
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM konuşması: Daha adil bir dünyanın yolu Gazze’den geçiyor
Türkiye “güçlünün haklı değil, haklının güçlü olduğunu” söylüyor. Türkiye, bu ilke geçerli oluncaya kadar “Dünya 5’ten büyüktür” demeye devam edecek.
İstanbul
Milli İstihbarat Akademisinden Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM Genel Kurul konuşmasının satır aralarını AA Analiz için kaleme aldı.
***
23 Eylül günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda beklenen konuşmasını gerçekleştirdi. Bu konuşma iki sebeple bekleniyordu. İlk sebep Türkiye’nin uzun bir süredir BM Genel Kuruluna ve Kurul konuşmalarına atfettiği önemle ilgili. Bilindiği üzere Ankara reformist ülkelerin başında geliyor. Yani kural temelli uluslararası düzenin yıkılmasından ziyade düzenin daha iyi ve daha adil hale gelmesini arzu ediyor. Reform yolunun da düzene içkin olduğunu yani uluslararası hukuktan, işbirliğinden, barışçıl çözüm ve adil dağıtım ilkesinden ve de gelişmenin bencilce değil kolektif normlar üzerinden yorumlanmasından kaynaklanabileceğini iddia ediyor. Bu doğrultuda, Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulunda geçmişte küresel sorunlara ve Türkiye’nin vizyonuna değinen çok önemli konuşmalar yaptı. “Dünya Beşten Büyüktür” sloganı özellikle BM Güvenlik Konseyinin (BMGK) etkisizliğini eleştiren çoğunluk için adeta bir motto oldu ve bu motto bugün de geçerliliğini koruyor. Bu nedenle reformist, özellikle arabuluculuk çabaları açısından son derece etkin, etkili ve bağımsız dış politikaya, stratejik özerkliğe önem veren bir ülke olarak Türkiye'nin dünyanın ahvalini nasıl değerlendireceği merakla bekleniyordu.
İkinci sebep bu yılki BM Genel Kuruluna damga vuran mesele, Gazze soykırımı ve Filistin meselesi ile ilgili. İsrail’in yayılmacı politikalarının yaratacağı tehlikelere ilk dikkat çeken aktörlerden biriydi Türkiye. Sayın Erdoğan’ın 2019 konuşması ve İsrail’in Filistin aleyhine nasıl yayıldığını gösteren haritalar hala zihinlerde. Meselenin başından itibaren Gazze’deki insani krize karşı tedbir alınması gerektiğini söyleyen, İsrail’in soykırım suçu işlediğini ilk dillendiren, iki devletli çözüm ve sadece Gazze’de değil, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te de Filistinlilerin haklarının tanınması gerektiğini söyleyen bir devlet olarak Türkiye’nin bu konuda ne diyeceği aslında tahmin ediliyordu. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konuda yani Gazze’deki insanlık suçunun önlenmesi gerekliliğini, İsrail yayılmacılığının durdurulması gerektiğini, hangi bağlamda söyleyeceği merak ediliyordu.
İstikrarsızlığın/aşırılığın/yayılmacılığın önlenmesi ve adalet
Sayın Erdoğan’ın konuşmasında çizdiği bağlam- ki bu bağlam Türkiye’nin dünya vizyonunu yansıtıyor- üç şekilde ifade edilebilir:
1- Türkiye reformist bir aktör. Uluslararası küresel yönetişimin kurallara dayalı doğasının devam etmesi gerektiğine inanıyor. Bu kurallarla aktörlerin, en güçlüsünden en güçsüzüne, sınırlanacağını kabul ediyor. Ancak kuralların daha etkili ve adil bir biçimde uygulanması için bazı değişimlerin gerçekleşmesi, yeni formüllerin bulunması gerektiğini söylüyor. Bu noktada Sayın Erdoğan örnek olabilecek üç formül dile getirdi. İlki BM Genel Sekreteri'nin BM 80 Girişimi’ne destek olmak, İstanbul merkezli bir BM önerisi ve Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi.
2- Türkiye endişeli bir aktör çünkü çevresinde ve dünyada ciddi jeopolitik ve insani sınamalar var. Sayın Cumhurbaşkanı, bu sınamaların en üstüne Gazze’deki katlanılmaz durumu koyuyor. BM Genel Kurulunda Gazze’deki yıkımı, kadın ve çocukların çektiklerini, açlık ve sakatlıkla sınanmalarını gösteren fotoğrafları sundu. Uluslararası toplumu bencil çıkarları izleyen katı aktörler olmaktan çıkaran bu tür acının temsillerine karşı gösterdiği vicdani tepkidir. Bu noktada, Türkiye bir kere daha uluslararası toplumu kendi vicdanının sesi olmaya davet etmiştir. Türkiye’nin endişeli olmasının diğer bir sebebinin Rusya-Ukrayna Savaşı, Sudan Savaşı gibi süregiden çatışmalar, Orta Doğu ve Afrika’daki terör tehdidi, artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi, ticarette artan aşırı korumacılık ve İsrail gibi aşırı yayılmacı ideolojilere sahip aktörlerin istikrarsızlaştırıcı etkisi olduğu görülüyor.
Çift başlı Selçuklu Kartalı: Dengesiz güç adil değildir
Türkiye’nin çözüm önerileri Ankara’nın 360 derece dış politika anlayışını yansıtıyor. Bu sene Sayın Erdoğan, bu kavrama çift başlı Selçuklu Kartalı sembolünü de eklemiş. Yani tüm küresel meselelerle, tüm bölgelerle sadece güç değil denge anlayışı çerçevesinde de ilgilenen bir Türk Dış Politikası yaklaşımına sahibiz. Buna göre bu yaklaşımın geleneksel ilkeleri Sayın Erdoğan’ın konuşmasında yer buluyor: komşular ve ülkeler arasındaki sorunlara barışçıl çözüm için arabuluculuk; kazan-kazan müzakereleri; diplomasi; adil bir barışın kaybedeni olmayacağı gerçeği; ucuz, güvenli, sürdürülebilir ticaret ile arz zincirinin korunması ve istikrarsızlığa karşı birlikte istikrar için çalışmak.
Ankara, BM Genel Kurulunda daha önce çokça dillendirdiği üç öneriyi böylece tekrar ifade etme fırsatı buldu: Doğu Akdeniz Konferansı, Balkan Platformu ve BM’nin kuruluş ruhuna (büyük savaşları önlemek için işbirliği ve uluslararası hukukun gözetilmesi ruhuna) geri dönülmesi. Tabi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Doğu Akdeniz’den bahsederken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Kıbrıs Türklerinin haklarını ve eşitliğini tüm uluslararası topluma tekrar hatırlattığını da sözlerimize ekleyelim.
3- Türkiye adil bir aktör; yani insanlığın daha iyi, gelişmiş ve adil bir küresel yönetişime sahip olması gerektiğini düşünüyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının öznesi sadece Ankara değil. Sayın Erdoğan, Ankara kadar uluslararası toplum adına da konuşuyor. Gerçeklikler, güçler dengesi, konvansiyonel/konvansiyonel olmayan askeri kapasite, güç ve zorlayıcılığı kim kullanıyor, kime karşı kullanıyor sorusu üzerinden çizilebilir. Ankara, kimin haklı olduğunu, neyin adil olduğunu sormaya devam edecek. Bu noktada Sayın Cumhurbaşkanı Gazze’deki siviller için çalışan tüm aktivistlere, birleşen tüm yüreklere ve Sumud Filosu’na selam gönderiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını bitirirken atıf yaptığı ilke, uluslararası ilişkiler yazınının, Tukididis okuyanların, Marcus Aurelius okuyanların, Immanuel Kant okuyanların aşina olduğu bir ilke: Türkiye “güçlünün haklı değil, haklının güçlü olduğunu” söylüyor. Türkiye, bu ilke geçerli oluncaya kadar “Dünya 5’ten büyüktür” demeye devam edecek.
[Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, Milli İstihbarat Akademisi]
AA
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.