SİYMEYE Mİ KALDIK NE?

MEHTAP ŞAFAK

SİYMEYE Mİ KALDIK NE?

Bu sene bahar kıvamında bir kış yaşadık. Çoğumuz pek mutlu olduk çakma kışımıza.. Ne de olsa bu yandan çarklı kış sayesinde, çatılardan kol gibi buzlar sarkmadı, arabalarımız yollarda kaymadı, doğalgaz faturamız da coşmadı. Parçalı bulutlu kışa öyle bir alıştık ki, azıcık kar serpiştirince her zaman olduğu gibi ‘Ay bu ne soğuk böyle!?’ hayıflanmalarına başladık. Geçen senenin kışını görmüş, donmuş ve de kaymış biri olarak bu çocukça söylenmeleri ayıplamadım da değil hani.

Kış öyleydi de, baharda bahar yaşadık mı pek hatırlamıyorum açıkçası. Az biraz yağmur serpiştirdi sanki. Onda da yine klasik söylemlerimiz başladı. ‘Bu ne yahu! Yosun tutacağız neredeyse’ demeye başladık. Hele de bunu söyleyenler yaşını başını almış dört mevsimi zamanında yaşamış insanlar olunca kaşlarımı çatmadan edemedim.

Ey biz sevgili nefes alıp veren insanlar, coğrafya dersinde öğrenmediysek, tecrübelerimizden çıkaralım ilkbahar, yaz, sonbahar, kış mevsim şartlarını…

Doğanın kanununa hayıflanıp durmayalım. Mart ayında sadece bir haftalık bereketini yağdıran Mevla bile şaşıp kalmıştır biz doyumsuz ve kararsız insanoğluna.. Yediğimiz içtiğimizden midir bilemem, düşüncelerimiz ve ruhlarımız bile GDO’lu olmaya başladı. Ne istediğimizi bilmeyen, sürekli şikâyet eden bir insancık olup çıktık.

Kışın kar, baharlarda yağmur yağar, yazın da güneş açar. Bu devran hep böyle döndü ve dönecek.

Mevla’m da bizden bıkmış olacak ki; alın öyle olmaz böyle olur dedi ve mayıs ayında rahmetini yağdırmak yerine, hepimizi yakıp kavurmaya başladı.

Kısacası Karakış kara giderse, Zemheri de zemheriliğini ederse, Mart'ta sıçan siymezse, Nisan'da da yağar dinmezse, Mayıs öğünecek ki otum çöpüm bol diye…

Mehtap ŞAFAK