İspanya’nın Demokratik Anayasası’nı hazırlayan 7 kişiden biri olan Miquel Roca i Junyent, her ülkenin kendi toplumsal sözleşmesini kendi iç dinamiklerine bakarak yapması gerektiğini söyledi. Cihan Haber Ajansı’na konuşan Roca, “Anayasamızın dediği bazı şeyler başkalarının hoşuna gitmese de İspanya’nın işine yarıyorsa gerisi önemli değil.” dedi. İspanya İç Savaşı’nın ve diktatörlük döneminin getirdiği travmanın, toplumun büyük çoğunluğunun kabul edeceği bir anayasanın yapılmasını kolaylaştırdığını ifade eden Roca, “Halk; anayasanın, bir daha kavga edip birbirimizi öldürmeye başlamamıza engel olmasını istiyordu.” vurgusunda bulundu. Hiçbir anayasanın ülkenin bir kısmının bağımsızlığını öngörmeyeceğini dile getiren Roca, “Çünkü anayasayı kimse bağımsızlık istemesin diye yapıyorum.” şeklinde konuştu. Hazırladıkları 1978 Anayasası’nı hukuki eksikliklerinden dolayı eleştirenlere Weimar Cumhuriyeti dönemindeki Alman Anayasası’nı örnek gösteren Miquel Roca, “Mükemmel bir anayasa idi ama çok az sürdü ve başarısız oldu.” hatırlatmasını yaptı.
ANAYASANIN BABASI
1975 yılında General Franko’nun ölümüyle birlikte 36 yıllık diktatörlükten kurtularak demokrasiye geçiş süreci yaşayan İspanya’da 1978 Anayasası’nın çok önemli bir yeri var. Demokratik Anayasa’nın hazırlanmasında aktif rol oynayan 7 kişiye ‘Padres de la Constitucion’ (Anayasa’nın Babaları) olarak saygı duyuluyor.
Katalan avukat Miquel Roca, İspanya tarihinde bir ilk olarak Kraliyet ailesinden yolsuzluktan sanık olarak ifadeye çağrılan Kral Juan Carlos'un kızı Prenses Cristina'yı savunacak olmasıyla yeniden medyanın gündeminde. İspanyol Anayasası’nın mimarlarından hayattaki üç kişiden biri olan Miquel Roca i Junyent, Cihan Haber Ajansı’na Anayasa’nın yapım sürecini ve bu süreçteki prensipleri anlattı.
1977 yılında gerçekleşen demokratik seçimlerden sonra yeni Anayasa taslağını oluşturmak üzere Meclis’te oluşturulan komisyonda Katalan ve Bask milliyetçisi partileri temsil eden Miquel Roca şu anda 72 yaşında. Roca’nın ailesi 1936-1939 İspanya İç savaşından dolayı Fransa’ya göç ederken Alman işgali başladığında İspanya’ya geri dönme kararı aldı. Aile Barcelona’ya dönerken yolda Bordeaux şehrinde dünyaya gelen Miquel Roca, Franko karşıtı hareketlere aktif olarak katıldı. Barcelona bölgesinden milletvekili seçilen Roca, 1996’da aktif politikayı terk etti ve avukatlık şirketi kurdu. Kendi adını taşıyan şirketin İspanya’da 5 ve Şanghay’da 1 şubesi bulunuyor.
“GÖREVİM ÖZERKLİĞİ GERİ KAZANMAKTI”
Franko rejiminin sona ermesinin ardından demokratik bir anayasa oluşturmak üzere Meclis’te yaklaşık iki sene çalışmalar yürüten Miquel Roca o günleri şöyle anlattı: “Meclis’in Anayasal Meseleleri ve Kamu Özgürlükleri Komisyonu, Anayasa için 7 vekil seçti. İktidar partisinden 3 kişi, muhafazakar sağ Alianza Popular partisi, Komünist Parti, Sosyalist Parti, Katalan ve Bask milliyetçi partilerini temsilen birer kişi bulunuyordu. Orada benim görevim demokratik bir ülkenin kurulmasına katkı yapmak, İspanya’daki çoğulculuğun tanınmasını sağlamak ve bir de Franko’nun son verdiği özerkliği geri kazanmak idi. 1978 Anayasası özerkliği tanıdı ve Bask Bölgesi ve Katalonya’ya ayrıcalıklı statü verdi.”
İÇ SAVAŞ VE DİKTATÖRLÜĞÜN ARDINDAN ÇOĞULCU ANAYASA
İspanya tarihinde ilk kez konsensüs sağlanarak anayasa yapıldığı belirten Roca, “Vatandaşlara bakan yönüyle bizim işimiz kolaydı. Çünkü insanlar, 1 milyon kişinin hayatına mal olan İç Savaş sonucunda kurulan 40 senelik diktatörlükten yeni çıkmıştı. Birçok kişi de takiplere, hapislere ve sürgünlere maruz kalmıştı. 1977 ve 1978’de insanların tek istediği yeni demokratik tecrübenin iyi sonuç vermesiydi. İspanya tarihinde her zaman çoğunluk azınlıklara anayasaları dayatmıştı. Her hükümet değiştiğinde anayasa da değişiyordu. İspanya anayasa tarihinde ilk kez konsensüs sağlanarak 1978 Anayasası yapıldı. Yani ilk kez azınlıklar ve çoğunluklar yüzde yüz istediğimizi elde edemeyeceğimizin farkında olarak kendi kişiliğimizi ve ideolojimizi geliştirmek için bize yeterli görünen bir senaryo çizdik. Yeni anayasa temel hak ve özgürlüklerin uzun bir listesini tanımanın yanı sıra ülkenin tarihi ve ideolojik çoğulculuğunu yansıtıyordu.” ifadelerini kullandı.
Anayasa yapım sürecinde birçok tartışmaların yaşandığını aktaran Roca, “Çok sert tartışmalar da oldu. Her birimizin arkasında farklı geçmiş yatıyordu. İç savaşlar en travmatik olanlardır. Dış düşmanla savaştığın zaman unutulur gider. Ama iç düşman senin komşun; o yüzden tedavisi zor yaralar açmıştı. Ben sürgünde doğdum, (Anayasa’nın mimarlarından) Jordi Sole Tura sürgün hayatı yaşadı. Şimdi anayasa yapmak için masaya oturduğumuzda karşımızda bizi sürekli takip eden Franko’nun bakanı Manuel Fraga’yı görünce farklı duygu yaşıyorsun. Birbirimizi anlamakta güçlük çekiyorduk. Ama hepimiz biliyorduk ki geleceği inşa etmek için hepimizin üzerinde mutabık kalacağı bir anayasa yapmak zorundaydık. Aynı zamanda barış içerisinde birlikte yaşayacağımız bir ortamı…” şeklinde konuştu.
“HALK, BİRBİRİMİZİ ÖLDÜRMEMİZE ENGEL OLACAK ANAYASAYI TALEP EDİYORDU”
Halkın kendilerinden çok şey beklediğini kaydeden Miquel Roca, “O zamanlar coşkulu ve heyecanlı zamanlardı. Ülke özgürlüğünü yeniden elde etmişti. İnsanlara anayasaya ilişkin ne yaptığımızı anlatmak heyecan veriyordu. Vatandaşlara ‘bugün sizin ifade özgürlüğünüze atıf yapan maddeyi yazdık’ diyebiliyordum, aynı zamanda partilerin özgürlüğü, sendikaların özgürlüğü vs. Hepsi çok duygusaldı çünkü yeniden kazanıyorduk. İfade özgürlüğünün alanını yeniden kazanmak kadar duygusal bir şey yoktur. Sıradan hale gelse de sahip olunanlar için de heyecan duymayı bilmek lazım. Heyecanlanmak için bir daha kaybedip yeniden kazanmak gerekmiyor. Özgürlüğün yönetiminden heyecan duymam ve tadını çıkarmam gerekiyor. Bu çok daha zor ve karışık. Kazanmak heyecanlı ama yönetmek sıkıcı olabilir fakat bu çok çok önemli. Özgürlüğü idare etmek kazanmaktan daha zor bir şey.” değerlendirmesinde bulundu.
Roca, kamuoyu nasıl bir anayasa istiyordu sorusuna ise şu cevabı verdi: “İşte bunun gibi (gülüyor). Kendisinin olsun ama aynı zamanda komşusunun da. Sağcıya da solcuya oy verebilsin, isterse monarşi olsun isterse farklı bir şey. Temel olarak ortak bir fonun tarif edilmesini istiyorlardı. Sokakta yürürken insanlar bize destek ve moral veriyorlardı. Mesaj çok açıktı: bu kez iyi bir sonuç çıkmak zorunda. Bir daha kavga edip birbirimizi öldürmeye başlamamıza engel olmasını istiyordu. Bir daha iç savaş istemiyordu. Yani barış, özgürlük, kalkınma, demokrasi, adalet, duyarlılık istiyorlardı, başka bir şey değil. Bizden Anayasa’nın 44. Maddesi şöyle desin filan demiyorlardı, temel şeyleri bekliyorlardı.” cevabını verdi.
ANAYASA MÜZİKTİR
“Bu Anayasa birçok kez sınava tabi tutuldu ve başarılı oldu.” diyen Miquel Roca, “Eğitim modellerini sağcılar ve daha sonra solcular mahkemeye verdi, her ikisinde de Anayasa Mahkemesi ‘model doğru’ dedi. Ne demek istiyorum: Anayasa çok esnek yani farklı ideolojilerdeki hükümetler bunda değişiklik yapmadan her birisinin beklentilerine cevap verebilir. Bence bu 1978 Anayasası’nın en büyük başarısıdır yani zamanın değişmesine ve farklı ideolojilerin duruşuna göre değişik şekillerde yorumlanabilmesi.” ifadelerini kullandı.
Katalan siyasetçi, İspanyol Anayasası’nda 169 maddenin olduğu bilgisini vererek anayasanın değerlerine ilişkin şunları söyledi: “Bana göre Anayasa yazı değildir o müziktir. Haklar ve özgürlükler farklı formatlarda yazılabilir. Önemli olan Anayasa müziğinin benim hak ve özgürlüklerimi tanıması. 1978 yılında bu farklı yorumlanabilirdi veya 40 sene sonra 2008’de. Anayasanın birlikte yaşamanın temellerine, bazı değerlere atıf yapması önemlidir. Ama anayasanın temeli ise kendi değerleridir. Bir maddede şöyle denmiş böyle denmiş herkes onu farklı yorumlayabilir ancak asıl olan kendi değerleridir. Bu değerler de: özgürlük, adalet, eşitlik, siyasi çoğulculuk. Bunlar olduğu zaman hepsi çalışır ama olmadığı zaman ne derse desin çalışmaz.”
“ANASAYA’YI KOPYALAMAYIN, HER ÜLKENİN AYRI BİR KİMLİĞİ VAR”
Deneyimli hukukçu Roca, “Anayasa yapım sürecinde referans aldığınız kaynaklar oldu mu?” şeklindeki soruya şu cevabı verdi: “Tabi ki, anayasalar yapılırken komşuya bakılır genelde o ne yapmış bu ne yapmış diye. Ama anayasa temel olarak içeriye bakılarak yapılmalıdır. Benim için anayasanın Fransa, İtalya veya Türkiye için referans olması hiç önemli değil, asıl önemli olan İspanya’nın işine yaraması. Bizim anayasamız bir şey diyorsa ve bu diğerlerinin hoşuna gitmiyorsa ama İspanya’nın işine yarıyorsa gerisi önemli değil. Anayasalar her zaman tarihi referanslara bakarlar. Hepimiz 1789 Fransa Anayasa’sına bakarız ve ilham alırız. Ama Fransa Fransa’dır, İspanya İspanya’dır, İtalya İtalya’dır ve Türkiye Türkiye’dir. Çoğu zaman yeni devletlerden nasıl anayasa yaptığımızı öğrenmek üzere Meclis’e geldikleri zaman diyordum ve demeye devam ediyorum: Nasıl yaptığımızı anlatırım ama her şeyden öte bizi kopyalamayın. Sizin kendi problemleriniz var ve kendi yöntemlerinizle çözmeniz lazım. Bizim nasıl yaptığımız sizi ilgilendirebilir ama sizi şartlandırmamalı. Her ülkenin kendi anayasasına ve yönetim kanununa ihtiyacı var. Her ülke bir tarihtir, bu bir kimliktir. Ülkenin bazı travmaları, önyargıları, şartlandırmaları, psikolojileri vardır ve önemli olan bunlardır. Derseler ki bu İspanya’da işliyor… Ama İspanya İspanya’dır, Türkiye Türkiye’dir ve Ermenistan Ermenistan’dır. Her bir ülke farklıdır ve her biri kendi işine yarayacak ve işleyecek anayasayı yapması lazım.”
“ANAYASA İŞİNE AKADEMİSYENLİĞİ KARIŞTIRMAYIN”
Kendisi de üniversite hocası olan Miquel Roca, “Benim her zaman tavsiye ettiğim şey: Kendi anayasanızı yapın ve profesörlere güvenmeyin. Profesörler sonra eleştirsinler, değerlendirsinler ve hakkında makaleler yazsınlar. Anayasa hukuki değil siyasi bir belgedir. Anayasa üstün siyasetin, siyaset gücünün ve motivasyonunun belgesidir. Benim gibi üniversite hocaları anayasamızı hukuki yapısının eksikliğinden dolayı eleştiriyorlar. Benim için bunların hiçbir önemi yok. Anayasa hukuki model olmak zorunda değil. Weimar Cumhuriyeti’nin (Almanya’da I. Dünya Savaşı’ndan sonra 1919 yılında kurulan ve Hitler’in 1933’te iktidara gelmesine kadar devam eden cumhuriyetin adı.) mükemmel anayasası vardı ama çok az sürdü ve başarısız oldu. Bizimki hukuki açıdan kırılgan olabilir, eleştirilebilir. Ama İspanya tarihinde kurumsal ve demokratik normallik içerisinde daha fazla sürdü. Profesörler onu eleştirmeli ama kendi alanları olmayan yeri işgal etmeye çalışmamalı. Siyaset siyasiler için üniversite de profesörler için.” değerlendirmesini yaptı.
“Ben de profesörüm bunu zaten söylemiştim. Orada bulunanlardan neredeyse hepimiz profesör idik ama Anayasa için bir araya geldiğimizde profesörlüğü kapıda bırakıp giriyorduk.” diyen Roca, “Biz orada doktora tezi yazmıyorduk, anayasa yapıyorduk. Aslında anayasa yapmak kolay bir şey. Biz şu alanda birlikte yaşıyoruz ve bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Sen buradan geçeceksin ben buradan. Bunu demeye hakkım var ama onu demeye hakkım yok. Ortak harcamaları nasıl ödeyeceğiz? Hangi haklar, hangi özgürlükler, başkanı nasıl seçeceğiz? Bu hukuki olarak kötü tarif edilmiş olabilir ama bu sorulara cevap bulduysan bitmiştir.” ifadelerini kullandı.
“ANAYASAYI, KİMSE BAĞIMSIZLIK İSTEMESİN DİYE YAPARIZ”
Katalan milliyetçi partisi olarak kendileri açısından vazgeçilmez olan şeyin Franko’nun iptal ettiği özerklik statüsünü geri almak olduğunu ifade eden Roca, “Şu anda Katalonya’nın özerkliği cumhuriyet zamandakinden daha fazla.” şeklinde konuştu.
Miquel Roca, “İspanya’da kendini etnik olarak farklı değerlendiren hatta silahlı teröre yönelerek ayrılıkçılığı talep eden tarihsel deneyimler oldu, yeni Anayasa hazırlanırken bu farklı beklentilere karşı nasıl bir yol izlendi?” sorusunu şöyle cevapladı: “Bir kere anayasa normalliği öngörür. Anormal ve sıradışı durumlar anayasada değinilmez. Şimdi düşünün ki bir anayasada şöyle yazıyor: Vatandaşların Perşembe günleri akşam saat 7-8’de devrim yapma hakkı vardır. Buna inanır mısın? Biri devrim yapmak istiyorsa yapar. Onun hakkı orada duruyor. Kahire’de gösteri yapanlar anayasada böyle bir hak var mı yok mu bakmadı veya Libya’dakiler Kaddafi ne der, demediler. Devrime ve ülkenin bir bölgesinde bağımsızlık yanlısı bir gruba anayasada atıf yapılmaz. Herhangi bir anayasanın işlevi sıradan ve normal olanları sıraya koymadır ve istisnaları ise dahil etmez. Anayasada bağımsızlık isteyenler şöyle oylama yapmalıdır gibi madde olması gülünç bir şey olur. Çünkü anayasayı kimse bağımsızlık istemesin diye yapıyorum. Ben anayasanın bağımsızlıktan bahsetmesini istemiyorum, ben herkesin kendini rahat hissetmesini istiyorum. Eğer anayasa bağımsızlık öngörürse ben amacımda başarısız olmuşum demektir. Anayasa halkın istediğini engelleyemez. Ben bir reçete verdiğim zaman rahat yaşayabilir ve istediğini söyleyebilir ama öbürü farklı bir şey ki anayasa onu öngörmez. 1978’de Anayasa’yı yaptığımız zaman Katalonya ve Bask Bölgesi’ne özerklik verdiğimiz zaman bağımsızlık istemezler diye yorumladık ve anladık. Bu iki bölgede bazı vatandaşlar bunu yetersiz görebilir ama anayasa öngörmez. O zamanlar Bask milletvekillerinden biri Anayasa’ya kendi geleceğini tayin etme maddesi ekleme teklif etti ve ben o oylamaya katılmadım. Halen de öyle, benim kendi geleceğimi tayin etme hakkım oylamaya bağlı değil. İspanya’da 1931’de cumhuriyet ilan edildi. Bunu da geçici hükümetin başında bulunan Azana diye bir beyefendi yaptı. Yani bu adam Anayasa monarşi diye cumhuriyet ilan edemez miydi? Bu absürt bir şey. Bazı haklar anayasaya dahil edilmez çünkü bu anayasanın işleyişiyle çelişkilidir. Ama o haklar orada duruyor. Bazen insanlar anayasayla ilgisi olmayan problemin çözümünü anayasada ararlar.”
İSPANYOL ANAYASASI’NDA VATANDAŞLIK TANIMI YAPILMIYOR
Anayasa mimarlarından Miquel Roca, şöyle devam etti: “İspanya Anayasası’nda vatandaşlık tanımı yapılmıyor. Katalonya’da insanlar ben Katalanım ve İspanyol vatandaşıyım diyor. Ama araştırmalarda farklı sonuçlar gösteriliyor denebilir. Çünkü anketlerde “Kendini daha çok Katalan mı yoksa İspanyol mu hissediyorsun?” ve “Katalan kadar İspanyol mu hissediyorsun?” şeklinde sorular soruluyor. Cevapların büyük çoğunluğunu “Daha fazla Katalan” ve “Katalan kadar İspanyol” diyenler oluşturuyor. Kendini “daha fazla İspanyol” görenlerin oranı azınlıkta. Ama daha fazla İspanyol olduğunu söyleyenler vatandaşlık ile etnik kimliği birbirine karıştırıyor. Bunlar birbirinden farklı. Hepimiz İspanyoluz (vatandaş) ama İspanyol ulusu ile Katalan ulusundan biri diğerinden üstün değil. Bu çok gereksiz tartışma alanı. Katalonya’yı dolaşsanız Katalonya Ulusal Tiyatrosu, Katalonya Ulusal Müzesi ve Katalonya Ulusal Müzesi gibi yazılar görürsünüz. Katalonya kendini bir ulus olarak görüyor. Ulus politik bir konsepttir; biri farklı öbürü farklı tanımlar yapar ama önemli değil.”
Yeni Anayasa sürecinde tüm demokratik partilerin destek verdiğini aktaran Miquel Roca, “İktidardaki UCD (Demokratik Merkez Birliği), Alianza Popular, Sosyalist Parti, Komünist Parti, Katalan Milliyetçi Partisi olarak bizim hepimiz destek verdik. Bir tek Basklar Anayasa referandumunda çekimser kaldılar daha doğrusu bir bölümü oy vermeye gitmedi. Bask Milliyetçi Partisi oylamaya katılmama kararı aldı ama bir kesim de katıldı. Tüm demokratik partiler Anayasa’ya evet dedi bu da Anayasa’nın başarısıdır. Ben ve Komünist Parti’den Santiago Carrillo mitinglerde aynı şeyi söylüyorduk: Evet oyu verin.” diye konuştu.
“İSPANYA’DA ANAYASA MODELİ BİTTİ”
Roca, “İspanyol Anayasası’nı 34 sene geçtikten sonra nasıl görüyorsunuz?” şeklindeki soruya şu cevabı verdi: “Benim nazarımda halen iyi. Ama bana Anayasa’ya gereken saygı gösterildi mi diye sorarsan: hayır. Dominant taraflarca kısıtlayıcı, geriye götürücü bir biçimde yorumlandı ve Anayasa paktı bozuldu. Anayasa bir paktın (anlaşmanın) anlatımıdır. Anayasa devam ediyor ama pakt bozuldu. Bu yüzden havada duran Anayasa var, eski destek yok. Destek ayakları kırıldı. Çünkü kısıtlayıcı, şüpheci ve çok zararlı bir şekilde yorumlandı. Bu şartlarda Anayasa özerklik modeli gerileme yaşadı, diyebiliriz. Gün geçtikçe benim gibi birçok kişi Anayasa modelinin bittiğini düşüyor. Bu, Anayasa değerini kaybetti demek değil ama onu yorumlayan ve uygulayan iradeler değişti. Bu içerik sorunu değil; Anayasa’ya hayat veren etik ve politik güç dağıldı ve konsensüs ve anlaşma modeli bitti.” CİHAN








Kaynak: