"Bir yayın yönetmenine mektuplar-2"
Geçmiş olsun. Bu da başınıza geldi. Başbakan'ın, grubunuza çıkarılan 3.7 milyar TL'lik vergi cezasını soran Wall Street Journal muhabirine verdiği yanıt ne garip değil mi? Dünyanın en büyük gangsteri olarak ün yapmış Al Capone ile Aydın Doğan arasında benzerlik kurmasına üzülmüşsünüzdür. Ben de üzüldüm. Bunca yıl vergi rekortmeni olan, tüm ailesi ortada olan, yaptığı işler açık (hatta çok korkusuz ve açık) olan bir işadamına yönelik talihsiz sözlerdi. Bu sözler, sizi zorlayan rakiplerinize söylenmiş olsaydı, bugün gazeteleriniz yıkılıyordu. “Al
Capone kimdir? Vergi kaçırmak neden halkı sömürmektir” başlıklarıyla onlarca yorum okurduk.
Yıllar önceydi. Kavga ettiğiniz bir medya patronunun (Turgay Ciner) kriminal olduğunu ileri süren haberleriniz aklıma geldi. “Medya bu kişiye teslim edilir mi” gibisinden saçma sapan başlıklar atardınız. Yine de Ciner sağduyulu patronmuş. Gazetesinde, televizyonunda Aydın Doğan-Al Capone benzetmesini büyütmedi bile.
Ertuğrul Bey,
Konuyu dağıtmayayım. Rakiplerinizi pusu kurmakla ve kalleşlik etmekle suçlamıştınız. Hangi rakipleri işaret ettiniz, bilmiyorum. Yani bir medya patronu, size vergi cezası çıkarılsın diye, vergi müfettişlerini mi ayarttı? Maliye Bakanı'na baskı mı yaptı? Hükümeti tahrik mi etti?
Ama ben sizin, rakibiniz çöksün, yıkılsın, silinsin diye örneğin Dinç Bilgin'i
ayarttığınızı, onu yanlış yollara sürüklediğinizi düşünüyorum. Bu konuda bilgi sahibi olmalısınız. Ya da sizin, bir başka rakibinizin başına gelen olaylardan sonra
Hürriyet'in neredeyse birinci sayfasını ayırdığınız o yazı aklıma geldi. Tüm mal
varlığına el koyun diye çığlıklar atıyordunuz. Hürriyet imzalı, kamuoyuna açık mektuplar yazıyordunuz.
Bu işadamı, yönettiği Turkcell'in gazetelerinizde çıkan reklamlarını “pahalı tarife”
nedeniyle geri çekmişti. Neler yazmıştınız: Bu patron, Sermaye Piyasası Kanunu'na göre suç işliyormuş, küçük yatırımcıları zarar ettiriyormuş... Hürriyet'e reklam vermeyen tüm halka açık şirketlere gözdağı vermiştiniz.
Hükümeti, TMSF'yi tahrik edecek nitelikteki bu yazıların büyük bir kısmı sizin
kaleminizden çıkmadı mı? Medyada pusu kültürünü oluşturan bu kulislerden haberiniz yok ise size bir önerim var:
Dinç Bilgin'i arayalım. Birlikte yemek yiyelim. Ona soralım. Hatta yazılmamak
kaydıyla diyelim. Diyelim ki; Zafer Mutlu, siz hapisteyken, dağıtım şirketini kapatıp, Sabah ve bağlı diğer yayınları Doğan Grubu'na ait dağıtım şirketine verirken ne kadar bilgi sahibiydiniz? Bir gecede (2 Eylül 2001 yanılmıyorsam) 350 kişiyi işten çıkartıp en yakın rakibinizin tüm dağıtım haklarını almanızın öyküsünü dinleyelim. O dönem en yakın rakibiniz Sabah'ın tirajlarının nasıl (günlük) 180 binlere indiğini inceleyelim ve Dinç Bilgin'e en can alıcı soruyu soralım: “Nasıl geçiniyorsunuz? Birileri size, 'Sabah'a el konulmasını sağlarsanız yaşam paranızı
vereceğim' dedi mi? Sözünde durdu mu? Bu anlaşma hâlâ devam ediyor mu?” Parayı vereni, teşvik edeni bulursak, hatta yediemin olan işadamını bulursak, medyada pusu kuranları da, kalleşlik yapanları da deşifre ederiz.
Yazıp yazmamak sizin vicdanınıza kalmış elbet.
Biliyorum, “Bunlar geride kaldı” diyenler var. Pek çok okur, Doğan medyasını laik
Türkiye'nin ayakta kalan tek kalesi gibi görüyor. Bu nedenle size yönelik eleştirilere kızıyor. Hükümete bunca yıl destek verdiğiniz gerçeğini pek çok vatandaşa unutturmuş olmanızı da büyük bir beceri sayıyorum. Ancak “Hükümeti kızdırırız” diyerek haberlerini kullanmadığınız muhabirlerinizle karşılaştığınızda ne düşündüğünüzü çok merak ediyorum.
Neyse... Bence hepimiz ders aldık. Tam susma hakkımızı kullanacaktık. Hatta vergi cezasının haksız boyutunu dile getirecektik ki, ah o bizi kalleşlik ve pusu kurmakla suçladığınız yazınız var ya!.. Öyle tahrik ediciydi ki... Zamanlama benim suçum değildi anlayacağınız. Ayrıca söylediklerinize birileri inanır diye geçmişi
hatırlatayım istedim.
Başladık artık. Devam edeceğiz...
Geçmiş olsun. Bu da başınıza geldi. Başbakan'ın, grubunuza çıkarılan 3.7 milyar TL'lik vergi cezasını soran Wall Street Journal muhabirine verdiği yanıt ne garip değil mi? Dünyanın en büyük gangsteri olarak ün yapmış Al Capone ile Aydın Doğan arasında benzerlik kurmasına üzülmüşsünüzdür. Ben de üzüldüm. Bunca yıl vergi rekortmeni olan, tüm ailesi ortada olan, yaptığı işler açık (hatta çok korkusuz ve açık) olan bir işadamına yönelik talihsiz sözlerdi. Bu sözler, sizi zorlayan rakiplerinize söylenmiş olsaydı, bugün gazeteleriniz yıkılıyordu. “Al
Capone kimdir? Vergi kaçırmak neden halkı sömürmektir” başlıklarıyla onlarca yorum okurduk.
Yıllar önceydi. Kavga ettiğiniz bir medya patronunun (Turgay Ciner) kriminal olduğunu ileri süren haberleriniz aklıma geldi. “Medya bu kişiye teslim edilir mi” gibisinden saçma sapan başlıklar atardınız. Yine de Ciner sağduyulu patronmuş. Gazetesinde, televizyonunda Aydın Doğan-Al Capone benzetmesini büyütmedi bile.
Ertuğrul Bey,
Konuyu dağıtmayayım. Rakiplerinizi pusu kurmakla ve kalleşlik etmekle suçlamıştınız. Hangi rakipleri işaret ettiniz, bilmiyorum. Yani bir medya patronu, size vergi cezası çıkarılsın diye, vergi müfettişlerini mi ayarttı? Maliye Bakanı'na baskı mı yaptı? Hükümeti tahrik mi etti?
Ama ben sizin, rakibiniz çöksün, yıkılsın, silinsin diye örneğin Dinç Bilgin'i
ayarttığınızı, onu yanlış yollara sürüklediğinizi düşünüyorum. Bu konuda bilgi sahibi olmalısınız. Ya da sizin, bir başka rakibinizin başına gelen olaylardan sonra
Hürriyet'in neredeyse birinci sayfasını ayırdığınız o yazı aklıma geldi. Tüm mal
varlığına el koyun diye çığlıklar atıyordunuz. Hürriyet imzalı, kamuoyuna açık mektuplar yazıyordunuz.
Bu işadamı, yönettiği Turkcell'in gazetelerinizde çıkan reklamlarını “pahalı tarife”
nedeniyle geri çekmişti. Neler yazmıştınız: Bu patron, Sermaye Piyasası Kanunu'na göre suç işliyormuş, küçük yatırımcıları zarar ettiriyormuş... Hürriyet'e reklam vermeyen tüm halka açık şirketlere gözdağı vermiştiniz.
Hükümeti, TMSF'yi tahrik edecek nitelikteki bu yazıların büyük bir kısmı sizin
kaleminizden çıkmadı mı? Medyada pusu kültürünü oluşturan bu kulislerden haberiniz yok ise size bir önerim var:
Dinç Bilgin'i arayalım. Birlikte yemek yiyelim. Ona soralım. Hatta yazılmamak
kaydıyla diyelim. Diyelim ki; Zafer Mutlu, siz hapisteyken, dağıtım şirketini kapatıp, Sabah ve bağlı diğer yayınları Doğan Grubu'na ait dağıtım şirketine verirken ne kadar bilgi sahibiydiniz? Bir gecede (2 Eylül 2001 yanılmıyorsam) 350 kişiyi işten çıkartıp en yakın rakibinizin tüm dağıtım haklarını almanızın öyküsünü dinleyelim. O dönem en yakın rakibiniz Sabah'ın tirajlarının nasıl (günlük) 180 binlere indiğini inceleyelim ve Dinç Bilgin'e en can alıcı soruyu soralım: “Nasıl geçiniyorsunuz? Birileri size, 'Sabah'a el konulmasını sağlarsanız yaşam paranızı
vereceğim' dedi mi? Sözünde durdu mu? Bu anlaşma hâlâ devam ediyor mu?” Parayı vereni, teşvik edeni bulursak, hatta yediemin olan işadamını bulursak, medyada pusu kuranları da, kalleşlik yapanları da deşifre ederiz.
Yazıp yazmamak sizin vicdanınıza kalmış elbet.
Biliyorum, “Bunlar geride kaldı” diyenler var. Pek çok okur, Doğan medyasını laik
Türkiye'nin ayakta kalan tek kalesi gibi görüyor. Bu nedenle size yönelik eleştirilere kızıyor. Hükümete bunca yıl destek verdiğiniz gerçeğini pek çok vatandaşa unutturmuş olmanızı da büyük bir beceri sayıyorum. Ancak “Hükümeti kızdırırız” diyerek haberlerini kullanmadığınız muhabirlerinizle karşılaştığınızda ne düşündüğünüzü çok merak ediyorum.
Neyse... Bence hepimiz ders aldık. Tam susma hakkımızı kullanacaktık. Hatta vergi cezasının haksız boyutunu dile getirecektik ki, ah o bizi kalleşlik ve pusu kurmakla suçladığınız yazınız var ya!.. Öyle tahrik ediciydi ki... Zamanlama benim suçum değildi anlayacağınız. Ayrıca söylediklerinize birileri inanır diye geçmişi
hatırlatayım istedim.
Başladık artık. Devam edeceğiz...