Sığınmacı çocuklar Avrupa sınırında 'ağır travmaya' maruz kalıyor

Avrupa'ya gidebilme umuduyla Edirne sınırına gelen sığınmacıların Yunan güvenlik güçlerince karşılaştığı kötü muamele karşısında uzmanlar, çocukların bu kabul edilemez tutum karşısında ağır bir travma yaşadığına dikkati çekiyor.

Avrupa'ya gidebilme umuduyla Türkiye'nin dört bir yanından Edirne sınırına gelen sığınmacıların Yunan güvenlik güçlerince karşılaştığı kötü muamele vicdanları yaralarken uzmanlar, çocukların bu kabul edilemez tutum karşısında ağır bir travma yaşadığına, bu durumun kendilerini istenmeyen, reddedilmiş ve değersiz hissetmelerine neden olduğuna dikkati çekiyor.

Sığınmacıların Avrupa'ya geçişine engel olunmayacağı yönündeki haberlerin ardından umuda yolculuk için harekete geçen binlerce göçmenin iş bulabilmek, daha iyi bir eğitim ve yaşam koşulları için Yunanistan sınırından Avrupa'ya ulaşma mücadelesi günlerdir devam ediyor.

Suriye, Afganistan, İran ve Özbekistan gibi pek çok ülkeden sığınmacılar, Edirne'de Meriç Nehri ve sınır köyleri üzerinden jiletli telleri aşarak; Çanakkale, Muğla ve İzmir sahilerinden de botlarla Yunan adalarına ulaşmaya çalışırken Yunan güvenlik güçlerinin orantısız müdahalesiyle de karşı karşıya kalıyor.

Aralarında çocuk, engelli, kadın ve yaşlıların da olduğu sığınmacılar, gaz ve ses bombaları, biber gazı, göz yaşartıcı bomba, tazyikli su, zaman zaman da ateş açılarak uzaklaştırılmaya çalışılırken, sınırdan yürekleri parçalayan görüntüler gelmeye devam ediyor. Lastik botlarla Ege Denizi'ne açılan sığınmacıların botları Yunan Sahil Güvenlik unsurlarınca batırılmaya çalışılıyor. Meriç Nehri üzerinden Yunan adalarına geçmek isteyen sığınmacılar ise darbedilerek geri gönderiliyor.

Bu süreçte en büyük yarayı henüz ne olduğunu anlayamayan çocuklar alıyor. Karşılaştıkları kötü muamele karşısında çocukların korkuları ve tedirginlikleri gözlerine yansıyor. Sığınmacı çocukların tek isteği, başlarına bomba yağmadığı güvenli bir ülkede hayatlarına devam ederek, çocukluklarını doyasıya yaşamak.

Bu insanlık dışı tutumun sığınmacı çocuklarda yabancılaşmaya ve düşmanlaşmaya neden olabileceğini belirten uzmanlar, bu durumun gelecekte toplum içinde yıkıcı ve şiddet içerikli davranışlar sergilemeye kadar gidebileceğine işaret ediyor.

Uzmanlar, çocukların maruz kaldığı bu zulmün etkisinin ömür boyu sürebileceğini, psikolojilerinin bundan kalıcı yaralar almaması için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini vurguluyor.

"Gelecek inançları ve umutları sarsılıyor"

Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Çocuk Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Özalp Ekinci, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken Yunanistan sınırından içeri alınmayan ve kabul edilemez tutumlara maruz kalan ailelerin, bu durumdan hem fiziksel hem de psikolojik olarak olumsuz etkilendiklerini belirtti.

Bu etkilerin çocuklarda çok daha belirgin ve yıkıcı düzeyde olduğuna işaret Ekinci, "Bu tutumlar, çocukların öncelikle benlik algısı, kendilik kavramı ve öz değerlerini olumsuz etkilemekte. Bebekliğinden itibaren anne-babalarıyla evlerinde huzur içinde yaşayan bu çocuklar, önce savaşı tüm zorluklarıyla yaşadılar, evlerinden ve ülkelerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Şimdi de bir başka ülkenin sınırında 'değersiz ve potansiyel olarak istenmeyen' muamelesi görmekteler." diye konuştu.

Çocukların yaşadıkları bu sürecin ağır bir "travmatik deneyim" olarak tanımlanabileceğini, hem kısa hem de uzun vadede çocuğun ruhsal gelişimini olumsuz etkileyeceğini ifade eden Ekinci, şunları kaydetti:

"Bu çocukların hayata, diğer insanlara, geleceğe olan inançları ve umutları sarsılmış durumda. Gelecek hayatlarında yaşayacakları insan ilişkilerinde kabul edilmeme ve değersizlik korkuları yaşamaları muhtemeldir. Ayrıca hayatı bütünüyle güvenilmez algılayabilirler, bu da yüksek kaygı düzeyi, kaçınma ve toplumdan uzaklaşma gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Yaşatılan olumsuz deneyimler çocuklarda hem depresyon ve kaygı gibi duygusal belirtilere hem de yıkıcı ve toplum dışı davranışlara yol açabilir. Bu acı yaşantıları deneyimleyen çocuklar bir yandan mutsuzluk ve güvensizlik yaşarken bir yandan da toplumsal kuralların dışında davranabilirler, yıkıcı ve şiddet içerikli davranış gösterebilirler."

"Travmanın etkilerinden arınmaları için bu olay son bulmalı"

Doç. Dr. Ekinci, çocukların hem bugünlerini hem gelecekleri korumak için bu tutumların en kısa sürede durdurulması gerektiğinin altını çizdi.

Çocukların tekrar güven duygusunu ve kendilik değerlerini hissedebilecekleri huzurlu bir aile ortamının ve sosyal çevrenin acilen oluşturulmasının önemini vurgulayan Ekinci, "Tüm bu yaklaşımlara rağmen pek çok çocukta kaygı bozukluğu, depresyon, öfke kontrol zorluğu ve yıkıcı davranış belirtileriyle karakterize olan travma sonrası stres bozukluğu görülebilir. Bu açıdan tüm çocukların çocuk psikiyatri hekimlerince değerlendirilmesi ve gereken olguların tedavi altına alınmaları gereklidir. Çocukların gelecek hayatlarında bu travmatik yaşantıların olumsuz etkilerinden arınması ve ruhsal açıdan sağlıklı bireyler olması, yaşanan bu kabul edilemez olayların son bulması ve tekrarlanmamasına bağlıdır." değerlendirmesinde bulundu.

"Ötekileştirme, düşmanlaşmaya sebebiyet verebilir"

Ruh Sağlığı Derneği Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Ömer Akgül de aralarında Suriye'de kurşun ve bomba sesleriyle dünyaya gözlerini açanların da olduğu, "savaşın dünyaya emanet ettiği çocuklar"ın şu an büyük bir göç sürecinde Avrupa sınırında yeniden travmalara maruz kaldığını anlattı.

Göçlerin çocukların büyümelerini fiziksel, sosyal ve ruhsal olarak etkilediğini belirten Akgül, "Çocuklar kendilerini değersiz, itilmiş, reddedilmiş hissediyorlar. Doğduğu vatanında istenmeyen, geri dönemeyen ve gitmek istediği topraklara da alınmayan, sığınmacı olarak sığamayan ve sürekli reddedilmeyle yaşam alışkanlıkları şekillenen bu çocuklar, gelecekte dünyayı ve dünyada yaşayanları reddetme eğilimine daha çok girebilecekler ve bu travmalarını dünyayı travmatize etmede radikalleşen örgütlerde de yansıtabilecekler." ifadelerini kullandı.

Değersizlik algısının çocukların benliklerine işlediğini, birçok çocuğun ruhsal hasar aldığını, yıllar boyu bu hasarı, etkilerini ve sonuçlarını taşımaya, bunu dünyaya yansıtmaya devam edeceklerine işaret eden Akgül, "Sürekli ötekileştirilme en sonunda yabancılaşmaya ve düşmanlaşmaya sebebiyet verebilir. Dünya üzerinde vatanı olmayan, vatansızlaştırılmış bir insan için kendisi dışındaki birçok şeyi düşmanca algılama gelişebilir ki bu da radikalleşen unsurlar için kullanılacak bir malzemeye dönüşmelerine sebep olur." dedi.

"Bu neslin dünyaya bırakacağı mirası kaybediyoruz"

Ömer Akgül, Türkiye'nin sığınmacılarla ilgili dünyaya tarihi bir insanlık mirası bırakarak geçmişte olduğu gibi şimdi de büyük bir örnek ortaya koyduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu:

"Maalesef Avrupa bu konuda insanlık sınırının altında kaldı. Aslında bilinen ama gizlenen bu iki yüzlü gerçek bir kez daha gün yüzüne çıktı. Sınır kapısında bekleyen insanların ve çocukların öldürülmesi anlaşılır gibi değil. Hiçbir evrensel insani değerle örtüşmeyen bu tutumlardan etkilenen çocukların gelecekte insani değerle uyum içinde yaşamasını veya insani değer üretmelerini beklemek ham hayal olacaktır. O yüzden bir an önce bu insanların özellikle de çocukların aidiyetlerini sağlayabilecekleri iskan ve rehabilite politikaları planlanmalı, bu konuda tüm dünya vatandaşları sorumluluk almalıdır ki bu çocuklar, dünyanın iyi bir yer olduğunu düşünebilecek fırsat bulsunlar. Bu konuda iyi örnekler incelenerek özellikle de Türkiye'de yapılan verimli çalışmaların modellenmesi ve Avrupa'ya uygun hale getirilmesi çok büyük önem arz etmektedir. Yoksa sadece bir nesli kaybetmiyoruz, asıl kaybı bu neslin dünyaya bırakacağı mirastan göreceğimizi unutuyoruz."

İnsanlığı bu hususta duyarlı olmaya çağıran Akgül, "Dün Nazi zulmünden kaçıp Suriye'ye sığınan Yunanistanlılar, bugün Suriyelileri almıyorlar. 3 maymunu oynamayı bırakmalı. Bu çocukların yaşadıkları her şey onların acıyla yoğrulmuş bir hikayeye sahip olmalarına sebep oldu. Bu acı onları dünyadaki tüm yaşıtlarından önce olgunlaştırdı veya tüketti. Ebeveynleri başta olmak üzere sevdikleri bir çok şeyi ve en önemlisi yaşam sevincini kaybeden sonucunda da kaybedecek bir şeyleri kalmayan insanları, sevgiyle onurla merhametle kazanabiliriz." diye konuştu.

AA