İstanbul
İsrail'in İran'a saldırılarıyla başlayan çatışma bölgedeki ekonomik istikrarsızlığı derinleştirirken, çatışmanın artması ya da uzaması halinde küresel ekonomik dengelerin etkilenme ihtimali bulunuyor.
İran ile İsrail arasında geçen hafta cuma günü başlayan ve giderek tırmanan çatışmalar, bölgenin ekonomisini olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Orta Doğu'da artan askeri gerilim, enerji piyasalarında yaşanan dalgalanmalar ve tedarik zincirlerindeki kırılmalar nedeniyle ülkelerin ekonomik istikrarını tehlikeye atıyor. Uzmanlar, özellikle enerji sektöründe meydana gelen belirsizliklerin küresel çapta petrol ve doğal gaz fiyatlarını yükselttiğine dikkati çekiyor.
Bölgenin lojistik altyapısının bozulması, başta gıda ve sanayi ürünleri olmak üzere çok sayıda ürünün ithalat ve ihracatını sekteye uğratıyor. Bu değişiklikler, İran ve İsrail ile doğrudan ticaret ilişkisi olan ülkeler kadar tedarik zincirine bağlı ekonomileri de dolaylı olarak etkiliyor.
Ayrıca, bölgedeki jeopolitik risklerin artması yatırımcı güvenini zedeliyor. Körfez ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkenin borsalarında sert düşüşler gözlenirken, risk primi yükselen ülkelerin kredi notlarında da baskı oluşabileceği değerlendiriliyor.
Çatışmaların sürmesi halinde, yalnızca bölgesel değil, küresel ekonomik dengelerde de dalgalanmaların artabileceği uyarısında bulunan analistler, diplomatik çabaların hızlandırılması gerektiğini vurguluyor.
"Krizin derinleşmesi küresel enflasyonu yeniden yukarı doğru hareketlendirebilir"
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Bașkan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Arı, İran ile İsrail arasındaki tırmanan gerilimin bölgenin ekonomik güvenlik dengelerini tehdit ederek küresel enerji piyasalarında dalgalanmalara yol açtığını söyledi.
Arı, Hürmüz Boğazı'nın bu krizin odak noktalarından biri konumunda olduğuna işaret ederek, "Küresel petrol ticaretinin yaklaşık üçte biri, LNG ticaretinin ise beşte biri bu dar su yolundan geçiyor. Günde ortalama 20 milyon varil petrol ve yılın ilk on ayında 90 milyar metreküp LNG gibi muazzam hacimler bu boğazdan taşınıyor. Bu yüzden, 'dünyanın en kritik petrol geçiş noktası' olarak anılan Hürmüz'de ortaya çıkacak en ufak aksama bile piyasalarda panik yaratmaya yetiyor. Nitekim son gerginlikte İran tarafının boğazı kapatma tehdidinde bulunması, petrol fiyatlarını 65 dolardan 78 dolara sıçrattı." diye konuştu.
Alternatif güzergahlar mevcut olsa da yetersiz kaldığına dikkati çeken Arı, bu koşullar altında krizin derinleşmesinin petrol fiyatlarının üç haneli rakamlara ulaşmasını kaçınılmaz kılabileceğini belirtti.
Arı, krizin derinleşmesinin küresel enflasyonu yeniden yukarı doğru hareketlendireceğini vurgulayarak, artan küresel belirsizliğin, dünya ekonomisinin genelinde büyüme oranlarının aşağıya doğru revize edilmesine yol açacağını kaydetti.
Bölgede çatışmanın tırmanmasının petrol ve gaz arzını sekteye uğratmasa bile, risk algısının kendisi piyasaları germeye ve fiyatları yüksek tutmaya yettiğini anlatan Arı, "Bu da hem üretici hem tüketici ülkeler için istikrarsızlık demek. Üreticiler yüksek fiyatlardan kısa vadede gelir kazancı elde etseler de uzun vadede talep azalması ve alternatif enerji arayışlarını hızlandırma riskiyle karşı karşıya. Tüketici ülkeler ise artan enerji maliyetleriyle enflasyonist baskılar yaşadığından, merkez bankaları politika duruşlarını yeniden gözden geçirmek durumunda kalabilir. Aslında, İran-İsrail geriliminin enerji piyasalarına etkisi, bölgesel bir mesele olmanın çok ötesine geçerek küresel ekonomik güvenliği ilgilendiren bir konu." şeklinde konuştu.
"Belirsizlik arttıkça sermaye, güvenli limanlara yönelip bölgeden kısmen uzaklaşıyor"
Prof. Dr. Ali Arı, Orta Doğu'daki siyasi gerginliğin tırmanışının küresel yatırımcıların risk iştahını olumsuz etkileyen bir unsur olarak öne çıktığına vurgu yaptı.
Arı, "Belirsizlik arttıkça sermaye, güvenli limanlara yönelip bölgeden kısmen uzaklaşıyor. Örneğin ABD ve Avrupa borsalarında bu gerilimin yoğunlaştığı hafta ciddi satış dalgaları görüldü. S&P 500 endeksi ve Nasdaq, Trump yönetiminin İran'a karşı daha sert adımlar atabileceği kaygısıyla yüzde 0,8-0,9 civarında düşüş yaşadı. Altın gibi güvenli liman varlıklarının fiyatı yükselirken, gelişmekte olan piyasalara yönelik temkinli durușu artırdı." diye konuştu.
Bölgede ise etkinin iki yönlü olduğunu dile getiren Arı, Körfez ekonomilerinin, jeopolitik riskin getirdiği yüksek petrol fiyatlarından kısa vadede mali bir fırsat elde ettiğini söyledi.
Arı, bu beklenmedik nakit akışının, bütçe açıklarını kapatma veya egemen varlık fonlarını güçlendirme açısından kısa vadeli bir nimet sayılabileceğini belirterek, şunları kaydetti:
"Hatta risk primindeki yükselişe rağmen nakit akışının iyileşmesi sayesinde bazı Körfez ülkelerinin uluslararası tahvil ihraçlarına devam edebildiği gözleniyor. Ne var ki bu resmin bir de öbür yüzü var. Jeopolitik belirsizlik uzarsa, Körfez'e yabancı yatırım girişleri sekteye uğrayabilir ki bu durum finansal istikrarı zedeleyecektir. Yani çatışmanın kısa sürede kontrol altına alınamaması durumunda doğrudan yabancı yatırımların belirgin biçimde azalması bekleniyor. Zaten temkinli olan küresel fonlar, uzun süreli bir savaş ihtimalinde projelerini erteleme veya alternatif coğrafyalara yönelme eğiliminde olacaktır. Özellikle enerji ve lojistik sektörlerinde planlanan yatırımlar risk altında, zira bu alanlar doğrudan çatışma bölgesine yakın."
Arı, çatışmanın boyut değiştirip daha geniş bir bölgesel yangına dönüşmesi senaryosuna işaret ederek, "Bu durumda, bölgeden sermaye çıkışlarının hızlanması, borsaların sert düşüşler yaşaması hatta bankacılık sisteminde likidite streslerinin görülmesi ihtimal dahilinde. Ayrıca artan jeopolitik tansiyon, savunma harcamalarını tırmandırarak bölge ülkelerin bütçelerine ekstra yük bindirebilir." dedi.
AA