Diyarbakır'da basın toplantısı düzenleyen Saadet Partisi lideri Numan Kurtulmuş, çözümün şartlarını sıraladı:
1.SİYASİ VE HUKUKİ REFORM SÜRECİ
Yapılması gereken ilk iş, sadece Kürtler, dindarlar, Aleviler veya gayrimüslimler için değil; tüm vatandaşlar için genel kabul görmüş normları içeren bir anayasal sistem oluşturmak ve mevcut aktörlerin tahakkümcü eğilimlerinin önüne geçmektir. Mesele, milletin yaptığı ve onayladığı bir anayasa ile başlayacak hukuki ve siyasi reform sürecini gerçekleştirmektir. Bunun için de öncelikle anayasa ideolojik yapısından arındırılmalıdır.
Kürt sorunu tartışılıyorken demokratik, sivil, katılımcı ve saydam bir devlet inşasını gerektiren yeni bir anayasanın yapılması kaçınılmazdır.
Kürt meselesi genel olarak, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine ait bir sorunudur.
2. EKONOMİK TELAFİ PROGRAMI: BÖLGENİN GERİ KALMIŞLIĞININ SONA ERDİRİLMESİ
Doğu ve Güney Doğu bölgelerimiz sanki özel bir gayretle yıllardır ihmal edilmiş, ekonomik olarak geri bırakılmıştır. Özellikle son on yıldır acımasız bir şekilde uygulanan neo-liberal politikalar bu bölgenin ekonomik sorunlarını derinleştirmiş, işsizlik, yoksulluk ve çaresizliği yapısal hale getirmiştir. Özelleştirme adı altında kamuya ait fabrikaların elden çıkarılması, yanlış ve dışa bağımlı tarım politikaları ile tarım ve hayvancılığın yok edilmesi, bütçe kısıtlamaları nedeni ile yeni yatırımlardan vazgeçilmesi bölge halkını açlık ve sefalete mahkûm etmiştir.
Hem siyasal hem de ekonomik açıdan yıllarca ihmal edilmiş olan bölgeye yönelik acil bir ekonomik telafi programı uygulanmalıdır. İnsanlar aş ve iş sahibi yapılmalıdır. Bölge halkının iyi bildiği ve bölge şartlarının fevkalade müsait olduğu tarım ve hayvancılık alanında özel destekler sağlanmalıdır. Bu bağlamda organik tarım ve hayvancılık teşvik edilmelidir. Ayrıca, bölgede istihdamı artırmak için örneğin KİT benzeri sistemlerin devreye sokulması, hazine arazilerinin topraksız köylüye verilmesi gibi önlemler de tartışılabilmelidir. Ayrıca sorunu çözerken yeni sorunlara kaynaklık edilmemeli, örneğin koruculuk sistemi kaldırılırken bu insanlara hayatlarını insanca idame ettirebilecekleri iş sağlanmalıdır.
Adil ve doğal bir ekonomik sistemin işletilmesiyle bölgenin sorunları azalacaktır.
3. SOSYAL TELAFİ PROGRAMI: İNSAN HAKLARI VE ÖZGÜRLÜKLERİN TEMİNİ
Kamu vicdanında adaletin tezahür edeceğine dair inancın yerleşmesi, kin ve nefretin karşılıklı olarak ortadan kalkmasına örnek teşkil etmesi bağlamında öncelikle aşağıda sayılan adımların atılması gereklidir.
Başbakan, terör sonucu evlatlarını kaybeden şehit ailelerinden, derin devletin yaptığı cinayetlerden, faili meçhullerden ve işkencelerden zarar gören tüm vatandaşlarımızdan özür dilemelidir.
Eylem planı, Bakanlar Kurulu ve MGK’nun Diyarbakır’da yapacağı bir toplantıda açıklanmalıdır.
Anadil bir haktır ve her türlü tartışmanın dışına çıkartılmalıdır.
Kamu personelinin bölge vatandaşlarına yönelik davranış farkı önlenmelidir.
Sayıları bini aşan 18 yaş altındaki çocuk TCK ve TMK çerçevesinde Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde terör örgütüne yardım ve yataklık suçlamasıyla, 10 yılı aşkın hapis cezası talebi ile yargılanmaktadır. Okullarda olması gereken çocuklar cezaevlerindedir. Bu davranış sadece terör örgütüne eleman yetiştirmeye yarar. Bu çocuklar bir an önce anne babalarına, evlerine ve okullarına kavuşmaları için ilgili kanun maddeleri derhal değiştirilmelidir.
Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan işkencelerle ilgili bir TBMM Araştırma ve Soruşturma Komisyonu kurulmalıdır.
Köylülere dışkı yedirerek Türkiye’yi AİHM’de tazminata mahkûm eden ve bu cezayı da Hazine maliyesinden ödettirip halka yükleyen kişi veya kişiler hakkında yargı süreci başlatılmalıdır.
Ergenekon’un Fırat’ın doğusundaki eylemleri de yürütülmekte olan adli soruşturmaya dâhil edilmelidir. Bu konuda, Başbakanlık Teftiş Kurulu görevlendirilerek derinlikli bir araştırma-soruşturma süreci başlatılmalıdır.
Başta ilköğretimde her sabah okunan “Andımız” olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında etnik ayrımcılık çağrıştıran ifadeler elimine edilmelidir.
4. TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ
Daha önce de ifade edildiği üzere, Terörün Sona Erdirilmesi dışındaki tüm demokratikleşme ve özgürlüklerin genişletilmesi sürecinin tek muhatabı vardır; o da millettir.
Terör sorunu, çoğu zaman da diğer sorunları çözmemenin bahanesi yapılmıştır. Terör, asgari insanî ve demokratik talepleri geri çevirmenin gerekçesi, muhalefeti sindirmenin aracı haline gelmiştir. Türkiye’de yirmibeş yıldır terör sürerken, ülkede sömürü alabildiğine devam etmiş, insanlar yoksullaşmış, kamu varlıkları yağmalanmıştır. Türkiye’de 1980’lerde başlayan neoliberal yağma düzeninin bu denli kolay yerleşmesinde devam eden şiddet sarmalının çok önemli katkısı olmuştur.
Herkesin canını yakan, binlerce kurban verilmesine sebep olan bir “terör” olgusu vardır. Artık, milletimiz bu kirli oyunun sona erdirilmesini istemektedir. Kanın kanla yıkanmayacağı gerçeğinden hareketle beyaz bir sayfa açmak her zamankinden önemli hale gelmiştir.
Bu süreçte dağdakiler, “planlayanlar” ve “kullanılanlar” olarak ikiye ayrılarak ele alınmalıdır. Yönetici kadrosunda olmayan, kullanılan tüm örgüt elemanları “Bağışlama” kapsamına alınarak, normal hayata dönmeleri için yeni bir fırsat verilmelidir. Bağışlama kapsamına alınan örgüt üyeleri belirli bir süre psikolojik rehabilitasyona ve siyasi yasağa tabi tutulmalıdır. Kamuoyu vicdanını rencide edici durumlardan sakınmak gerekir.
Bağışlama sürecinin konuşulabilmesi için öncelikle terör örgütü koşulsuz olarak silah bıraktığını ilan etmelidir.
Öcalan’ın sürece dahli kamuoyunu tahrik edecektir. Öcalan ile görüşme ya da pazarlıktan kaçınılmalıdır. Çünkü bu mesele, milletin, Türk ve Kürtlerin sorunudur, Öcalan’ın veya terör örgütünün değil.
Çözüm sürecinde, her türlü güvenlik önlemleri en üst seviyede alınarak, her türlü provokasyonun önüne geçmek için rutin operasyonlar durdurulmalıdır.
Bu süreçte, terör örgütünün veya onunla ilintili güç odaklarının yapacağı tüm provokasyonlara karşı sağduyulu davranılmalıdır. Çünkü, bu süreçte en fazla ihtiyaç duyulan şey adalet ve merhamet esaslı KERİM DEVLET anlayışının tebarüz etmesidir.
Yine bu bağlamda gerekli tüm güvenlik önlemleri alınarak, sınır kapıları bölge halklarının vizesiz geçişine açılmalıdır. Terör örgütü bütün önlemlere rağmen en ağır silahlarla ülkeye girip çıkarken, akraba, kardeş, dindaş bölge halklarının sınır duvarlarına takılması, tel örgü ve mayınlarla birbirinden ayrılması kabul edilemez bir çelişkidir.
5. GÖÇÜN ENGELLENMESİ – GERİYE DÖNÜŞÜN SAĞLANMASI
1990’lı yıllarda güvenlik gerekçesiyle zorunlu göçe tabii tutulan, köyleri ve mezraları yakılan ve halen büyük şehirlerin varoşlarında sefalete mahkûm edilen vatandaşlarımızdan isteyenlerin bir an önce topraklarına geri dönmeleri için gerekli yasal, iktisadi ve güvenlik tedbirleri uygulamaya konulmalıdır.
Örneğin, dünyanın en büyük sivil açık cezaevi görünümüne dönüşen Diyarbakır’ın Suriçi bugün kaldırabileceğinin en az beş katı büyüklüğünde bir nüfusa sahiptir. Örgüt baskısı, devlet baskısı ve korucu korkusu binlerce köyün boşaltılmasına yol açmıştır. Mecburi iskân artık yerini memleketinde, toprağında iskâna bırakmalıdır.