16 Aralık 2025
Altın 5914.399
BIST 11348.83
Dolar 42.7053
Euro 50.2956
Sterlin 57.3815
Ankara 6°C

Başbakan Danışmanı konuştu!

Başbakan Danışmanı konuştu!
'Açılım hükümetin yetki ve sorumluluğunda ilerliyor' diyen Erdoğan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan Star'a konuştu...
Siyasiler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, medya, toplum kesimleri... haftalardır Kürt sorununu çözmeyi hedefleyen 'demokratik açılım'ı konuşuyor, tartışıyor. Süreç Meclis'in açılmasıyla birlikte yeni bir evreye girdi. Nasıl bir ilerleme kaydedildi, çözüme ne kadar yaklaşıldı, tartışmanın açılımın tıkandığı noktalar neler, nasıl açılabilir, gidişat nasıl? Açılımla ilgili bir durum değerlendirmesi yapmak için birkaç haftadır, Başbakan Erdoğan'ın yakın çevresindeki az sayıdaki kurmaydan biri olan Doç. Dr. Yalçın Akdoğan'dan olumlu bir cevap bekliyordum. Nihayet o 'evet' geldi, söyleşimizi yaptık. Akdoğan az konuşan, basına röportaj vermeyen ama yazdıkları dikkatle takip edilen bir isim. Star'ın fikir eki Açık Görüş'te yayınlanan makalelerine atıflarda bulunulması, Başbakan'ın ne düşündüğünün biraz da onun sözlerinin satır aralarından takip edilmesi de bunun bir göstergesi. Akdoğan ayrıca Başbakan'ın tüm programlarını izliyor, gezilerine, görüşmelerine katılıyor ve notlar alıyor. Bu yüzden ona 'vakanüvis' (resmi tarihçi) de deniyor. Başbakan'ın 'karakutusu' hükmünde yani. Siyaset bilimci Doç. Akdoğan'ın, Başbakan'ın 'Sunuş'uyla yayınlanan ve AK Parti'nin 'siyaset teorisini' anlatan “Muhafazakâr Demokrasi” adında bir kitabı var. Ayrıca üç kitabı daha: 'Kırk Yıllık Düş', 'Siyaset ve Kutsallık' ile 'Görsel İktidar'.
 
Demokratik açılımın başladığı günle bugün arasındaki fark ne, ne kadar mesafe alındı?
Öncelikle bu girişimi bir iki ay önce startı verilen bir çalışma olarak görmemek gerek. AK Parti'nin kuruluşunda tanımlanan sorun alanlarından birisi 'Türkiye'nin demokratikleşmesi'ydi, Kürt meselesine de atıf yapılmıştı ve geçen zamanda birçok adım atıldı. Başbakan'ın 2005'teki siyasi vurgusu da önemli bir kilometre taşıydı. Son dönemde ortaya çıkan yenilik, bunun daha kapsamlı bir süreç olarak tanımlanması ve kamuoyunun bu sorun etrafında ciddi bir düşünme ve tartışma sürecine sokulmasıdır. Kanaatimce, Türkiye, çok önemli bir sorununu tartışabilecek olgunluğa ulaştığını gösterdi. Demokrasinin diyalog ve müzakere gücü bir kez daha tezahür etti.
• Ama bazıları, “bu sorun da nereden çıktı, olmayan bir sorun icat edildi ve toplumu gerip bölecek bir tartışma ortamı oluştu” gibi eleştiriler getirdi.
Meselenin ızdırabını çeken, sorunun olumsuzluklarını hisseden insanlar bu süreçten rahatsızlık duymuyorlar; sorunla yaşamaya alışan, kafasını kuma gömerek hiçbir şey yokmuş gibi yapanlar ya da statükonun devamını politika olarak takdim edenler rahatsızlık duyabiliyorlar. 'Çözümsüzlük çözümdür' anlayışı, Kürt meselesi için geçerli bir politika olmaktan çıkmıştır. Bu, ne makul, ne sürdürülebilirdir... Bir politika artık sürdürülemezse, ülke için daha mahzurlu bir hal aldıysa, bunun devamını istemek tutuculuktan öte, durumun gidişatını iyi idrak edememektir. Bir hastalığı reddetmek, tedaviye direnmek akıl karı değildir. Bu sorun durup dururken ortaya çıkan, hükümetin ortaya attığı bir sorun değildir. Madem “akan kanı durdurun” diye bir yakarış var, hükümetin bu talebe duyarsız kalması düşünülemezdi.
 
AÇILIMIN EN BÜYÜK FAYDASI
 
• Türkler ve Kürtler arasında psikolojik ayrışma olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Türkler ve Kürtler arasındaki kaynaşma, 30 yıldır süren, binlerce insanın yaşamını yitirdiği sorun karşısında bile hala çok sağlamdır. Bu noktada ayrışma veya hasmane tutum yok ancak belli bölge ve kesimlerde esen rüzgârların diğer bölgelerde yeterince hissedilmediğini düşünüyorum. Açılım sürecinin en büyük faydası, Batıda sorunun sıcaklığını ve hassasiyetini gözden kaçıran kesimlerin meseleyle biraz daha yakından tanışması, Doğuda ise marjinalliğe ve afakî söylemlere savrulan kesimlerin biraz daha Türkiye gerçekliğine yakınlaşmasıdır. Açılım, tarafları birbirinden uzaklaştırıp radikalleştirmemiş, aksine iki kesimi de makule yaklaştırmıştır.
• Meselenin sadece terör-güvenlik bağlamında ele alınmasının sorunu büyüttüğü, çözümü geciktirdiği epeyce bir zamandır asker tarafından da dile getiriliyordu fakat 'demokratik açılım' asker ile ilk ne zaman konuşuldu, askerin yaklaşımı ne oldu?
Açılım sözü, sürecin kamuoyuna yansıyan etiketidir. Terörle Mücadele ve ilişkili konular, MGK ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu gibi ortamlarda yıllardır gündem maddesidir. Dağdan indirme veya silah bıraktırma gibi konuların terörle mücadele kapsamında ele alınmadığı düşünülebilir mi? Hiç kimse, hiçbir konuyu yeni duymuş, yeni tanışmış değildir. Askerin anayasanın belirlediği noktada durduğunu, bu noktanın çok fazla eleştirilecek yanı olmadığını düşünüyorum. Hatta Başbuğ'un kimi mesajlarının ve tutumunun, muhalefetin kökten reddiyeci yaklaşımlarından çok daha ileri, çok daha makul ve rasyonel olduğu söylenebilir. Bu açılımın önemli bir boyutunu terörün bitirilmesine yönelik çalışmalar oluşturuyorsa, askerin bu noktada düşüncesinin alınmamasını düşünmek doğru olamaz. Yıllardır terörle mücadeleyi yürüten askerin, elbette bu konuda önemli kanaat ve önerileri olacaktır, bunları da dile getirecektir. Açılım ise hükümetin yetki ve sorumluluğunda yol almaktadır.
 
DTP ÖNEMİNİN FARKINDA DEĞİL
 
• Bölgedeki iki partiden biri DTP, ondan başlayalım, süreci nasıl götürüyor sizce?
DTP, biz doğru bulmasak da kimlik siyaseti yapan bir parti olarak belli bir soruna odaklanabilir, belli bir kesim üzerine siyaset yapabilir. Ancak açılım sürecine katkıda bulunmak istiyorsa tüm Türkiye toplumunu ve genel hassasiyetleri düşünerek hareket etmeli, buna uygun bir dil kullanmalı. Kendi tabanına yönelik popülizm yaparsa sürece katkıda bulunamaz. PKK endeksli tutumları sürdürürse, kendi meşruiyet alanını genişletemez. MHP'nin köktenci tavırları nasıl süreci reddetmek anlamına geliyorsa, DTP'nin radikal söylemi de süreci dolaylı olarak kabullenmemek anlamını taşır. DTP'nin tavrı, sorunun çözülmesini samimiyetle isteyip istemediğini de ortaya koyacak.
• DTP meşru muhatap kendisiyken neden bu kadar tereddüt yaşıyor olabilir? 
DTP'de siyaset yapan birçok kişi Öcalan ve PKK vurgusuyla güç devşirdi, onlar üzerinden bir yerlere gelmeye çalıştı. Şimdi yeni bir durum var ve buna uyum göstermekte zorlanıyorlar. Bu yüzden bugünkü durumu algılamayan bir şekilde 'kraldan çok kralcılık' yapma yarışına girdiler. Sonuçta Öcalan bile dayanamayıp söylemlerini eleştirmek durumunda kaldı. DTP kendisine verilen önemi, fırsatı iyi algılayamamış bir görüntü içinde...
CHP ARTIK KAÇAK GÜREŞEMEZ
• Ya muhalefet? Açılıma verdikleri reaksiyonunun şiddeti şaşırttı mı Hükümeti?
MHP konuya tamamen kapılarını kapattı, makul ve rasyonel tartışma ortamına girmeyerek kökten reddiyeci davrandı. Bu konuyu konuşmasının, tartışmasının bile kendi içyapısını bozacağını, bir çözülmeye uğrayacağını düşünmüş olabilir. Bu politik tutum kendi bilecekleri bir iştir, ancak bu tutumun Türkiye'nin ne kadar lehine olduğu tartışılabilir.
• Peki CHP'nin tutumu?
CHP klasik muhalefet partisi gibi meseleye yaklaşıyor. MHP gibi kökten reddiyeci davranamıyor ancak hükümetin işine yarayacak bir tutum geliştirmekten de özenle kaçınıyor. Oysa hükümetin bu meseleye siyasi oy kaygısıyla bakmadığı, daha yüksek siyaset konusu olarak değerlendirdiği görülüyor. Konular somut şekilde gündeme geldiğinde CHP'nin kaçak güreşmesi biraz daha zorlaşabilir.
• Muhalefet Nuh deyip peygamber demezse, bu durumda B planı nedir?
Hükümet sürecin siyasi sorumluluğunu yüklenmiştir, muhalefetin tavrı ne olursa olsun Türkiye'nin geleceği için doğru bildiği yolda yürüyecektir. Önümüzdeki dönemde kamuoyu baskısının tüm partileri etki altına alması ve onların tavırlarını yönlendirmesi söz konusu olabilir. Hükümetin kendi siyasi gücü ve Meclis çoğunluğuyla yapabilecekleri vardır. Burada önemli olan meselenin toplumsal bir uzlaşıyla daha büyük bir siyasi katılımla ele alınması ve çözülmeye çalışılmasıdır. AK Parti iktidarı doğru olanı zorlamakta, muhalefeti de sürece katmaya çalışmaktadır, bu yöndeki çabalar da uygun zeminlerde sürecektir. Açılımın muhtevası ortaya çıktıkça muhalefet her halükarda olumlu veya olumsuz kanaatini belli edecek, kaçınılmaz olarak sürecin bir parçası haline gelecektir.
 
ÇÖZÜM POLİTİKA DEĞİL PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİNDE
 
• Yıllardır süren uygulamalar, tekrarlanan, ezberlenen ve yerleşen bilginin, algının ve hatta duygunun hemen değiştirilmesi hiç kolay değil. Toplumun geneli, sorunun aslında ne sorunu olduğu ve neden çözülmesi gerektiği konusunda yeterince bilgilendirildi mi acaba?
Açılım süreci aslında herkesin kendisini gözden geçirmesini gerektiren bir süreç. Dünkü algılarla, düşünme biçimleriyle, politikalarla, yöntemlerle, stratejilerle bu sorun çözülemediyse, demek ki değişmesi gereken sorunu bu hale getiren paradigmadır. Çözüm basit bir politika değişiklinden değil, daha köklü bir paradigma değişikliğinden geçiyor. Burada devlete, hükümete düşenler de var, sorunun diğer taraflarına, tek tek vatandaşlara düşenler de... Kimse kendi zihnindekini dayatarak neticeye ulaşamaz. Afakî söylemlerle de, bildik yaklaşımlarla da yol alınamaz. Tabii en önemlisi de terörün artık bir yöntem olarak kullanmanın kabul edilemezliğinin kabul edilmesidir.
• Bu noktada toplumun sorun algısı nasıl farklılaşıyor birbirinden?
Toplum belli kesimlerinde bazı çemberler oluşmuş. Her çember kendi içinde bir söylemi, bir anlayışı hâkim kılmış. Mesela Kürtlerin yoğun olduğu bir çemberde öyle şeyler konuşuluyor, gündeme getiriliyor ki, toplumun başka bir çemberi bunu duyunca, “bunlar hayal âleminde yaşıyor” diye tepki gösterebiliyor. Veya Türk milliyetçilerinin olduğu bir çemberde sorun o kadar gerçekten kopuk şekilde değerlendirilebiliyor ki, Kürtlerin yoğun olduğu bir çember de, “bunlar uzayda mı yaşıyor” diye eleştirilebiliyor. Bu çemberler kırılmaz ve psikolojik duvarlar yıkılmazsa, herkes kendi dairesinde ifrata veya tefrite düşüp, uçlara savruluyor.
 
Asla ve kat'a bölünme olmaz, teminatı AK Parti
 
• Meclis artık açıldı. Hükümet bundan sonrasında nasıl bir yol izleyecek?
Açılım, farklı bir düzlemde, muhteva ağırlıklı olarak devam edecektir. Ortada bir paket yok bir süreç var, bir çırpıda açıklanacak ve yapılacak bir eylem planı yok; kısa, orta, uzun vadede hayata geçirilecek bir çalışma var. Kürt meselesi çok boyutlu bir mesele olduğu için belli alanlarda çalışmalar yoğunlaşarak devam edecektir. Hükümet, olayı kapsamlı bir girişim olarak ve geçmişten daha farklı bir bakış açısıyla gündeme getirmiştir, bunun siyasi riskini de göze almıştır. Hükümet süreçte başarılı olabilir ama oy kaybedebilir, çok başarılı olmayabilir ama oy kazanabilir, önemli olan doğruyu yapmaktır. Başbakanımız, hükümetin oy hesabıyla hareket etmediğini özellikle vurguluyor. Eğer birileri çıkıp “vatana ihanet” suçlaması yapıyorsa, birileri “Türkiye'yi bölmeye çalışıyorlar” diye bağırıp çağırıyorsa, ortada zor bir süreç olduğu aşikardır.
• Bu “Türkiye'nin bölüneceği” iddiası, samimi bir endişenin ifadesi olabilir mi yoksa siyaset mi sadece? Ya da şöyle sorayım: Böylesi bir endişe ve bunun ürküntüsü, Hükümeti, Başbakan'ı hiç yoklamış mıdır? Diğerlerini endişelendirirken onları emin kılan nedir böylesi bir 'kötü son'dan?
Bazı partiler Güneydoğu'da siyasi bir çalışma yapamadığı, milletvekili çıkaramadığı veya yok hükmünde olduğunda “Türkiye acaba bölünür mü” diye düşünüyor mudur, bilmiyorum. Bir ülkede merkez partiler bölge partisi haline geldiyse, siyaset tüm Türkiye'yi kucaklayan bir söylemden kopmaya başladıysa, siyasi temsil dağılımı böyle bir parçalı yapı arzediyorsa dışarıdan bakan birileri vahim bir durum olduğunu düşünebilir. Ama AK Parti siyaset alanında Türkiye'nin bütünlüğünün teminatı olan tek parti olarak bu görüntünün önüne geçmektedir. Açılımın böyle bir sonucu yok ve olamaz. Ama açılıma karşı olanların ortaya koydukları politikaların nasıl bir sonuç doğuracağı iyi hesap edilmeli...
 
ABD planı demek düpedüz iftira
 
• Muhalefet partileri açılımın bir ABD planı olduğu iddiasında ısrar ediyor, neden aksine ikna olmadılar?
Bu süreci herhangi bir başka ülkeyle ilişkilendirmek çok büyük bir haksızlıktır, ciddi bir iftiradır. Eğer Türkiye'nin lehine bir sürece ABD katkı yapacaksa, bundan da kimse gocunmamalıdır. Böyle bir iddiada bulunmak biraz da özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor. Türkiye'nin son dönemde bölgesinde attığı adımların önemli bir kısmı kendi özgün politikalarının bir sonucudur. Bir de, ABD'ye ulûhiyet atfedercesine her olup biteni ondan bilenler var. Bu süreci ABD projesi olarak adlandıranlar, niçin Öcalan'ın yakalanıp teslim edilmesine alkış tuttular ve sonrasında kendi üzerlerine düşeni yapamadılar? Eğer birileri, “statüko devam etsin, biz belli sayıda şehit gelmesini mevcut politikanın devamı için kaçınılmaz görüyoruz” diyorsa, bunu kamuoyuna deklare etsinler, cenazelerde de nümayiş yapıp başkalarını suçlamasınlar...
 
Ergenekon operasyonu açılımı korudu
 
• Açılım sürecinin zamanlamasında Ergenekon operasyonlarının bir etkisi olduğu söylenebilir mi?
Açıkçası bunlar ilişkili iki süreç değil. Ancak bildiğimiz bir şey var ki, açılım süreci çok hassas ve sabotajlara açık bir süreç. Süreci karıştırma ihtimali olan belli çetelerin veya karanlık örgütlerin etkisizleştirilmesi, bir nevi arazi temizliği yapılmasının, böyle bir girişim için ön açıcı olduğunu düşünenler yok değil. Geçmişte yaşanan birçok toplumsal olayın bu örgütlerin yönlendirmesiyle ortaya çıktığı iddia edildiğine göre, açılım sürecinin normal seyrinde devam edebilmesi ve provokasyonlardan korunması açısından böyle bir ilişkilendirmenin yapılması da normaldir.  
( Star )

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir