16 Aralık 2025
Altın 5891.879
BIST 11456.34
Dolar 42.6946
Euro 50.2029
Sterlin 57.104
Ankara 0°C

Ciner kılıcını çekti!

Ciner kılıcını çekti!
Doğan Grubu'na karşı Ciner Grubu da harekete geçti... Ertuğrul Özkök'e öyle bir yanıt verildi ki... Peki Özkök ne yazmıştı?





Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bugünkü yazısında rakipleri tarafından kendileri aleyhine bir linç kampanyası yürütüldüğünden şikayet ediyor ve şöyle devam ediyor:
“Bu amaçla en hayâsız yöntemler kullanılıyor. Gözleri, mahkemeleri, hâkimleri etki altına alacak kadar dönmüş. Masa başında uydurulmuş iftiralarla Türkiye'nin şerefli hâkimleri yıldırılmak, etki altına alınmak isteniyor.”

Türk basın tarihi, bu kadar pespaye, bu kadar pis bir kampanyaya tanık olmamış…!!!

Aynı şekilde, Vatan Gazetesi'nde yer alan Doğan Yayın Holding'e ait açıklamada da , rakip medya gruplarının Doğan'ın Vergi Mahkemelerinde açtığı yürütmeyi durdurma davalarıyla ilgili olarak yayınlanan haberleri "uydurma" olarak nitelendiriliyor ve bu haberlerin amacının “Davayı Doğan TV kazanırsa, “hakimler kazandırdı” kaybederse, “hukuk tecelli etti” şeklinde yargıyı ve Grubumuzu zan altında bırakabilecek bir zemin oluşturmak” olduğu iddia ediliyor.

Hem Ertuğrul Özkök hem de Doğan Grubu bu açıklamaları ve iddiaları besbelli aynaya bakarak söylemişler. Doğan Grubu'nun bu iddiaları başkasına söyleyebilmesi için, ya hafızasını yitirmiş ya da yüzsüzlüğün nirvanasına çıkmış olması gerekir çünkü...

Şimdi gelin bundan 2 yıl kadar öncesine gidelim…

2007'nin Nisan ayında (Aydın Doğan-Dinç Bilgin komplosu sonucunda) Sabah ve ATV'ye TMSF tarafından el konulması üzerine Ciner Grubu İdare Mahkemesi'ne dava açmış ve hakkını yargıda arayan herhangi bir yurttaş gibi yargı ve hukuk kararını bekliyor…

Ciner Grubu yargıya müracaat eder etmez Hürriyet ve Vatan Gazeteleri'nde “en hayasız” “en pespaye” “en pis” yöntemlerle, en aşağılık iftiralarla yargıya ve Ciner Grubu yöneticilerine yönelik bir linç kampanyası başlatılıyor… Amacın; davayı Ciner Grubu kazanırsa 'hakimler kazandırdı', kaybederse 'hukuk tecelli etti' şeklinde yargıyı ve Ciner Grubu'nu zan altında bırakabilecek bir zemin oluşturmak olduğu açık seçik belli oluyor…

İşte bu 'pis', 'pespaye', 'hayasız' iftiralara birkaç örnek:

HAYASIZ İFTİRA 1:

Mehmet Y. Yılmaz'ın 4.4.2007 tarihli yazısı:

Hukuki ayak oyunlarına hazır olun

“Araştırdım, el koyma kararına karşı ticaret mahkemelerinde bir "menfi tespit davası" açmak peşindeymişler.

Turgay Ciner'in akıllı hukukçuları olduğu bir sır değil.

TMSF kararlarına karşı açılacak davaların idare mahkemelerinin konusu olduğunu bilmemeleri de mümkün değil.

Belli ki ticaret mahkemelerinden alacakları bir karar ile idare mahkemesinin üzerinde etkili olmaya çalışacaklar.

Duyduğuma göre Aydın Ayaydın devreye girmiş, bazı temaslarda bulunuyormuş.

Bu hukuki tuzağa idare mahkemelerinin düşeceğini beklemek saflık olur.

Elbette böyle bir istemi reddetmeyip kabul edecek ticaret mahkemesinin çıkacağını zannetmiyorum ama bu işler hiç belli olmaz, biliyorsunuz!

"Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini" mısrası bu ülkede her zaman geçerlidir çünkü.

Öte yandan bir de şöyle ilginç bir durum var: TMSF'nin gazetesinde, TMSF'ye karşı mücadelede kamuoyu yaratma çabası!

TMSF bunu seyredecek mi, bekleyip göreceğiz.”

HAYASIZ İFTİRA 2:

Mehmet Y. Yılmaz'ın 7.5.2007 tarihli yazısı:

Mahkeme lokantadan yönetilmiyor

“Öte yandan geçen hafta bizim piyasaya yayılan bir haber, idare mahkemesinin Sabah'a el koyma kararını iptal etmeye hazırlandığı şeklindeydi.

Araştırdım bu haber Turgay Ciner'in en yakın dostu bir avukattan ve Mehmet Barlas'ın NTV'de "mahkeme de kararını artık bir an önce versin" baskısından kaynaklanıyor.

Turgay Ciner'in idare hukuku danışmanı Prof. Dr. Aydın Gülan da 1 Mayıs Salı günü İstanbul'da Borsa lokantasında bazı genç hukukçularla yemek yemiş.

Ciner'in mahkeme başvurusunun lehine sonuçlanacağı haberini yayan avukat Prof. Gülan'ın, iki misafiriyle yediği bu yemekten söz ediyor.

Ben yemekte kimler olduğunu biliyorum, neler konuşulduğunu o sırada orada bulunan eş dost bana anlattı.

Türkiye'de lokantalarda kulis yaparak mahkeme kararlarını etkilemek söz konusu bile olamaz.

Bu nedenle anlatılanlara güldüm, geçtim!”

HAYASIZ İFTİRA 3:

Mehmet Y. Yılmaz'ın 25.6.2007 tarihli yazısı:

Mahkeme kararını ve gerekçesini önceden nasıl öğrenebildiler?

”TURGAY Ciner'in, Sabah ve atv'ye el koyma kararı için TMSF'ye karşı açtığı dava salı günü görüşülecek.

Dün Vatan'da bu dava ile ilgili çok ilginç bir haber yayımlandı.

Haberin alt başlığını aynen aktarıyorum: "Mahkemenin Sabah ve atv ile ilgili salı günü vereceği kritik karar öncesi Ciner ve avukatı Kenan Tekdağ'dan şaşırtan sözler: Mahkeme salı günü lehimize karar verecek. Kararın gerekçesinde de 'Taraflar arasında bir ortaklık varsa bu ortaklığın pay defterine yazılması ve ticaret sicili gazetesinde ilan edilmesi gerekir' yazacak."

Daha görüşülmesi tamamlanmamış bir davanın sonucunun, üstelik gerekçesi ile birlikte günler öncesinden davacılar tarafından eşe dosta anlatılmasının iki nedeni olabilir:

Ya davanın nasıl sonuçlanacağını önceden öğrendiler, ya da bunu yayarak mahkeme üzerinde bir tür psikolojik baskı yaratmak istiyorlar.

Her ikisi de Türk adalet sisteminin sağlıklı işleyebilmesi için aklımızdan dahi geçirmememiz gereken durumlar.

Üstelik Ciner ve arkadaşlarının ihmal ettiği gerçek "inanç sözleşmesi" ile ortaklığın Ticaret Sicili'ne kaydının gerekmiyor olması. Borçlar Kanunu tarafından düzenlenen bu uygulama, Türk hukuk sistemi içinde var ve asıl kanıtlanması gereken husus Dinç Bilgin tarafından TMSF'ye ibraz edilen "inanç sözleşmesinin" geçersiz olduğu.

Turgay Ciner ve avukatlarının el konulma kararından iki ay sonra mahkemeye (neden bu kadar bekledikleri ayrı bir merak konusu) ibraz ettikleri bir belge var ve bu konuda da biliyorsunuz Dinç Bilgin'in savcılığa yaptığı bir "sahtecilik suç duyurusu" var.

Şimdi hep birlikte salı günkü duruşmayı bekleyeceğiz. Bakalım karar ve gerekçesi Ciner ve avukatının etrafta yaydığı şekilde mi tecelli edecek?”

Bu hayasızca yazılmış yazıları okuduktan sonra şimdi ortaya çıkıyor ve bağırıyoruz:

Sizler, Ey "gözü dönmüş", "hayasız müfteriler"!

Sizlerde hiç utanma yok mu?

Kaynak: Habertürk

 

Peki Ertuğrul Özkök bugün ne yazdı?

 

"Hayâsız bir iftira kampanyası"


ŞUNU merak ediyorum, Çalık Grubu'nun 2006 yılında, yüzde 73 indirimle anlaşmaya bağlanan vergi cezası, bizimkine benzeyen bir raportörün eline düşseydi acaba kaç lira olurdu?

Hiç abartmadan söyleyeyim.

1 hatta 2 milyar liraya kadar çıkabilirdi.


Canım ne alakası var, o başka bu başka demeyin.


Kanunun ve tebliğlerin açık ifadesine rağmen “ilmühaberi hisse senedi yerine kullanılan bir araç” kabul etmeyen mantık, o cezanın kaynağında da 1, 2, 3 milyar liraya çıkarabileceği bahaneyi bulabilirdi.


Ama bulmadı.

* * *

Peki bizler o cezanın uzlaşma müzakereleri sürdürülürken ne yaptık?


Vergi idaresini etkileyecek herhangi bir yayın yaptık mı?


Hayır.


O anlaşmayı eleştiren herhangi bir yayınımız oldu mu?


Olmadı.


Ahmet Çalık
'a “vergi kaçakçısı” sıfatı yapıştırdık mı?


Hayır.


Neden?


Gazetecilik görevimizi yerine getirmedik mi?


Hayır, çünkü çok iyi biliyoruz ki, Türkiye'de binlerce şirketin vergi idaresi ile anlaşmazlıkları vardır ve bunu uzlaşma yoluyla veya mahkemeye giderek çözmeye çalışır.


Vergi idaresi bazı şirketlere yüzde 50, bazılarına yüzde 80, 90 indirim yaparak anlaşmaya gider.


Bazılarının cezası ise tamamen silinir.


Anlaşamazsa şirketler mahkemeye gider.


Bunların hepsi, hem vergi idaresinin hem mükellefin hakkıdır.


Basındaki rekabetin tecavüz etmemesi gereken haklardır.

* * *

Ama bakın bugün nelere şahit oluyoruz.


Kendi şirketleri için hak gördükleri hiçbir şeyi karşısındakine hak kabul etmeyen bir zihniyet basın mesleğine hâkim olmaya başladı.


Bazı gazeteler, kendi yazarlarının bile vicdanına sinmeyen vergi cezalarını, Türk basın tarihinin en büyük linç kampanyasına dönüştürüyor.


Bu amaçla en hayâsız yöntemler kullanılıyor.


Gözleri, mahkemeleri, hâkimleri etki altına alacak kadar dönmüş.


Masa başında uydurulmuş iftiralarla Türkiye'nin şerefli hâkimleri yıldırılmak, etki altına alınmak isteniyor.


Türk basın tarihi, bu kadar pespaye, bu kadar pis bir kampanyaya tanık olmadı.


Bu pis kampanya artık Türkiye'nin dışardaki imajını bozmaya başladı.


Avrupa Birliği İlerleme Raporu'na girecek boyuta geldi.


Arkadaşımız Zeynel Lüle'nin haberine göre, bunlar hem “basın özgürlüğü sorunu” hem de “hukuk sorunu” olarak görülüyor, eleştiriliyor.


Ayrıca Avrupa müktesebatında, şirketleri batırma amaçlı vergi cezası uygulamasının söz konusu olmadığı da vurgulanıyor. Söyleyin bu Türkiye açısından iyi bir şey mi?

* * *

Bugün Türkiye, Rusya'dan daha ucuza borçlanabiliyorsa, bunda Türk Yargı sistemine, bürokrasisine duyulan güvenin etkisi de büyüktür.


Şimdi böyle iftira kampanyaları ile hâkim ve savcıların sindirilmeye, etkilenmeye çalışılması, Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülüktür.


Bu sektörde 25 yıldır çalışan bir insan olarak şunu söyleyebilirim.


Gazeteciler hiçbir zaman bu kadar insafsız olmadı.


Rekabet hiçbir zaman böylesine pespayeleşmedi.


Biz, hukuken haklı olduğumuza sonuna kadar inanıyoruz.


Hakkımızı bağımsız Türk mahkemelerinin önünde arıyoruz.


Yargıyı, hâkimleri, savcıları etkilemeye çalışan rakiplerimize şunu söylemek isterim.


Böyle pis mesleki içtihatların yaratılması kimseye yarar sağlamaz.


Cezalar, şirketleri yok etme amacına yöneldiği zaman, bu başıboş topun mermilerinin hangi gün kimi vuracağı belli olmaz.


Bugün bizlere reva görülen zulüm,
yarın başkalarının başına çökebilir. 


Ertyğrul Özkök/Hürriyet

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler
Bunlar da İlginizi Çekebilir