Suruç saldırısının 2. yılı

MİLLİYET'TEN TOLGA ŞARDAN KALEME ALDI!...

Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde DEAŞ’ın gerçekleştirdiği canlı bomba eylemi üzerinden tam 2 yıl geçti.

Kobani’ye yardım götürmek amacıyla ilçe merkezindeki Amara Kültür Merkezi önünde toplanan Sosyalist Gençlik Federasyonu (SDGF) üyelerinin hedef alındığı DEAŞ saldırısında 33 kişi yaşamını yitirdi.

Suriye’de başgösteren iç savaş ortamında doğan ve halen çatışma bölgelerinde faaliyetine devam eden DEAŞ’ın, Türkiye’deki en kanlı saldırılarından birisiydi Suruç katliamı.

Gerçek bir katliam olmuştu.

Gerek saldırıdan sonra yapılan araştırmalarda, gerekse olayın üzerinden 18 ay sonra hazırlanan iddianamede, şimdilerde kamuoyunun yakından tanıdığı DEAŞ’lı Abdurrahman Alagöz olayın faili olarak belirlenmişti.

Suruç’taki canlı bomba Alagöz’ün kardeşi Yunus Emre Alagöz de ağabeyinin izinden gidip DEAŞ adına Ankara’daki Barış Mitingi’nde canlı bomba olarak karşımıza çıkmıştı. Kardeş Alagöz, Cumhuriyet taihimizin en kanlı terör eylemini gerçekleştirenh isim oldu.

***

7 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan siyasi tablonun iç siyaset ve kamuoyundaki yansımalarının yoğunlaştığı dönemde yaşanan Suruç katliamıyla ilgili İçişleri Bakanlığı da bir inceleme yürütmüştü.

Bakanlığın görevlendirdiği müfettişler, Türkiye’deki siyasi tablonun değişmesine neden olan süreçteki en önemli kırılma noktalarından birisi olarak tanımlanan saldırıyla ilgili çalışma yapmıştı.

Müfettişler, olayda bir istihbarat eksikliği ya da zafiyeti olup olmadığını detaylı biçimde araştırdı. Tanıklarla görüştüler, yazıları ve belgeleri incelediler. Şanlıurfa ve Suruç’a gidip yerinde tespitler yaptılar. Elde ettikleri bilgi ve belgeleri raporla değerlendirdiler.

Aldığım bilgilere göre, müfettişler, Suruç’taki canlı bomba eylemcisi Abdurrahman Alagöz’ün devletin bildiği bir isim olduğunu tespit etti.

Çünkü, Alagöz hakkında bazı yazışmalar devlet kayıtlarında bulunuyordu. Adıyaman’daki DEAŞ yapısı içinde olan Alagöz’ün “kayıp” olduğu yönünde ailesinin polise başvurması sonrasında, Adıyaman Emniyet Müdürlüğü bu gelişmeyi Ankara’daki Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na bildirmişti.

İstihbarat Dairesi, Türkiye’deki eylemleriyle ön plana çıkan ve adını duyuran DEAŞ hücrelerinden birisinde yer alabileceği kuşkusuyla Alagöz’ün adını 81 ildeki emniyet müdürlükleri bünyesindeki yerel istihbarat ünitelerine bildirdi.

Ancak, tam da bu noktada bir atlama yaşandı.

Müfettiş tespitlerine göre, Emniyet İstihbarat Dairesi, bu bilgiyi Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile paylaşmadı.

Bu bilginin MİT’le paylaşılmaması önemli bir ihmal.

Kaldı ki, canlı bomba eyleminden çok kısa süre önce MİT’in bir elemanı, teşkilatın Şanlıurfa’daki ünitesini telefonla arayıp Suruç’ta bomba patlatılacağı bilgisini verdi.

Bu iki durumu birbiriyle bağlantıladığımızda ortaya bir ihmal durumu çıkıyor.

***

Emniyet İstihbaratı’nda Suruç saldırısı çerçevesinde MİT’le bilgi paylaşımı konusunda yaşanan “atlamanın” kaynağı ise, yazışmaları yapan polis olarak gösteriliyor.

17-25 Aralık sürecinden sonra Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi’nde göreve başlayan polis memurunun, diğer kurumlarla yapılacak yazışmalar konusunda yeterli birikime ve bilgiye sahip olmadığı gerekçesi ortaya konuluyor.

Suruç olayı, MİT’le yazışmayı akıl edemeyen bir polis memurunun üzerine kalmış görünüyor.

Tabii, bu memurun bağlı olduğu birimin amir ve müdürleri ile İstihbarat Dairesi’nin ilgili üst yönetiminin bilgisi ve ilgisi yok!

Suruç’la ilgili Emniyet İstihbaratı’ndan gelen bir bilgi paylaşımı mevcut. Ama bu bilgi, Kobani’ye yardım için Suruç’ta toplanan grubun eylem yapabileceği yönündeki bilgileri içeren istihbarat paylaşımları. Devletin tanıdığı, bildiği Abdurrahman Alagöz ya da başka bir DEAŞ üyesinin bomba patlatacağı yönündeki bir bilgi değil.

Müfettişlerin araştırmaları sonucunda hazırladıkları rapor doğrultusunda Suruç’taki bazı yerel yöneticilerin ifadeleri alındı.

İçişleri Bakanlığı, kendi bünyesindeki bu devlet görevlilerine idari cezalar verdi.

Bu önemli ihmalin de gözardı edilmemesi gerekiyor.