
ALASKA ZİRVESİ: RUSYA-UKRAYNA SAVAŞINDA SONA DOĞRU MU?
Trump ve Putin arasında Alaska’da gerçekleşecek olan zirve hem sembolik olarak hem de dünya politikası ve Rusya-Ukrayna savaşı açısından büyük öneme haiz.
İstanbul
Siyaset Bilimci Dr. Ümit Nazmi Hazır, Trump ve Putin arasında Alaska’da yapılacak olan görüşmenin iki taraf için de ne anlama geldiğini ve Rusya-Ukrayna savaşına olası etkilerini kaleme aldı.
***
15 Ağustos’ta ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Alaska’da gerçekleşecek olan zirve hem sembolik olarak hem de dünya politikası ve Rusya-Ukrayna savaşı açısından büyük öneme haiz. Görüşmede Rusya-ABD ilişkileri de ele alınacak olmakla birlikte, odak noktası, üç yılı aşkın süredir devam eden ve yıpratma savaşına dönüşen Rusya-Ukrayna savaşı olacak. Görüşmenin gerçekleşeceği yer ise şaşırtıcı ve beklenmedik bir şekilde Alaska oldu.
Trump’ın "Deus ex Machina" etkisi ve tarafların pozisyonları
Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasından sonra uluslararası ilişkilerin dinamiklerinde ve paradigmasında önemli bir değişiklik yaşandı. Aslında bir bakıma, İtalyan düşünür ve siyasetçi Antonio Gramsci’nin “eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor, şimdi ise canavarlar zamanı” tabiri 21. Yüzyılının ikinci çeyreğinde uluslararası ilişkilerde vuku bulmaya başladı. Eski dünyanın öldüğü ve yeni dünyanın ise bir türlü doğum yapamadığı bu dönemde, Trump’ın sürekli söylem değişiklikleri ve uyguladığı “stratejik belirsizlik” politikası uluslararası ilişkilerdeki “belirsizlik dönemi”ni derinleştirdi. Trump’ın etkisinin en fazla hissedildiği konulardan birisi ise Rusya-Ukrayna savaşı. Trump’ın Başkan olmasından sonra çözmek için kollarını sıvadığı ilk konu Ukrayna sorunu oldu. Birçok boyutu ve tarafı olan, kronik ve karışık bir sorun olan Ukrayna meselesini çözme konusunda Trump “deus ex machina” etkisiyle sahneye çıktı.
Peki, “deus ex machina” nedir ve Trump’ın Rusya-Ukrayna krizine yönelik tutumunu neden bu şekilde metaforlaştırabiliriz? "Deus ex machina" Latince’de "makineden çıkan Tanrı" anlamına gelir. Özellikle Antik Yunan tiyatrosunda, olayların çıkmaza girdiği anlarda, bir Tanrı figürü vinç benzeri bir düzenekle sahneye indirilir ve olaylar, kurgunun dışından gelen bu yapay müdahaleyle çözülür.
Aslında bu durum, bir bakıma çıkmaza giren olayı çözmek için yapay ve beklenmedik bir unsurun devreye girmesidir. "Deus ex machina" daha ziyade zayıf bir kurgu unsuru olarak görülür, çünkü karakterlerin ve olayların doğal gidişine uymaz ve dışsal bir müdahaleyi ve çözümü ifade eder. Trump’ın Rusya-Ukrayna krizine hızlı ve dışarıdan yaklaşımı, Başkan olmasından bu yana 8 ay geçmesine rağmen sorunu çözememesi ve söylemlerini sürekli olarak değiştirmesi bu kurguyu resmetmektedir. Trump, eski ABD Başkanı Joe Biden dönemi geleneksel ABD dış politikasının dışına çıkarak ve “havuç-sopa” stratejisini uygulayarak sorunu hızlı bir şekilde çözmeye çalıştı, Putin ise süreci yavaşlattı.
Trump’ın sorunu hızlı bir şekilde çözme isteğine, ABD ile Rusya ve Ukrayna ile Rusya arasında yapılan görüşmelere ve İstanbul’daki müzakerelere rağmen, süreçte şu ana kadar kayda değer bir ilerleme katedilmiş değil. Buradaki en önemli neden, tarafların pozisyonları arasındaki neredeyse 180 derecelik farklılık ve tarafların taviz vermemesi ya da taviz veriyor görüntüsü vermek istememesidir. Rusya tarafı, yaptığı açıklamaların çoğunda 'özel askeri operasyon, hedeflerine ulaşıncaya kadar sürecek' ifadesini kullanıyor. Rusya Dışişleri Bakanlığının son yaptığı açıklamaların birinde de Rusya’nın Ukrayna konusunda pozisyonunun değişmediği ve Batı’nın Ukrayna’yı NATO’ya dahil etme kararının Ukrayna krizinin temel nedenlerinden birisi olduğu belirtilmektedir. Rusya başından beri Ukrayna’nın NATO’ya katılımına şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor ve kırmızı çizgisi olarak tanımlıyor. Kiev ise NATO üyeliği hedefinden vazgeçmemekte kararlı gözüküyor ve Moskova’nın dayattığı tarafsızlık statüsünü kabul etmiyor. Diğer ayrıldıkları nokta ise toprak paylaşımı. Rusya Ukrayna’daki toprak kazanımlarını kabul ettirmek istiyor. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ise toprak tavizinde bulunmayacaklarını, bunun Ukrayna Anayasası’nın onayına ihtiyaç gerektirdiğini söylüyor. Trump ise son açıklamalarından birinde, Zelenskiy'nin toprak tavizlerini reddetmesinden memnun olmadığını söyledi ve barış anlaşması için toprak takasının gerekli olduğunu belirtti.
Çözümü çıkmaza sokan diğer nedenlerden biri ise, barışa ulaşılmasındaki ilk adımlardan birisi olan ateşkes konusunda Rusya ve Ukrayna’nın pozisyonlarının çok farklı olması. Kiev ateşkesi isterken, Moskova başından beri ateşkese karşı ve ateşkesin Ukrayna’nın sahada toparlanması için fırsat olacağını söylemektedir. Rusya’nın ateşkesi kabul etmemesindeki diğer bir neden ise, Rusya’nın sahada inisiyatifin kendisinde olduğunu düşünmesi. Bazı Rus uzmanlar Rusya’nın askeri operasyonlara devam etmesi gerektiğini, özellikle yaz mevsiminde uygun koşullarda ateşkesin mantıklı olmayacağını ve ileride Ukrayna’nın daha fazla insan sıkıntısı çekeceğini iddia etmektedir.
Savaşın diğer taraflarından biri ise Avrupa. Fransa, Almanya ve İngiltere’nin pozisyonu Kiev’e çok yakın. Avrupa, ABD ve Rusya arasında varılabilecek ateşkes anlaşmasının mutlaka Kiev’i ve Avrupa Birliği'ni (AB) de kapsamasını ve Trump’ı Rusya’ya karşı yaptırımları artırmaya çağırıyor. Alaska Zirvesi öncesinde dışlanan Avrupalı liderler, Zelenskiy ve Trump’ında katılımı ile video konferans gerçekleştirdi ve savaşta dönüm noktası olabilecek bu zirve öncesi birleşik bir Avrupa cephesi görüntüsü verdi. Ayrıca Brüksel ve Kiev’in en büyük endişelerinden birisi, sürecin dışında bırakılarak, Trump'ın Putin'in manipülasyonlarına kolayca kapılacağı ve Putin ile Trump arasındaki anlaşmanın Kiev’e dayatılmasıdır.
Zirveden beklentiler ve ihtimaller
Tarafların pozisyonlarına baktığımızda optimum noktada buluşmaları kolay olmayacak gibi gözüküyor. Bu noktada Moskova taviz verme niyetinde değilse, müzakereleri neden devam ettirdiği ve Putin'in Trump ile neden buluştuğu sorusu önem kazanıyor. Buradaki en önemli nedenler, Moskova’nın Trump’ın hoşnutsuzluğunu üzerine çekmek istememesi, Batı içinde ayrılık yaratmak istemesi ve Batı tarafından izole edilmesi nedeniyle bu zirveyi uluslararası politikada kendisini meşrulaştırıcı bir araç olarak kullanmak istemesi. Ayrıca Moskova’nın başından beri ABD ile temasları sürdürmesindeki nedenlerden birisi, Ukrayna savaşının bitmesinden de ziyade ABD-Rusya ilişkilerini normalleştirmek. Putin’in Alaska’ya Maliye Bakanı Anton Siluanov’u da götürecek olması, Moskova’nın Alaska’daki önceliğinin savaşı bitirmekten ziyade, Rusya-ABD ilişkilerini normalleştirmek ve ekonomik yaptırım baskısından kaçmak mı sorusunu akla getirmektedir.
Zirvenin sonucuyla ilgili olarak üç ihtimal karşımıza çıkmaktadır, En kötü ihtimalden başlarsak, görüşmenin sonuçsuz çıkmazı ve Trump’ın sabrının tükenmesi. Bu durumda Trump müzakere sürecinden tamamen çekilip, Rusya’ya ikincil yaptırımlara yönelebilir ve savaşın yükünü ve finansmanını tamamen Avrupa’nın üzerine atarak Avrupa ile Rusya’yı tamamen karşı karşıya bırakabilir. İyimser senaryo ise görüşmeden ateşkesin çıkması ve Trump-Putin-Zelenskiy zirvesinin gerçekleştirilmesi konusunda anlaşılması. Üçüncü ihtimal ise zirvede Trump ve Putin’in belli noktalarda uzlaşması. Örneğin, hava ateşkesi konusunda veya Ukrayna’nın Donetsk gibi bazı bölgelerden çekilmesi koşuluyla Rusya’nın ateşkesi kabul etmesi ve bir sonraki Putin-Trump zirvesinin Rusya’da gerçekleşmesi gibi. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un bu zirvede bir belge imzalanmasını beklemiyoruz açıklamasına bakacak olursak, Alaska’daki zirvede büyük anlaşma çıkmayabileceğini fakat Washington ve Moskova’nın köprüleri yıkmayacağını ve bir sonraki Trump-Putin zirvesinin ihtimaller dahilinde olduğunu söyleyebiliriz. Fakat hangi sonuç çıkarsa çıksın son aşamada Kiev’in de sürecin içinde olması gerekecektir, çünkü savaşın bir tarafı olmadan kalıcı barışa ulaşmak metodolojik olarak mümkün değildir. [Dr. Ümit Nazmi Hazır, Siyaset Bilimcidir.] AA
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.