A. 2019/1 SAYILI GENELGE: HUKUK DEVLETİNE KARŞI İDARİ HİLE

Baki ŞİMŞEK

A. 2019/1 SAYILI GENELGE: HUKUK DEVLETİNE KARŞI İDARİ HİLE

Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 2019/1 sayılı "Kıymet Kriterli Gözetim Hakkında" konulu Genelge, ithalatta gözetim uygulamasına tabi olan eşyalar için gümrük idarelerinde yapılacak işlemlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Genelgenin temel mantığı, ithalatçılara gözetim belgesi ibraz etme zorunluluğuna bir alternatif sunmaktır.

Genelgenin getirdiği temel düzenlemeler şunlardır:

  1. Ana Kural: İthalatta Gözetim Uygulanması Hakkında Karar uyarınca, ileriye yönelik gözetime tabi bir malın ithalatında, gümrük beyannamesinin tescili sırasında İthalat Genel Müdürlüğü'nden alınmış bir "Gözetim Belgesi"nin gümrük idaresine ibraz edilmesi zorunludur.
  2. Alternatif Yöntem: Eğer ithal edilen eşyanın kıymeti, ilgili gözetim tebliğinde belirtilen referans kıymetin altında ise, ithalatçı gözetim belgesi ibraz etmek yerine bir seçenek kullanabilir. Bu seçenekte, ithalatçı beyannamede "Yurt Dışı Diğer Giderler" kalemini kullanarak eşya kıymetini, gözetim tebliğindeki referans seviyeye yükseltecek şekilde beyanda bulunabilir.
  3. Alternatif Yöntemin Sonucu: Kıymetin bu şekilde yükseltilmesi ve buna tekabül eden vergilerin ödenmesi durumunda, ithalatçıdan ayrıca bir gözetim belgesi istenmez ve eşyanın serbest dolaşıma giriş işlemleri bu nihai kıymet üzerinden tamamlanır.
  4. Vergi İadesi Durumu: İthalatçı, kıymet artırımı yaparak ödediği ek vergiler için daha sonra Gümrük Kanunu kapsamında geri verme başvurusunda bulunur ve açtığı davayı kazanarak vergiyi geri alırsa, gözetim belgesinden muaf olmasını sağlayan "ek beyan" ortadan kalkmış sayılır. Bu durumda idare, beyanın başlangıcındaki duruma döner ve ithalatçıdan gözetim belgesini ibraz etmesini talep eder. Belgenin sunulamaması halinde ilgili mevzuat (Gümrük Yönetmeliği 181. madde ve 2016/9 sayılı Genelge) uyarınca işlem yapılır.
  5. Kapsam Dışı Rejimler: Serbest dolaşıma giriş rejimi dışındaki bazı rejimler (örn: kısmi muafiyetli geçici ithalat, dahilde işleme rejimi kapsamı geri ödeme sistemi vb.) bu uygulamadan hariç tutulmuştur.

B. GENELGENİN DANIŞTAY TARAFINDAN İPTAL GEREKÇELERİ

2019/1 sayılı Genelge'nin Danıştay 7. Dairesi'nin 26.11.2024 tarihli ve E:2024/2206; K:2024/4870 sayılı kararı ile iptal edildiği açıkça belirtilmektedir. Ancak, sunulan Danıştay karar metni, davanın reddi gerektiğini düşünen Danıştay Savcısı'nın mütalaasını içermektedir. Mahkemenin, savcı mütalaasının aksi yönünde karar vererek Genelge'yi iptal ettiği anlaşılmaktadır.

Danıştay'ın Genelge'yi iptal ederken davacının iddialarını haklı bulduğu varsayımından hareketle, muhtemel iptal gerekçeleri şunlardır:

  1. Vergilerin ve Mali Yükümlülüklerin Kanuniliği İlkesinin İhlali: Davacı, Genelge ile kanunda olmayan bir mali yükümlülük veya ceza düzenlendiğini iddia etmiştir. Anayasa'nın 73. maddesi uyarınca vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ancak kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Bir idari düzenleme olan Genelge ile kanunda açıkça yer almayan bir mali yükümlülük (kıymeti referans değere yükseltme zorunluluğu) getirilmesi veya bu yükümlülüğe uyulmamasının sonuçlarının düzenlenmesi, normlar hiyerarşisine ve "kanunilik ilkesi"ne aykırıdır. Danıştay, bu gerekçeyle Genelge'nin yetki aşımı içerdiğine hükmetmiş olabilir.
  2. İdari İşlemlerin Geriye Yürümezliği İlkesinin İhlali: Davacı, 2019 yılında yayımlanan bir Genelge ile 2015 yılı gibi geçmiş dönemlere ait beyannameler için geriye dönük olarak gözetim belgesi talep edildiğini ve bunun hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Hukukun temel prensiplerinden olan "idari işlemlerin geriye yürümezliği" ilkesi, idarenin yeni düzenlemelerle kişilerin geçmişte tamamlanmış hukuki durumlarını aleyhlerine olacak şekilde değiştiremeyeceğini öngörür. Danıştay, Genelge'nin bu ilkeyi ihlal ederek geçmişe yönelik hak ve yükümlülükleri etkilediği sonucuna varmış olabilir.

C. GENELGE'NİN İPTALİ SONRASI OLASI SENARYOLAR

2019/1 sayılı Genelge'nin iptali, ithalatta gözetim uygulamalarında önemli bir hukuki boşluk ve belirsizlik yaratmıştır. Bu durum hem ithalatçılar hem de gümrük idareleri açısından çeşitli senaryoları ve riskleri beraberinde getirmektedir.

1. Gümrük ve Dış Ticaret İşlemleri Bakımından Senaryolar (Kısa Vade):

  • Zorunlu Belge İbrazı ve Ticaretin Yavaşlaması: Genelge'nin sunduğu kıymet artırımı alternatifi ortadan kalktığı için, gözetim tebliğleri kapsamındaki tüm ürünlerin ithalatında "Gözetim Belgesi" ibrazı mutlak bir zorunluluk haline gelmiştir. Gözetim belgesi temin sürecinin karmaşık, uzun ve bürokratik olması, gümrük işlemlerinde ciddi gecikmelere, tedarik zincirlerinde aksamalara, artan depolama (ardiye) maliyetlerine ve iş kayıplarına yol açacaktır.
  • Gümrük Kanunu Kapsamında Cezai Risklerin Artması: Gözetim belgesi olmadan gümrüğe sunulan eşya için, idarenin 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun cezai hükümlerini doğrudan uygulama riski artmıştır. Özellikle Kanun'un 235/1-c maddesi, "ithali lisansa, şarta, izne... veya yeterlilik belgesine tabi olduğu halde, belgeye tabi değilmiş veya belge alınmış gibi beyan edildiğinin tespiti" halinde, eşyanın gümrük vergilerinin yanı sıra gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para cezası öngörmektedir. Gözetim belgesinin bu madde kapsamında bir "izin/şart/belge" olup olmadığı hukuken tartışmalı olsa da idarenin bu yönde işlem tesis etme ihtimali yüksektir. Bu durum, ithalatçılar için öngörülemez ve ağır bir mali risk oluşturmaktadır.

2. İdarenin Muhtemel Adımları ve Hukuki Düzenlemeler (Orta Vade):

  • Açıklayıcı Talimat Yayımlanması: Gümrükler Genel Müdürlüğü'nün ortaya çıkan uygulama boşluğunu gidermek için acilen yeni bir genelge veya tasarruflu yazı yayımlaması beklenir . Bu talimat, büyük olasılıkla gözetim belgesinin artık tek geçerli yöntem olduğunu teyit edecek ve idarelerin yeknesak hareket etmesini sağlamaya çalışacaktır.
  • Yeni Bir Düzenleme Arayışı: Bakanlık, Danıştay'ın iptal gerekçelerini (kanunilik, geriye yürümezlik) dikkate alarak hukuka uygun yeni bir mekanizma geliştirmeye çalışabilir. Ancak, kanuni bir dayanak olmadan Genelge veya benzeri bir alt düzenleme ile mali yükümlülük getiren bir alternatif yaratmak hukuken oldukça zordur.
  • Kanuni Değişiklik: En kalıcı çözüm, gözetim uygulamalarına ilişkin alternatif bir yönteme (kıymet artırımı gibi) imkân tanıyacak şekilde 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nda veya ilgili diğer mevzuatta yasal bir düzenleme yapılmasıdır. Bu, "kanunilik ilkesi" sorununu kökten çözecek ancak zaman alacak bir yasama süreci gerektirecektir.

3. Diğer Hukuki Alanlar ve Olası Senaryolar (Uzun Vade):

  • 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu (KMK) Riski: Gözetim belgesi gibi ithalat için zorunlu bir belgenin yokluğunda yapılan ithalatın, "gümrük işlemlerine tabi tutulmaksızın" veya "aldatıcı işlem ve davranışlarla" ülkeye eşya sokma fiili olarak yorumlanma riski bulunmaktadır. Bu durum, idari para cezasının ötesinde, 5607 sayılı KMK kapsamında "gümrük kaçakçılığı" suçlamasıyla adli soruşturma ve kovuşturmalara yol açabilir. Bu senaryo, eşyaya el konulması ve hapis cezası gibi çok daha ağır sonuçlar doğurma potansiyeli taşır.
  • Uluslararası Anlaşmalara Aykırılık Tartışmaları: Referans veya asgari kıymet bazlı gözetim uygulamasının kendisi, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına, özellikle de Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması'nın (GATT) VII. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma'ya (Gümrük Kıymeti Anlaşması) aykırılık teşkil ettiği yönünde güçlü hukuki argümanlar içermektedir. Genelge'nin iptali, bu temel hukuki sorunu daha da görünür kılacak ve ithalatçıların sadece münferit işlemleri değil, gözetim tebliğlerinin kendisini de uluslararası hukuk temelinde dava konusu yapmasına zemin hazırlayabilir. Bu durum, Türkiye'nin dış ticaret politikalarının uluslararası meşruiyetini de ilgilendiren daha geniş bir tartışmayı tetikleyebilir.

Bu iptal kararının ardından, geçmişte kıymet artırımı yaparak ithalat yapan firmaların durumunun incelenmesi:

Danıştay'ın 2019/1 sayılı Genelge'yi iptal etmesi, geçmişte bu genelgeye dayanarak kıymet artırımı yoluyla ithalat yapmış olan firmalar için ciddi hukuki riskler ve belirsizlikler doğurmaktadır. Genelgenin sunduğu alternatif yöntem artık hukuken geçersiz sayıldığından, bu firmaların işlemleri geriye dönük olarak sorgulanabilir hale gelmiştir.

Firmaların karşı karşıya olduğu temel riskler şunlardır:

  1. Geriye Dönük İnceleme ve Gözetim Belgesi Talebi: Genelge'nin iptali, idare tarafından "yok hükmünde" sayılabilir. Bu yorum, idarenin geçmişe dönük olarak, kıymet artırımı yapılmış beyannameler için "teslim sonrası kontrol" yetkisini kullanarak firmalardan asıl yükümlülük olan Gözetim Belgesi'ni talep etmesine zemin hazırlayabilir. İptal edilen Genelge'nin kendisi dahi, ödenen ek vergilerin mahkeme kararıyla geri alınması durumunda işlemin en başına dönüleceğini ve gözetim belgesinin sunulması gerektiğini öngörmekteydi. İdare, bu mantığı tüm kıymet artırımlı işlemlere teşmil ederek, hukuki dayanağı ortadan kalkan bu işlemler için asıl şart olan belgenin ibrazını isteyebilir.
  2. Ağır İdari Para Cezaları Riski (Gümrük Kanunu md. 235): Firmaların, geriye dönük olarak talep edilen gözetim belgesini sunamaması en büyük riski oluşturmaktadır. Bu durumda idare, 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 235. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi uyarınca işlem yapma yoluna gidebilir. Bu madde, ithali izne veya belgeye tabi bir eşyanın, belgeye tabi değilmiş gibi beyan edilmesi halinde, eşyanın gümrük vergilerinin yanı sıra gümrüklenmiş değerinin iki katı tutarında idari para cezası uygulanmasını hükme bağlamaktadır. Davalı idarenin savunmaları ve Danıştay Savcısı'nın düşüncesinde yer alan atıflar, idarenin gözetim belgesini bu madde kapsamında değerlendirme eğiliminde olduğunu göstermektedir.
  3. Vergi İadesi Davası Açan Firmalar İçin Artan Risk: Özellikle kıymet artırımı yaparak ödedikleri ek vergilerin iadesi için dava açan ve kazanan firmalar en yüksek risk grubunu oluşturmaktadır. İdare, firmanın hem vergiyi geri alıp hem de gözetim belgesi yükümlülüğünden kaçınmasının hakkaniyete aykırı olduğunu savunmaktadır. İptal edilen Genelge'nin 3. maddesi, tam da bu durumu düzenleyerek, verginin iade alınması halinde ek beyanın ortadan kalktığını ve belgenin ibrazının zorunlu hale geldiğini belirtiyordu. Genelge iptal edilmiş olsa dahi, idarenin bu mantıkla hareket ederek bu firmalar hakkında öncelikli olarak cezai işlem tesis etmeye çalışması kuvvetle muhtemeldir.
  4. Hukuki Belirsizlik ve Uzun Yargılama Süreçleri: Genelge'nin iptali, bir uygulama boşluğu yaratmıştır. Bu durum, firmaları öngörülemez idari işlemlerle karşı karşıya bırakabilir. İdarenin olası bir cezai işlemine karşı firmaların hak arama özgürlüğü çerçevesinde yargı yoluna gitmesi kaçınılmaz olacaktır. Ancak bu süreçler hem zaman alıcı hem de maliyetli olacaktır. Ayrıca, Tetkik Hâkimi'nin düşüncesinde de belirtildiği gibi, idarenin yargı kararlarını etkisiz kılacak şekilde düzenleme yapmasının "hak arama özgürlüğü" ve "hukuk devleti" ilkesine aykırı olduğu savunulsa da bu durum firmaların fiili olarak bir riskle karşı karşıya olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Sayılan bu dört madde için Gümrük Kanunu'nun 235/1-c maddesinin uygulanmasında hukuki bir değerlendirme:

Gümrük Kanunu'nun 235/1-c maddesinin bu durumlara uygulanıp uygulanamayacağı hem iptal davası sürecinin hem de genelgenin iptal kararının en temel hukuki tartışma noktasını oluşturmaktadır. Danıştay'ın nihai kararı, bu maddenin uygulanamayacağı yönünde çok net ve gerekçeli bir hukuki değerlendirme sunmaktadır.

Konuyu iki farklı bakış açısıyla ele alabiliriz: İdarenin görüşü ve Danıştay'ın iptal gerekçesi.

1. İdarenin ve Danıştay Savcısının Görüşü (Maddenin Uygulanması Yönünde)

Ticaret Bakanlığı (idare) ve Danıştay Savcısı, iptal davası sürecindeki savunmalarında ve düşüncelerinde, Gözetim Belgesi ibraz edilmemesi durumunda Gümrük Kanunu'nun 235/1-c maddesinin uygulanması gerektiğini savunmuşlardır. Bu görüşün temel dayanakları şunlardır:

  • Gözetim Belgesi Bir İzin/Şart Belgesidir: İdare, gözetim belgesini, Kanun'un 235. maddesinde belirtilen "izne, şarta veya belli kuruluşların vereceği uygunluk belgesine" tabi bir belge olarak yorumlamaktadır.
  • Genelge Kanuna Dayanmaktadır: İptal edilen 2019/1 sayılı Genelge'nin hukuki dayanağının 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 235. maddesi olduğu belirtilmiştir.
  • Vergi İadesi Başlangıca Dönüştürür: Firmaların kıymet artırımı yoluyla ödedikleri vergileri daha sonra dava yoluyla geri almaları, kendilerine sunulan alternatif imkânı ortadan kaldırmakta ve işlemi en başına döndürmektedir. Bu durumda, asıl yükümlülük olan "gözetim belgesi ibrazı" tekrar gündeme gelir ve yerine getirilmemesi halinde cezai yaptırım (md. 235/1-c) uygulanmalıdır.
  • Hakkaniyet İlkesi: Belge temin ederek işlem yapan yükümlüler ile kıymet artırıp sonra vergisini geri alanlar arasında bir haksızlık oluşmaması için bu cezanın uygulanması gerektiği savunulmuştur.

2. Danıştay 7. Dairesi'nin Nihai Kararı (Maddenin Uygulanamayacağı Yönünde)

Danıştay, 2019/1 sayılı Genelge'yi iptal ederken, Gözetim Belgesi ibraz edilmemesinin 235/1-c maddesi kapsamında bir yaptırıma tabi tutulamayacağına hükmetmiştir. Mahkemenin hukuki değerlendirmesi son derece nettir ve aşağıdaki gerekçelere dayanmaktadır:

  • Gözetim Belgesinin Hukuki Niteliği Farklıdır: Danıştay'a göre, Gözetim Belgesi, 235/1-c maddesinde sayılan "lisans, izin, kısıntı, şart, uygunluk veya yeterlilik belgesi" niteliğinde değildir. Gözetim uygulamasının amacı, bir malın ithalatını kısıtlamak veya ek bir vergi getirmek değil, yalnızca yerli üreticiler üzerinde olumsuz bir etki yaratıp yaratmadığını anlamak için ithalat seyrini izlemektir. Bu, bir yasak veya şart değil, bir veri toplama mekanizmasıdır.
  • Cezanın Şartları Oluşmamıştır: Madde 235/1-c'nin uygulanabilmesi için eşyanın ithalinin bir lisansa, izne, şarta vb. bağlı olması ve bu durumun gizlenerek ithalat yapılması gerekir. İthali esasen serbest olan bir eşyanın sadece ithalat seyrini izlemek amacıyla istenen bir belgenin sunulmaması, bu maddedeki suç tanımına girmemektedir.
  • Üst Yargı Kararı ile Uyum: Danıştay, bu yorumunu Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun (VDDK) 2020/1 sayılı emsal niteliğindeki kararına dayandırmıştır. O kararda da gözetim uygulamasının bir kısıtlama veya ek mali yükümlülük olmadığı, bu nedenle belge ibraz edilmemesinin Gümrük Kanunu'na göre ek tahakkuk veya ceza gerektiren bir durum olmadığı açıkça belirtilmiştir.
  • Hak Arama Özgürlüğü ve Suçta Kanunilik İlkesi: Mahkeme ayrıca, Genelge'nin, yargı kararıyla vergisini geri alan yükümlüye ceza uygulamakla tehdit etmesinin "hak arama özgürlüğünü" kısıtladığını ve kanunda açıkça suç sayılmayan bir fiil için idari düzenlemeyle (genelgeyle) ceza ihdas etmenin "suç ve cezaların kanuniliği" ilkesine aykırı olduğunu vurgulamıştır.

Sonuç:

Konu "tartışmalı" olsa da Danıştay 7. Dairesi bu tartışmayı nihai kararı ile sonlandırmıştır. Mevcut hukuki duruma göre, Gözetim Belgesi'nin ibraz edilmemesi, Gümrük Kanunu'nun 235/1-c maddesi kapsamında bir idari para cezası kesilmesi için yasal bir gerekçe oluşturmamaktadır. İdarenin bu yönde bir ceza uygulamaya kalkışması, Danıştay'ın bu açık ve gerekçeli iptal kararına aykırı bir işlem olacaktır ve dava konusu edilmesi halinde iptal edilme olasılığı çok yüksektir.

235/1-c maddesinin uygulanmaması için aşağıdaki yasal argümanlar öne sürülebilir:

Gümrük Kanunu'nun 235/1-c maddesinin, geçmişte gözetim belgesi yerine kıymet artırımı yapan firmalara uygulanmaması için Danıştay kararında öne sürülen temel yasal argümanlar şunlardır:

  1. Gözetim Belgesinin Hukuki Niteliği Cezai Yaptırıma Uygun Değildir: Danıştay'a göre, 235/1-c maddesinin uygulanabilmesi için eşyanın ithalinin "lisans, izin, uygunluk belgesi veya bu belgeler yerine geçen bilgiye" bağlı olması gerekir. Oysa gözetim belgesinin amacı, bir malın ithalatını kısıtlamak veya bir şarta bağlamak değil, yalnızca yerli üreticiler üzerindeki etkisini anlamak için ithalat seyrini izlemektir. Bu belge, maddenin aradığı nitelikte bir izin veya şart belgesi olmadığından, ibraz edilmemesi bu madde kapsamında bir cezai yaptırım nedeni olarak kabul edilemez.
  2. Maddenin Uygulanma Şartları Oluşmamıştır: 235/1-c maddesi uyarınca ceza kesilebilmesi için, ithali bir belgeye tabi olan eşyanın, belgeye tabi değilmiş gibi veya belge alınmış gibi sahte bir izlenimle beyan edilmesi gerekir. Ancak gözetim uygulamasında ithalat esasen serbesttir. Belgenin amacı sadece ithalatı izlemek olduğundan, ibraz edilmemesi durumu maddenin tarif ettiği hukuka aykırılık tanımına girmemektedir. Danıştay, ithali serbest olan bir eşya için bu maddenin uygulanamayacağını açıkça belirtmiştir.
  3. Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun (VDDK) Emsal Kararı: Danıştay, kararını üst yargı organı olan VDDK'nın 2020/1 sayılı emsal kararına dayandırmıştır. Bu kararda, gözetim uygulamasının bir korunma tedbiri olmadığı, vergi artışı veya ek mali yükümlülük içermediği ve bu nedenle gözetim belgesi zorunluluğuna uyulmamasının Gümrük Kanunu uyarınca ek vergi veya ceza gerektiren bir durum olmadığı net bir şekilde ifade edilmiştir.
  4. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesine Aykırılık: Anayasa'nın 38. maddesi, cezaların ancak kanunla konulabileceğini güvence altına alır. İptal edilen Genelge, ödenen fazla verginin dava yoluyla geri alınması durumunda firmaları 235. madde ile tehdit ederek, kanunda açıkça suç sayılmayan bir fiil için idari bir düzenleme (genelge) ile ceza ihdas etmeye çalışmıştır. Bu durum, "suç ve cezaların kanuniliği" ilkesine temelden aykırıdır.
  5. Hak Arama Hürriyetinin İhlali: Genelge'nin 3. maddesi, ödediği vergiyi dava açıp geri alan bir firmayı cezai bir süreçle karşı karşıya bırakmaktaydı. Danıştay, bu durumu, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan "hak arama hürriyetini" kısıtlayan ve caydırıcı etki yaratan hukuka aykırı bir düzenleme olarak değerlendirmiştir.

Gümrük idaresi, Danıştay'ın kararına rağmen 235/1-c maddesini uygulamaya devam ederse, aşağıdaki hukuki süreç izlenebilir:

Gümrük idaresinin, Danıştay 7. Dairesi'nin 2024/4870 Karar sayılı kararıyla 2019/1 sayılı Genelge'yi iptal etmesine rağmen Gümrük Kanunu'nun 235/1-c maddesini uygulaması, hukuken son derece zayıf bir adımdır ve bu duruma karşı izlenmesi gereken net bir hukuki süreç bulunmaktadır.

İzlenmesi gereken adımlar şunlardır:

1. Adım: İdari İtiraz (Uzlaşma veya İtiraz Yolu)

Gümrük idaresi tarafından 235/1-c maddesi uyarınca bir idari para cezası kararı tebliğ edildiğinde, ilk yapılması gereken bu karara karşı yasal süresi içinde itiraz etmektir. Bu itiraz, kararı düzenleyen Gümrük Müdürlüğü'nün bağlı olduğu Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğü'ne yapılır.

İtiraz dilekçenizde şu hukuki argümanları mutlaka kullanmalısınız:

  • Dayanak Genelgenin İptali: Cezai işlemin dayanağı olan 2019/1 sayılı Genelge'nin, Danıştay 7. Dairesi'nin 2024/2206 Esas ve 2024/4870 Karar sayılı kararı ile iptal edildiğini belirtin. Dayanağı ortadan kalkan bir işlemin hukuken ayakta kalamayacağını vurgulayın.
  • Suç Unsurunun Oluşmaması: Danıştay kararının en temel gerekçesini öne sürün: Gözetim Belgesi, 235/1-c maddesinde sayılan "lisans, izin, şart, uygunluk veya yeterlilik belgesi" niteliğinde değildir. Amacı ithalatı kısıtlamak değil, yalnızca izlemektir. Bu nedenle, bu belgenin ibraz edilmemesi, Kanun'un 235/1-c maddesindeki suç tanımını oluşturmaz.
  • Anayasal İlkelere Aykırılık: İdarenin bu ısrarının, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan "suç ve cezaların kanuniliği" ilkesini ihlal ettiğini belirtin. Kanunda açıkça suç sayılmayan bir eylem için ceza uygulanamayacağını ifade edin. Ayrıca, bu durumun Anayasa'nın 36. maddesindeki "hak arama hürriyetini" kısıtlama amacı taşıdığını ve Danıştay'ın da bu hususa kararında dikkat çektiğini ekleyin.
  • Üst Yargı Kararına Atıf: Danıştay'ın kendi kararını dayandırdığı Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun (VDDK) 2020/1 sayılı emsal kararını referans gösterin. Bu kararda, gözetim uygulamasının ek vergi veya ceza gerektiren bir durum olmadığının altının çizildiğini belirtin.

2. Adım: İptal Davası Açılması

İdari itirazınızın reddedilmesi veya 30 gün içinde cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi halinde, ceza kararının iptali için yetkili İdare Mahkemesi'nde iptal davası açmanız gerekmektedir.

Dava dilekçenizde, idari itirazda sunduğunuz tüm argümanları daha detaylı bir şekilde açarak Danıştay'ın 2024/4870 Karar sayılı kararını en önemli delil ve emsal olarak sunmalısınız. Mahkemeden, dava sonuçlanana kadar cezanın tahsilatını durdurmak için yürütmenin durdurulması talebinde bulunmanız da son derece önemlidir.

Hukuki Sürecin Olası Sonucu

Danıştay'ın, yani idari yargıdaki en üst mahkemelerden birinin, bir konuyu bu kadar net ve gerekçeli bir şekilde karara bağlamış olması, lehinize olan en güçlü argümandır. İdare Mahkemelerinin, hiyerarşik olarak bağlı oldukları Danıştay'ın bu açık içtihadına aykırı bir karar vermesi beklenmez. Dolayısıyla, gümrük idaresinin ısrarı karşısında açacağınız bir davanın lehinize sonuçlanma olasılığı çok yüksektir.

Özetle, idarenin böyle bir işlem yapması, Danıştay kararına açıkça aykırı hareket etmesi anlamına geleceğinden, hakkınızı hem idari hem de yargısal yollarla aradığınızda başarılı olma ihtimaliniz oldukça fazladır.

Sürecin doğru ve eksiksiz yürütülmesi için tarafımdan her zaman için bilgi talep edebilirsiniz.

Bu durumun Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nezdinde yankısı ve Türkiye'nin bu konudaki pozisyonu:

Evet, Danıştay'ın iptal ettiği gözetim uygulaması, özellikle de kıymet artırımı yöntemi, Türkiye'nin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nezdindeki taahhütleri açısından ciddi hukuki sorunlar ve potansiyel uyuşmazlık riskleri taşıyordu. Bu durumun DTÖ nezdindeki yankıları ve Türkiye'nin pozisyonu şu şekilde özetlenebilir:

DTÖ Anlaşmaları ile Potansiyel Çatışma Alanları

Uygulamanın kendisi Türkiye'nin taraf olduğu temel DTÖ anlaşmalarına aykırılıklar taşıması nedeniyle hukuki olarak tartışmalıydı. Potansiyel ihlaller şu anlaşmalar çerçevesinde ortaya çıkmaktadır:

  1. GATT'ın VII. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma (Gümrük Kıymet Anlaşması): Bu anlaşmanın temel prensibi, ithal edilen eşyanın gümrük kıymetinin, istisnai durumlar dışında, "işlem bedeli" yani eşya için fiilen ödenen veya ödenecek olan fiyat olmasıdır. Türkiye'nin uyguladığı "kıymet artırımı" yöntemi ise, ithalatçıları beyan ettikleri gerçek işlem bedelini idare tarafından belirlenmiş daha yüksek bir "gözetim kıymeti"ne yükseltmeye zorluyordu. Bu durum, işlem bedeli prensibini yok sayarak keyfi veya fiktif bir değerin esas alınması anlamına geldiği için Gümrük Kıymet Anlaşması'nın ruhuna ve lafzına açıkça aykırılık teşkil etme potansiyeli taşıyordu.
  2. Korunma Tedbirleri Anlaşması (Madde 11): Bu anlaşma, üye ülkelerin tarife dışı engel niteliğindeki "gri alan önlemleri" (grey-area measures) uygulamasını yasaklar. Gözetim belgesi temininin bürokratik olarak zorlaştırılması ve alternatif olarak ek vergi ödeme zorunluluğu getirilmesi, ithalatı kısıtlamayı amaçlayan ve şeffaf olmayan, gizli bir korunma önlemi olarak yorumlanabilirdi. Danıştay'ın da kararında belirttiği gibi, gözetim uygulamasının amacı ithalatı kısıtlamak veya ek vergi getirmek değil, sadece ithalat seyrini izlemektir. Ancak kıymet artırımı, bu amacı aşarak fiili bir mali yüke ve ithalat engeline dönüşüyordu.
  3. Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması: Bu anlaşma, gümrük süreçlerinin basitleştirilmesi, şeffaflaştırılması ve hızlandırılmasını hedefler. Gözetim belgesi almanın karmaşık, zaman alıcı ve bürokratik bir süreç olması ve bu durumun iş kayıpları ile ek maliyetlere yol açması, Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması'nın getirdiği yükümlülüklerle çelişiyordu.
  4. Gözetim belgesi uygulaması Bir zamanlar Bakan Hayati Yazıcı’nın mevcut hükümet adına açıkladığı “ticaretin kolaylaştırılması” programına da taban tabana zıttı.

Türkiye'nin Pozisyonu ve Gelecek

Danıştay'ın iptal kararı, bu çelişkili durum açısından iki yönlü bir etki yaratmıştır:

  • Olumlu Yönü: Danıştay, Genelge'yi iptal ederek ve gözetim uygulamasının ek mali yükümlülük getiremeyeceğini hükme bağlayarak, Türkiye'nin iç hukukunu DTÖ taahhütleriyle daha uyumlu bir çizgiye getirmiştir. Bu karar, Türkiye'nin DTÖ nezdinde "hukuk sistemimizin uluslararası taahhütlere aykırı bir idari uygulamayı düzelttiği" yönünde bir argüman sunmasına olanak tanır.
  • Belirsizlik ve Risk: Karar sonrası ortaya çıkan uygulama boşluğu ve idarenin nasıl bir düzenleme yapacağının bilinmemesi, Türkiye'nin pozisyonunu belirsiz kılmaktadır. Eğer Ticaret Bakanlığı, iptal edilen Genelge'ye benzer, ithalatçıyı kıymet artırımına veya fiili bir mali yüke zorlayan yeni bir mekanizma kurarsa, DTÖ nezdinde bir uyuşmazlık (panel süreci) ile karşı karşıya kalma riski devam edecektir. Diğer üye ülkeler, bu uygulamayı gizli bir tarife veya tarife dışı engel olarak görerek Türkiye'yi DTÖ'ye şikâyet edebilir.

Sonuç olarak, Danıştay kararı, Türkiye'yi DTÖ kurallarıyla çelişen bir uygulamadan kurtarmak için önemli bir fırsat sunmuştur. Türkiye'nin gelecekteki pozisyonu, gözetim uygulamasını Danıştay'ın ve Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun belirttiği gibi sadece bir "izleme mekanizması" olarak mı tasarlayacağına, yoksa ithalat üzerinde fiili bir kısıtlama veya mali yük oluşturan eski yöntemlere benzer bir yola mı başvuracağına bağlı olacaktır.

Olumsuzlukların devamı halinde DTÖ'nün olası tepkileri:

Danıştay'ın iptal ettiği gözetim uygulaması, Türkiye'nin uluslararası ticaret taahhütleri açısından ciddi sorunlar barındırıyordu. Bu durumun Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nezdindeki olası tepkileri ve sonuçları, Türkiye'nin taraf olduğu temel anlaşmaların ihlali çerçevesinde şekillenir:

DTÖ Anlaşmalarının Potansiyel İhlali ve Olası Tepkiler

Türkiye'nin kıymet artırımı yoluyla gözetim belgesinden muafiyet sağlayan uygulaması, diğer üye ülkeler tarafından bir ticaret engeli olarak görülebilir ve DTÖ Anlaşmazlıkların Halli Mekanizması'na taşınabilirdi. Olası tepkiler şu ihlal iddialarına dayandırılabilirdi:

  1. Gümrük Kıymet Anlaşması'nın (GATT Madde VII) İhlali: DTÖ'nün bu temel anlaşması, ithal edilen malların gümrük kıymetinin, istisnalar dışında, eşya için fiilen ödenen veya ödenecek olan "işlem bedeli" olmasını şart koşar. Türkiye'nin uygulaması ise ithalatçıları, beyan ettikleri gerçek işlem bedelini idare tarafından belirlenmiş daha yüksek bir referans fiyata ("gözetim kıymeti") yükseltmeye zorluyordu. Bu durum, işlem bedeli ilkesini terk edip yerine keyfi veya asgari bir kıymet sistemini dayattığı için Gümrük Kıymet Anlaşması'na açıkça aykırılık teşkil etme potansiyeli taşıyordu. Bir üye ülke, bu uygulamanın kendi ihracatçıları için haksız bir maliyet yarattığını iddia ederek Türkiye'ye karşı bir panel süreci başlatabilirdi.
  2. Korunma Tedbirleri Anlaşması'nın (Madde 11) İhlali: Bu anlaşma, üye ülkelerin tarife veya kota gibi şeffaf korunma önlemleri dışında, ithalatı kısıtlayan "gri alan önlemleri" (grey-area measures) uygulamasını yasaklar. Gözetim uygulamasının asıl amacının ithalat seyrini izlemek olduğu, ithalatı kısıtlamak veya ek vergi getirmek olmadığı Danıştay kararında ve Vergi Dava Daireleri Kurulu kararında da vurgulanmıştır. Ancak kıymet artırımı uygulaması, bu amacı aşarak fiili bir ithalat vergisine ve şeffaf olmayan bir ticaret engeline dönüşmüştü. DTÖ nezdinde bu durum, kurallara uygun şekilde başlatılmamış gizli bir korunma önlemi olarak yorumlanabilirdi.
  3. Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması'nın İhlali: Gözetim belgesi almanın bürokratik, zaman alıcı ve karmaşık bir süreç olması, DTÖ'nün gümrük süreçlerinin basitleştirilmesini, şeffaflaştırılmasını ve hızlandırılmasını hedefleyen Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması'nın ruhuyla çelişmektedir.

Olası DTÖ Süreci

Eğer bir veya daha fazla üye ülke bu uygulamadan dolayı ticari çıkarlarının zarar gördüğünü düşünseydi, DTÖ nezdinde şu adımları atabilirdi:

  • Danışmalar (Consultations): İlk adım olarak Türkiye'den resmi danışma talep ederlerdi. Bu aşamada taraflar sorunu müzakere yoluyla çözmeye çalışır.
  • Panel Kurulması (Panel Establishment): Danışmalar başarısız olursa, şikayetçi ülke Türkiye aleyhine bir Anlaşmazlık Paneli kurulmasını talep edebilirdi.
  • Panel Raporu ve Temyiz: Panel, Türkiye'nin uygulamasının DTÖ kurallarını ihlal edip etmediğine karar verirdi. Tarafların bu kararı Temyiz Organı'na (Appellate Body) götürme hakkı bulunur.
  • Yaptırım (Retaliation): Türkiye'nin aleyhine kesinleşen bir karar sonrası uygulamayı düzeltmemesi durumunda, şikayetçi ülkeye Türkiye'den yaptığı ithalata karşı misilleme tedbirleri (örneğin ek gümrük vergileri koyma) uygulama hakkı tanınabilirdi.

Sonuç olarak, Danıştay'ın 2019/1 sayılı Genelge'yi iptal etmesi, Türkiye'yi DTÖ nezdinde olası bir uyuşmazlıktan ve ticari misillemelerden koruyan önemli bir adım olmuştur. Bu karar, Türkiye'nin iç hukukunun uluslararası ticaret taahhütleriyle uyumunu sağlamıştır. Ancak, gelecekte benzer nitelikte bir düzenleme yapılması durumunda bu riskler yeniden ortaya çıkacaktır.

DTÖ’ne yapılacak bir şikayet sonrası, Türkiye'nin bu konuda DTÖ nezdinde aşağıdaki argümanlarla savunma yapabilir:

Türkiye'nin, Danıştay tarafından iptal edilen kıymet artırımı yoluyla gözetim uygulaması konusunda DTÖ nezdinde bir uyuşmazlık yaşaması durumunda savunabileceği potansiyel argümanlar, büyük ölçüde gümrük idaresinin denetim yetkisi ve ticaretin kolaylaştırılması ilkeleri etrafında şekillenebilirdi. Her ne kadar bu uygulama DTÖ kurallarıyla çelişkili bulunsa da Türkiye'nin öne sürebileceği savunma mekanizmaları şunlar olabilirdi:

  1. Gümrük Kıymetinin Doğruluğunu Araştırma Hakkı: Türkiye'nin en güçlü argümanı, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması'nın (GATT) VII. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma'dan kaynaklanmaktadır. Bu anlaşma, gümrük idarelerinin, beyan edilen kıymetin doğruluğunu ve gerçekliğini araştırma hakkını sınırlamadığını açıkça belirtir. Türkiye, gözetim kıymetini keyfi bir taban fiyat olarak değil, düşük kıymet beyanı riski taşıyan ürünler için bir "risk değerlendirme kıstası" olarak kullandığını iddia edebilirdi. Bu sayede, referans fiyatın altındaki beyanların daha fazla incelemeye tabi tutulması veya ithalatçının beyanının doğruluğunu teyit etmek için ek belge (gözetim belgesi) istenmesinin, idarenin meşru denetim yetkisi dahilinde olduğunu savunabilirdi.
  2. Asgari Kıymet Uygulaması Olmadığı İddiası: DTÖ kuralları, ithal eşyası için "asgari gümrük kıymetleri" belirlenmesini yasaklar. Türkiye, bu uygulamanın zorunlu bir asgari kıymet sistemi olmadığını savunabilirdi. Zira ithalatçıya iki seçenek sunulmaktaydı: ya beyan ettiği düşük kıymeti desteklemek için gözetim belgesi sunmak ya da bürokratik süreçlerden kaçınmak için kıymetini referans fiyata gönüllü olarak yükseltmek. Bu seçme hakkının varlığı, sistemi yasaklanmış katı bir asgari kıymet uygulamasından ayırdığı iddia edilebilirdi.
  3. Hakkaniyet ve Adil Rekabetin Korunması: Türkiye, bu uygulamanın temel amacının, kurallara uyan yükümlüler ile sistemi suistimal edenler arasında adil bir rekabet ortamı sağlamak olduğunu öne sürebilirdi. İdarenin iç hukuktaki savunmalarında da belirttiği gibi, bir yükümlünün hem gözetim belgesi sunma yükümlülüğünden kaçınması hem de sonrasında dava açarak ödediği vergileri geri alması, gerekli belgeleri temin ederek işlem yapan diğer firmalar aleyhine haksız bir avantaj yaratmaktadır. Bu argümanla, uygulamanın aslında DTÖ'nün de desteklediği adil ticaret ilkesini korumaya yönelik olduğu savunulabilirdi.
  4. Gözetimin Kısıtlama Değil, İzleme Amaçlı Olması: Danıştay kararında da belirtildiği üzere, gözetim uygulamasının kendisi bir korunma önlemi veya kısıtlama değildir; amacı yalnızca belirli bir malın ithalat seyrini izleyerek yerli üreticiler üzerindeki potansiyel etkilerini değerlendirmektir. Türkiye, bu meşru izleme mekanizmasının bir parçası olan gözetim belgesi zorunluluğunun, kıymet artırımı yoluyla basitleştirilmesinin bir ticaret engeli değil, aksine ithalatçılar için bürokrasiyi azaltan bir "ticareti kolaylaştırma" adımı olduğunu iddia edebilirdi.

Bu potansiyel savunma argümanlarına rağmen, uygulamanın şeffaf olmaması ve fiiliyatta ek bir mali yükümlülük yaratması nedeniyle Türkiye'nin DTÖ nezdinde pozisyonunu savunmasının oldukça zor olacağı unutulmamalıdır.

Türkiye'nin bu savunmayı hazırlarken dikkate alması gereken, GATT'ın spesifik maddeleri ve prensipleri:

Türkiye'nin, söz konusu gümrük uygulamasını Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nezdinde savunurken dikkate alması gereken spesifik GATT maddeleri ve prensipleri şunlardır:

  1. Gümrük Kıymet Anlaşması (GATT Madde VII) ve Denetim Hakkı: Türkiye'nin savunmasının en temel dayanağı bu anlaşma olacaktır.
    • Savunma Argümanı (Anlaşma Madde 17): Türkiye, uygulamanın amacının keyfi veya asgari bir kıymet dayatmak olmadığını, aksine GATT'ın VII. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma'nın 17. Maddesi uyarınca gümrük idaresinin "beyanın gerçeklik veya doğruluğunu araştırma hakkını" kullanmak olduğunu ileri sürebilir. Bu çerçevede, gözetim kıymeti bir taban fiyat değil, düşük kıymet beyanı riskini gösteren bir "risk kriteri" olarak sunulabilir.
    • Karşı Argüman (Anlaşma Madde 1- İşlem Bedeli İlkesi): Şikayetçi ülkeler, bu uygulamanın ithal eşyasının gümrük kıymetinin "fiilen ödenen veya ödenecek fiyat" olan işlem bedeli olmasını öngören temel ilkeyi ihlal ettiğini iddia edecektir. Türkiye bu iddiaya karşı, sistemin ithalatçıya beyan ettiği kıymeti ispatlamak için gözetim belgesi sunma veya bu bürokratik süreçten kaçınmak için kıymeti gönüllü yükseltme seçeneği sunduğunu, dolayısıyla zorunlu bir asgari kıymet dayatmadığını savunmalıdır.
  2. Korunma Tedbirleri Anlaşması ve "Gri Alan Önlemleri" Yasağı: Gözetim uygulamasının gizli bir korunma tedbiri olduğu iddiasına karşı savunma geliştirilmelidir.
    • Savunma Argümanı ("İzleme" Amacı): Türkiye, Danıştay kararında da vurgulandığı gibi, gözetim uygulamasının bir korunma tedbiri olmadığını, yani ithalatı kısıtlamadığını veya ek vergi getirmediğini belirtmelidir. Uygulamanın amacının, ithalat seyrini izleyerek yerli üreticiler üzerindeki olası etkileri değerlendirmek olduğu, bunun da DTÖ kurallarınca meşru bir eylem olduğu vurgulanmalıdır.
    • Karşı Argüman (Anlaşma Madde 11): Karşı taraf, bu uygulamanın DTÖ kurallarına uygun şekilde başlatılmamış, ithalatı caydırıcı bir "gri alan önlemi" olduğunu ve Korunma Tedbirleri Anlaşması'nın 11. Maddesini ihlal ettiğini iddia edebilir.
  3. Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması: Uygulamanın bürokratik bir engel olduğu iddiasına karşı bir savunma gereklidir.
    • Savunma Argümanı (Bürokrasiyi Azaltma Seçeneği): Türkiye, bu uygulamanın aslında ticareti zorlaştırmak yerine kolaylaştırdığını iddia edebilir. Zira kıymet artırımı seçeneği, ithalatçıyı gözetim belgesi almanın "uzun bürokratik sürecinden" kurtaran bir alternatif olarak sunulmuştur. Bu durum, ithalatçıya işlemlerini hızlandırma imkânı tanıyan bir kolaylık olarak savunulabilir.
    • Karşı Argüman (Şeffaflık ve Öngörülebilirlik): Karşı taraf, sistemin karmaşık, şeffaf olmayan ve öngörülebilirliği azaltan yapısının Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması'nın temel hedefleriyle çeliştiğini öne sürecektir.

Özetle, Türkiye'nin savunması; uygulamanın meşru bir denetim hakkı kullanımına dayandığı, bir korunma tedbiri değil izleme mekanizması olduğu ve ithalatçıya bürokrasiyi azaltan bir seçenek sunduğu tezleri üzerine kurulmalıdır.

Gözetim kıymetinden yapılan ithalatın siyasi ve ekonomik çıkarlar ve enflasyonist bakımından irdelenmesi:

Siyasi iktidarın Ticaret Bakanlığı aracılığıyla Danıştay'ın bu kararını bir üst mahkemeye taşıma olasılığı hukuken mevcuttur. Ancak bu kararın iptal ettirilmesi, Danıştay 7. Dairesi'nin karar gerekçelerinin gücü dikkate alındığında oldukça zordur.

Konuyla ilgili hukuki süreç ve mahkeme hiyerarşisi aşağıdaki gibidir:

1. Temyiz Olasılığı ve Üst Mahkeme

Danıştay 7. Dairesi, 2019/1 sayılı Genelge'yi iptal ettiği kararının sonunda, temyiz yolunun açık olduğunu net bir şekilde belirtmiştir. Buna göre, kararın taraflara tebliğ edilmesinden itibaren 30 gün içinde Ticaret Bakanlığı'nın kararı temyiz etme hakkı bulunmaktadır.

  • Temyiz Mercii (Bir Üst Mahkeme): Danıştay 7. Dairesi'nin bu kararına karşı gidilecek üst mahkeme, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’dur. Bu kurul, Danıştay'ın vergi ve gümrük konularında uzmanlaşmış dairelerinin kararlarını inceleyen en üst karar organıdır.

Kararın bu üst mahkemede iptal edilme olasılığının zayıf görülmesinin temel nedenleri, Danıştay 7. Dairesi'nin kararını oybirliğiyle ve Anayasa'nın temel ilkelerine dayandırmasıdır:

  • Hak Arama Özgürlüğünün İhlali: Genelge'nin, haksız ödediği vergiyi dava yoluyla geri alan yükümlüleri cezalandırıcı bir yaklaşımla tehdit etmesi, Anayasa ile güvence altına alınan "hak arama özgürlüğü" ve "adil yargılanma hakkını" ihlal etmektedir.
  • Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesine Aykırılık: Genelge, kanunda yeri olmayan bir şekilde, idari bir düzenleme ile ceza ihdas etmekte ve bu cezanın kaldırılması için yine kanuni dayanağı olmayan şartlar öne sürmektedir. Bu durum "suç ve cezaların kanuniliği" ilkesine aykırıdır.
  • Gözetim Uygulamasının Yanlış Yorumlanması: Kararda, gözetim uygulamasının bir vergi artışı veya ek mali yükümlülük getirmediği, amacının sadece ithalat seyrini izlemek olduğu vurgulanmıştır. Bu nedenle, gözetim belgesi ibraz edilmemesinin Gümrük Kanunu'nun 235. maddesi uyarınca cezai bir yaptırımı gerektirmediği sonucuna varılmıştır.

2. Diğer Üst Mahkemeler

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun da kararı onaması ve temyiz talebini reddetmesi durumunda, bu idari işlemle ilgili iç hukuk yolları büyük ölçüde tükenmiş olur. Ancak süreç, temel hak ihlalleri iddiasıyla şu mercilere taşınabilir:

  • Anayasa Mahkemesi (AYM): Danıştay'daki tüm hukuki yollar tükendikten sonra, Ticaret Bakanlığı veya davacı şirket, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, kanunilik ilkesi gibi Anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapabilir. Danıştay kararında Anayasa'nın 36. (adil yargılanma) ve 38. (suç ve cezada kanunilik) maddelerine atıf yapılması, böyle bir başvurunun hukuki zeminini güçlendirmektedir.
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM): Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere tüm iç hukuk yolları tüketildikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hakların (örneğin Sözleşme'nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı) ihlal edildiği iddiası devam ediyorsa, AİHM'e başvuru yapılabilir.

Özetle, Ticaret Bakanlığı'nın kararı Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'na taşıma hakkı vardır. Ancak Daire kararının son derece sağlam hukuki gerekçelere dayanması, bu temyiz sürecinden Bakanlık lehine bir sonuç çıkma ihtimalini oldukça düşürmektedir.


T.C.  TİCARET BAKANLIĞI   Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 26.06.2025 tarih ve E-85593407-641.04-00110752999 sayışı dağıtımlı yazı, Danıştay kararı sonrası ortaya çıkan hukuki belirsizliğin ve idarenin olası adımlarının ne kadar kritik olduğunu göstermektedir. 2019/1 sayılı Genelge'nin iptali sonrası piyasada ciddi bir karmaşa ve mağduriyet yaşanmaktaydı. Bakanlığın yeni bir düzenleme yapması bekleniyordu. Ama gördük ki dağ fare doğurdu.


HUKUK DEVLETİNE KARŞI İDARİ HİLE: DANIŞTAY KARARI SONRASI GÖZETİM UYGULAMASI

Giriş: Bir Hukuk Zaferinden Hukuki Belirsizliğe

Danıştay 7. Dairesi'nin 26.11.2024 tarihli kararı, sadece teknik bir idari işlemi değil, aynı zamanda idarenin Anayasal sınırlar içerisindeki konumunu tayin eden temel ilkeleri teyit eden bir hukuk zaferi niteliğindeydi. Karar, idarenin bir genelge ile kanunda olmayan cezalar ihdas edemeyeceğini, vatandaşın anayasal bir hak olan "hak arama özgürlüğünü" kullanarak yargı yoluyla geri aldığı bir vergiden dolayı cezalandırılamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Mahkeme, bu durumu hukuk devleti ve ölçülülük ilkelerine temelden aykırı bulmuştur. Ancak bu net kararın ardından Ticaret Bakanlığı'nın yayımladığı anlaşılan yeni dağıtımlı yazı, bu hukuk zaferinin gölgelenip gölgelenmeyeceği ve idarenin yargı kararlarını "etkisiz kılmak" için yeni yollar arayıp aramadığı konusunda ciddi endişeler doğurmaktadır.

Yeni Düzenleme mi, Yoksa "Şark Kurnazlığı" mı?

Danıştay'ın iptal ettiği 2019/1 sayılı Genelge'nin özü, ithalatçıyı iki seçenek arasında bırakmaktı: ya ithal eşyasının kıymetini referans fiyata yükseltmek için "yurtdışı diğer gider" gibi hayali bir kalemle beyanda bulunup haksız vergi ödemek, ya da bu yola başvurmayıp hem karmaşık bir bürokratik sürece girmek hem de Gümrük Kanunu'nun 235. maddesi uyarınca ağır cezai yaptırımlarla tehdit edilmek.

26.06.2025 tarihinde yayımlanan yeni düzenleme, eğer sadece terminolojiyi değiştirerek (örneğin "yurtdışı diğer gider" yerine başka bir ifade kullanarak veya süreci farklı bir idari işleme bağlayarak) ithalatçıyı yine aynı fiili zorunluluğa, yani eşyanın gerçek kıymetinin üzerinde bir beyana mecbur bırakıyorsa, bu, hukuka karşı bir hileden başka bir anlama gelmez. Halk deyişiyle, "hamam aynı hamam, tellaklar farklı" ise, yani sonuç değişmiyorsa, yapılan işlem, Danıştay kararının arkasından dolanmaktır. Bu durumda "gözetim uygulaması kaldırılmıştır" demek mümkün değildir; sadece hukuka aykırılığı tescillenmiş bir uygulamanın makyajlanarak devam ettirildiği söylenebilir. Bu, halk tabiriyle "aynı eşeği boyayıp tekrar satmaktan" farksızdır.

Türk Medeni Kanunu ve İdarenin Dürüstlük Borcu

Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen "dürüstlük kuralı", sadece özel hukuk kişileri arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda idarenin vatandaşla olan ilişkisini de düzenleyen temel bir hukuk ilkesidir. Hukuk devleti, vatandaşlarına karşı şeffaf, öngörülebilir ve dürüst davranan devlettir. Yüksek bir mahkemenin Anayasal ilkelere dayanarak iptal ettiği bir uygulamayı, kelime oyunlarıyla ve göstermelik değişikliklerle sürdürmeye çalışmak, idarenin dürüstlük borcunu ve "iyi yönetim ilkelerini" ağır şekilde ihlal etmesidir. Devlet, vatandaşına karşı bir "kurnaz tüccar" gibi davranamaz. Yargı kararını anlamsız kılmaya yönelik bu tür girişimler, devletin kendi meşruiyetine ve hukukun üstünlüğüne zarar verir.

Devlet Tuzak Kurmaz: Siyasi İktidarın Ekonomik Çıkmazı ve Hukuk

Hukuk devletinin en temel vasfı, vatandaşlarına tuzak kurmamasıdır. Danıştay kararının da altını çizdiği gibi, vatandaşı yasal hakkını kullanması halinde cezalandırılacağı bir ikilemde bırakmak, tam olarak bir tuzak kurmaktır. Ekonomik zorluklar ve bütçe açığı gibi gerekçeler, siyasi iktidarın bu haksız ve kolay gelir kaynağından vazgeçmesini zorlaştırabilir. Ancak hiçbir mali gerekçe, Anayasa'nın ve hukukun temel ilkelerinin çiğnenmesine mazeret olamaz.

Görünen o ki, idare, Danıştay'ın "gözetim, bir mali yükümlülük değil, sadece bir izleme mekanizmasıdır" şeklindeki özünü anlamamakta veya anlamak istememektedir. Haksız vergi tahsilatına devam etme arzusu, hukukun evrensel ilkelerinin önüne geçmektedir.

Sonuç

Eğer yeni düzenleme, iptal edilen Genelge'nin ruhunu ve yarattığı fiili zorunluluğu taşıyorsa, bu, sadece yeni bir idari işlem değil, aynı zamanda yargı erkine ve hukuk devletine karşı açık bir meydan okumadır. Böyle bir düzenleme, daha en başından itibaren hukuken sakattır ve açılacak yeni davalarla iptal edilmesi kaçınılmazdır. Ancak bu süreç, gümrüklerdeki kaosu ve iş dünyasının mağduriyetini daha da derinleştirecektir. Bakanlığın yapması gereken, Danıştay kararının lafzına ve ruhuna uygun şekilde hareket ederek gözetim uygulamasını gerçek amacı olan "izleme" fonksiyonuna geri döndürmek ve piyasayı rahatlatacak şeffaf düzenlemeleri hayata geçirmektir. Hukuka karşı hile ile elde edilecek kısa vadeli mali kazanımlar, uzun vadede devletin saygınlığına ve ekonomik istikrara onarılamaz zararlar verecektir.