı verdiği ülkeler sıralamasında ikinci sırada bulunuyor. Türkiye Çin’e en fazla mermer ve traverten, ekosin, su mermeri ve kireçli taşlar ihraç ediyor. Çin’den ise en fazla telefon cihazları, ses, görüntü veya diğer bilgileri almaya veya vermeye mahsus cihazlar ithal ediyor. 2020 yılı Ocak-Nisan döneminde Türkiye’nin ithalatında ilk sırayı Çin aldı. Bu dönemde, Çin'den yapılan ithalat 6 milyar 577 milyon dolar oldu. Türkiye’nin ihracatındaki ilk beş ülke sırasıyla Almanya, ABD, Birleşik Krallık, Irak ve İtalya oldu. Çin bu sıralamada çok gerilerde yer alıyor.

Çin’in sadece Türkiye’ye değil başta ABD olmak üzere pek çok ülkeye karşı ticaret fazlası verdiği bilinen bir gerçek. Çin’e karşı verilen yüksek ticaret açığını diğer ülkeler gibi Türkiye de zaman zaman sorguluyor. Ancak Çin’deki ucuz iş gücü ve maliyet avantajı Türkiye’de yok. Bu nedenle son 30 yılda Türkiye pek çok pazarda ucuz Çin mallarına karşı rekabet edemedi. Her ne kadar son dönemlerde Çin’de de işgücü ve maliyetler artmaya başlasa da Çin hala bu avantajı kullanmaya devam ediyor.

Türkiye’nin ürünlerindeki ileri teknoloji payını artırması ve hammadde veya teknoloji yoğunluğu düşük ürünler satıp teknoloji seviyesi yüksek ürünler alan mevcut pozisyonunu değiştirmesi gerekiyor.

Türkiye ile Çin arasında daha dengeli bir ticaret nasıl mümkün olur?

Nisan ayında Türkiye Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ile Çin Ticaret Bakanı Zhong Shan telekonferans yöntemiyle Türkiye-Çin ticari ilişkilerini görüştü. Bu görüşmede iki ülke arasındaki karşılıklı ticaret ilişkileri, ikili ticaretin dengeli bir yapıya kavuşturulması, Karma Ekonomik Komisyon (KEK) gündemleri, yerel paralarla ticaret, Kuşak ve Yol girişimi, e-ticaret ve Türkiye'nin tarım ürünleri ihracatı gibi konular ele alındı.

Ticarette bir ülkenin kazancı sattığı ürünlerin katma değerini yükselttiği ölçüde artar. Bu noktada Türkiye’nin ürünlerindeki ileri teknoloji payını artırması ve hammadde veya teknoloji yoğunluğu düşük ürünler satıp teknoloji seviyesi yüksek ürünler alan mevcut pozisyonunu değiştirmesi gerekiyor.

Ticaret Bakanlığı’nın tespit ettiği ve Çin’e ihraç potansiyeli taşıyan ürünler ayakkabı, hazır giyim ürünleri, seramik materyalleri, zeytinyağı ve bazı tarım ürünleri olarak sıralanıyor. Bu fasıllarda Türkiye ihracatçılarının Çin pazarından pay alma şansı var. Diğer yandan Türkiye’nin iyi bir tedarikçi olduğu motorlu taşıt aksam ve parçaları, medikal ekipmanlar ve elektrikli-elektriksiz makinelerde de Türkiye Çin için tedarikçi olma şansına sahip, ancak bu fırsat şimdiye kadar kullanılmamış.

Türk ihracatçıların Çin pazarına neden giremediği konusunda farklı görüşler var. Çin tüketicisinin talepleri ve pazar Türkiye’den farklılıklar gösteriyor. Bölge ülkeleri arasında çok güçlü bir ticaret var. Ayrıca iki ülke arasındaki yatırımın gelişmemiş olması çok önemli bir sebep. Zira önce yatırım ilişkileri gelişir, bu da ekonomik ve ticari ilişkileri artırır. Mesafe sorunu günümüz teknolojileri ve imkânları ile aşılabilir yeter ki lojistik anlamında yeni nesil çözümler devreye girsin. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin 2020 yılı planlamasında bu konu yer alıyor. Ticaret Bakanlığı, İhracatçı Birlikleri ve lojistik sektörü ile bir araya gelerek Türkiye’nin hedef pazarlarına erişimini kolaylaştıracak ve ihracatçılara destek olacak Lojistik Merkezlerinin hayata geçirmeyi planlıyor. Bu çalışmaların Çin’e ihracatı artırması ve ikili ticaretin iki tarafa da kazandıran bir zemine oturmasını kolaylaştırması bekleniyor.

Çin’in her fırsatta dile getirdiği kazan-kazan prensibini en çok kendisinin kazanacağı bir platforma dönüştürdüğünü unutmadan Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi gerekli.

Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Çin yatırımları

Çin liderliğinde devam eden ve Çin’in Avrupa’ya bağlanmasını hedefleyen Kuşak ve Yol Girişimini Türkiye en başından itibaren destekledi ve Orta Koridor Girişimi ile bu projenin bir parçası olma yolunu seçti. Türkiye bu kapsamda Çin’den daha fazla yatırımcı çekmeyi planladı ve bu isteğini her platformda dile getirdi.

Bakü-Tiflis-Kars demir yolu hattı Kovid-19 salgını süresince normalde taşıdığı yük miktarını daha da artırarak önemli bir fonksiyon icra etti. Bu hat Çin ile Türkiye arasındaki ikili ticaret için de önemli fonksiyonlar üstlenebilir. Türkiye bu kapsamdaki alt yapı projelerine finansman sağlayan Asya Yatırım ve Altyapı Bankası (AIIB)’nın projelerinde Türk firmalarının daha fazla yer almasını istiyor. Ancak, bu noktada Türkiye’nin Çin ile işbirliği yaparken dikkat etmesi gereken bazı hususlar var. Türkiye pek çok ülkenin Çin tarafından yapılan alt yapı finansmanında yaşadığı sorunları göz önünde bulundurmalı ve kendi kazancını önceleyen bir yaklaşım sergilemelidir. Bilindiği gibi Çin altyapı finansmanı sağladığı ülkelerde çok uzun yıllar imtiyaz talep etmekte ve ülkenin diğer yatırım kararlarına da müdahil olmaktadır. Çin’in dilinden düşürmediği kazan-kazan prensibini en çok kendisinin kazanacağı bir platforma dönüştürdüğünü unutmadan Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi gerekli.

Türkiye’den Çin’e tarım ürünleri ihracatı

Türkiye 2012 yılından bu yana Çin’e süt ve süt ürünleri ihracatı için gerekli izinleri almaya çalışıyordu. Mayıs ayında bu izin alınarak 54 Türk işletmesinin Çin’e peynir altı suyu tozu, peynir, süttozu, krema ve tereyağı ihraç etmesinin önü açılmış oldu. Ancak Türk firmalarının Çin’deki rakipleri yıllardır bu pazarda iyice yerleşmiş olan Yeni Zelanda, Avusturalya ve Avrupa Birliği ülkeleri. Dünyadaki süt ve süt ürünleri ihracatının yüzde 27’sini yapan Yeni Zelanda ile rekabet edebilmek için ihracatçımızın Çinli tüketicinin tüketim alışkanlıklarını iyi tanıması, pazarı iyi araştırıp güzel bir pazara giriş stratejisi geliştirmesi ve lojistik konusunda devlet desteklerinden faydalanması gerekiyor. Türkiye’deki süt üreticileri Çin’in ihtiyacını karşılayacak kapasitede olduklarını ancak ulaşım konusunda desteğe ihtiyaçları olduğunu belirtiyorlar.

Türkiye benzer şekilde kanatlı et, limon ve turunçgil, nar, taze üzüm, elma ve taze incir gibi ürünleri de Çin’e ihraç etmeye hazır. Ancak gerekli izinlerin alınma süreci askıda ve Türkiye bu süreçlerin de bir an önce başlatılmasını talep ediyor. İkili ticari ilişkilerin gelişmesi için ticari vize sürecinin de kolaylaştırılması da Türkiye’nin ajandasında yer alıyor.

Çin pazarının iyi çalışılması, Türk ihracatçısının dijital yeteneklerinin geliştirilmesi ve Çin’e daha fazla mal satabilmek için stratejiler geliştirilmesi gerekiyor.

Kovid-19 sonrası ticaret

Kovid-19 sürecinde firmaların dijital teknolojileri etkin şekilde kullanmasının ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Bu noktada Çin ile iş yapacak Türk firmaların internet ortamında iyi iletişim kuran, taleplere çevrimiçi cevap verebilen ve sorunlara anında çözümler üreten firmalar olması önem arz ediyor.

Çin ile potansiyelinin çok altında seyreden yatırım ve ticari ilişkilerimizin gelişmesi için fon kullandırmaya başlayan swap anlaşması önemli bir adım. Ayrıca Çin pazarının iyi çalışılması, Türk ihracatçısının dijital yeteneklerinin geliştirilmesi ve Çin’e daha fazla mal satabilmek için stratejiler geliştirilmesi gerekiyor. Gelecekte perakende satışın yerini almaya aday olan e-ticaret konusunda Türk firmalarının hem altyapı hem de beşeri sermaye bakımından geliştirilmesi önem arz ediyor. Ayrıca Türkiye’nin ihracata konu olan mallarda teknoloji seviyesini yükseltmesi sadece Çin’e değil tüm ülkelere yaptığı ihracattan elde edilen geliri artıracaktır. Bu konuda Türkiye’nin kazancını artıracak anahtar teknolojik ilerleme olacaktır.

[Türk-Alman Üniversitesi’nde İktisat Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Elif Nuroğlu, uluslararası iktisat, yerçekimi modeli, ampirik uluslararası ticaret, ekonometrik modellemeler, ampirik makroekonomi, yapay sinir ağları ve fuzzy yaklaşımlar alanlarında çalışmaktadır]

AA

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.