Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'yi Kıbrıs konusunda suçlayan raporunu ağır dille eleştiren Erdoğan: Biraz gözlerini, kulaklarını hakikate açsınlar. Ve bu dilleri gerçekleri konuşsun. Eğer adaleti görmezden gelirlerse bu adalet bir gün onlara da lazım olacaktır
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık Konutu'nda AB ülkelerinin büyükelçilerine verdiği yemek sırasında yaptığı konuşmada Avrupa Parlamentosu'na seslenerek 'Bu AP'nin gözü kör müdür Allah aşkına. Eğer bu adaleti görmezden gelirlerse bu adalet bir gün onlara da lazım olacaktır' dedi. Erdoğan'ın konuşması şöyle:
TEK TARAFLI: Avrupa Parlamentosu raporu üzerinde durmalıyım. Bu rapor tek taraflı ve çözüme katkı sağlamayacak şekilde hazırlanmıştır. Kıbrıs Türk tarafının yapıcı çözüme yönelik çabaları hiçe sayılmıştır. Annan Planı'nda her şey çok açıktır. Bunu erteleyelim diyen Yunanistan ve Güney Kıbrıs olmuştur. Referandumdan Annan Planı'na evet, Güney'de hayır çıkmıştır. Nasıl oluyor da hala bu raporda böyle ifadeler yer alıyor. Bu AP'nin gözü kör müdür Allah aşkına. Bunu söylemeyeceğiz de neyi söyleyeceğiz? Biraz gözlerini açsınlar. Kulaklarını doğruya, hakikate açsınlar. Ve bu dilleri doğruyu, gerçekleri konuşsun. Eğer bu adaleti görmezden gelirlerse bu adalet bir gün onlara da lazım olacaktır. Bunu burada söylememeyi kendime hakaret olarak sayarım.
KIRICI BİR MALİYET: AB'nin, bir içe kapanma eğilimi göstermesi ve verilen sözleri, atılan imzaları tekrar tartışmaya açması, her iki kamuoyu açısından son derece motivasyon kırıcı bir maliyet taşıyor.
EŞSİZ TECRÜBEYE SAHİBİZ: Her fırsatta ifade ettiğim gibi, Türkiye bugün sadece bölgesel anlamda değil, küresel ölçekte de insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümü için eşsiz bir tarihi tecrübeye sahip bulunuyor. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliği ile Türkiye, geniş bir coğrafyada barış ve adalet mesajlarını güçlü şekilde ifade ediyor, bu mesajlar da karşılığını buluyor.
GENİŞLEME YORGUNLUĞU: AB'nin genişleme yorgunluğundan ziyade, yeni genişleme dalgalarını konuşması, bunları tartışması daha anlamlı bir yaklaşım olacaktır. Zira ben genişlemenin bir yorgunluk değil, bir güçlenme unsuru olduğunu düşünüyorum. AB'ye üye olan her yeni ülke, birliğin kültürel çeşitliliğine, değerlerine ve her şeyden önemlisi gelecek vizyonuna eşsiz katkılarda bulunmaktadır. Türkiye olarak, AB'nin küresel ölçekte daha barışçıl, istikrarlı, uyumlu ve refah üreten bir ortamın sağlanmasında üstleneceği role büyük önem atfediyoruz.
AB'YE HER ZAMANKİNDEN YAKINIZ: Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerini başlatan kararın altında bütün AB ülkelerinin imzaları bulunuyor. Buna rağmen halen Türkiye'nin AB üyeliğinin, bu bağlamda Türkiye'nin Avrupalılığının tartışılıyor olması, ne hakkaniyetle ne ahde vefa ile ne de tarihi gerçeklerle bağdaşıyor. Türkiye, hükümetimizin 7 yıldan bu yana attığı kararlı adımlar sonucunda bugün hiç olmadığı kadar Avrupa ile bütünleşmiştir. AB üyeliğine her zamankinden daha yakın bir noktaya gelmiştir.
MAÇ ORTASINDA KURAL DEĞİŞMEZ: Türkiye'nin, Batılı vizyonu bu kadar güçlü bir zemine sahipken halen ayrıcalıklı ortaklık gibi maçın ortasında oyunun kurallarını değiştirmeye ve süreci sulandırmaya yönelik tekliflerin ortaya atılıyor olması, büyük bir samimiyetsizlik örneğidir. Türkiye, asla duyguları ile mantığı arasına sıkışan günlük siyasi polemiklere kurban edilen bir AB'nin mağduru olmamalıdır.
YAPAY KORKULARI YENDİK: Attığımız her adımın karşısına dikilen, her reforma karşı çıkan, her türlü değişimi çeşitli bahanelerle ve çeşitli metotlarla engellemeye çalışanlar oldu. Hiçbirisine boyun eğmedik. Türkiye'de yedi yıl önce konuşulmayan, konuşulması cesaret dahi edilemeyen, tabu olarak görülen birçok mesele, bugün cesaretle, özgürce, serbestçe konuşuluyor. Her türlü iyiliğe, her türlü girişime, 'bölünürüz, parçalanırız, kimliğimizi kaybederiz' gibi tamamen asılsız korkularla yaklaşanların haklı olmadıkları, korkuların boş olduğu bu süreçte ortaya çıkmıştır.
Bana yapılan bazı hakaretler edep sınırlarımı aşıyor
BİR KISIM MEDYANIN LOBİ FAALİYETLERİ: Hukuk dışı yapılanmalarla mücadelemiz devam ediyor. Demokratik açılım sürecini kararlılıkla sürdürüyoruz. Türkiye'de basın özgürlüğü konusundaki tartışmaların ne yazık ki Avrupa'ya çok farklı şekilde aksettirildiğine şahit oluyoruz. Demek ki Türkiye'deki bir kısım medyanın ciddi lobi faaliyetleri sebebiyle böyle bir gelişme söz konusu. Ülkemizinde medya kuruluşlarının yayınladıkları haberler incelendiğinde yedi yıl öncesine göre gelinen seviye görülecektir. Basının, Başbakan'ı eleştirmek hakkı olduğu kadar, Başbakan'ın da basını eleştirme hakkı vardır. Eleştiri, hakarete dönüştüğünde yaptığımız sadece hukuka başvurmaktır. Yoksa bunu da mı yapmayalım? Bu hakaretler, benim edep, haya sınırlarımı da aşar. Bunu da söyleyeyim...
MALİYEYE GİRER, BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE DEĞİL: Bir kısım yargı kararlarının basın özgürlüğüne müdahale olarak yansıtılmasını son derece yanlış ve yönlendirici buluyorum. Yine yazılı ve görsel medyanın, yazılar sebebiyle değil de farklı konularda, örneğin Maliye'yi ilgilendiren konularda eğer kalkıp 'basın özgürlüğüne müdahale' diye yansıtılırsa ve AB mensubu ülkeler bunu bu şekilde değerlendirirse, bu bizi ayrıca üzer...
O zaman AB kendi ilkeleriyle çatışır.