GAZETE YURT- 11 Temmuz'da kongre yapacaksınız. Erken bir kongre kararı değil miydi?
NUMAN KURTULMUŞ- Yoo hayır. Başkanlık Divanında, Genel İdare Kurulu'nda arkadaşlarımızla, İl Başkanlarımızla konuşarak bu kararı aldık. Zaten 29 Mart 2009'dan sonraki seçimlerden sonraki ilk yaptığımız İl Başkanları- Genel İdare Kurulu ortak toplantısında ( Nevşehir- Kozaklı) bir genel seçim öncesinde, genel kurul yapacağımızı söylemiştik. Bu kongre olası bir erken seçime karşı partiyi hazır hale getirmek için de önemli. Zaten, 26 Ekim 2008'de yaptığımız kongreden sonra üslubumuzla, siyaset tarzımızla, muhtevamızla milletin beğenisini toplayan siyaseti biraz daha güçlendirmek için, Saadet Partisi'ni milletin güvenilir limanı, çekim merkezi haline getirmek için, teşkilatlarımızı güçlendirmek için, seçim startı vermek için bu kongre kararını aldık.
GAZETE YURT- Erken seçimi yakın görüyorsunuz o zaman…
KURTULMUŞ- Kuvvetli bir ihtimal olarak görülüyor. Referandumla ilgili Anayasa Mahkemesi'nden çıkacak olumsuz bir karar, hükümeti erken seçime zorlayacaktır. Böyle bir şey olmazsa bile Türkiye'nin şartları erken seçime doğru gidiyor.
GAZETE YURT- Numan Kurtulmuş erken seçim için ne diyor?
KURTULMUŞ- Benim kanaatim, seçimler yasal olarak vaktinde yapılmalıdır. Yasalar bunu zorunlu hale getirmelidir. Türkiye'nin erken seçimlerle gündeminin meşgul edilmesi doğru değil. Niye Türkiye'de erken seçimler oluyor? Soru bu. Türkiye, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası'yla tam demokratik bir ülke değil. Mevcut parlamento halkın yüzde 20'sinin temsil edilmediği bir parlamentodur. 2002 parlamentosu halkın yüzde 45'inin temsil edilmediği parlamentodur. Seçim barajlarından kaynaklanan bir eksiklik var. Temsil eksikliği var. Siyasi partilerin yapısından da kaynaklanan bir temsil eksikliğini de görmek gerekiyor. Ön seçimle gelmeyen, millet tarafından aslında çok da tanınmayan isimlerin milletvekili olmasıyla birlikte, aşağı yukarı illerin parlamentoda temsilinde ciddi bir zaaf ortaya çıkıyor. Çok güçlü olmayan parlamentolar kurulduğu için, bu parlamentolar, siyasi gündemin ağırlaştığı ortamlarda da ister istemez erken seçim tartışmalarını yaşıyor.
GAZETE YURT- Şu andaki parlamento da böyle mi?
KURTULMUŞ- Hayır. Bunu söylemiyorum ama, bir parlamentonun güçlü olmasının temelinde 4 metnin demokratik olması gerekmektedir: Anayasa, seçim yasaları, siyasi partiler yasası, meclis iç tüzüğü. Bunların dördü de 12 Eylül askeri rejimin gölgesi altında yapılmış olan, baskı rejiminin yarattığı yasalardır. Gittiğim her ilde şunu soruyorum: “İlinizden milletvekili olan arkadaşları seçimden önce tanıyan kaç kişi var?” Mevcut milletvekillerinin seçimlerden önde tanınmaları ve temsil kabiliyetleri oldukça zayıf. Doğal olarak da bu durum zayıf parlamentoları oluşturuyor. Liderlerin, parti yöneticilerinin iki dudağı arasında- oligarşik bir durum- seçilmiş olan milletvekili listeleri, ister istemez bu şartlar ortadan kalkığı zaman, liderlerin baskıları üzerlerinden kalktığı zaman da yer değiştiriyorlar. Örneği, 28 Şubat sürecinde, bir gecede 50 DYP milletvekilinin gelen teklifler üzerine o günkü şemsiye partilerine geçmeleridir.
GAZETE YURT- Bu durumu AK Parti için de söyleyebiliyor muyuz? Kuruluş aşamasında yaşananları, Fazilet Partisi'nden kopuşları dikkate alırsak…
KURTULMUŞ- Hiç kuşkusuz. Eskiden tek parti tek liste vardı şimdi çok parti tek liste var. AK Parti içinde bunu söyleyebiliriz.
GAZETE YURT- Parti oligarşisinin altını çiziyorsunuz. Tam bu noktada Milliyet gazetesinde Taha Akyol'a verdiğiniz demeçte “Erbakan veseyati kalkacak” dediniz. Oligarşi derken, parti içinde Erbakan ve arkadaşlarını da mı kasttetiniz?
KURTULMUŞ- Hayır hiç alakası yok. Genel bir tipten bahsediyorum. Sistemden bahsediyorum. Sistemin yapısı bürokratik oligarşidir. Millete hesap veremeyen, denetlemeyen kurumlar, millet iradesinin üstünde iş yapmaktadır, bunlar Anayasal kurumlardır. Sistem böyle kurulduğu için, siyasi partilere bıraktığı az bir alanı da aslında oligarşik bir demokrasi şeklinde tanımlamıştır. “Bu kadar partiler konuşur.” Meclis İç Tüzükleri bunun çok garip bir örneğidir. Bağımsız milletvekillerinin söz alıp konuşması hemen hemen imkansızdır. (Kamer Genç örneğini bir kenara bırakırsanız.) Bir milletvekilinin kendi partisinden izin almadan konuşamayacağını biliyoruz. Özellikle 12 Eylül'den sonra oluşan parlamentolarda hiç söz almadan 4-5 yılı tamamlamış yüzlerce milletvekili var. Demokrasi bu mudur?
GAZETE YURT- Söz Taha Akyol'a verdiğiniz demeçten açılmışken şu soru anlamlı: “Bu kongrede Erbakan vesayeti kalkacak” cümleniz parti içinde nasıl yankı buldu? Kulislerde çok konuşuluyor: “Numan Kurtulmuş genel başkan ama muktedir değil.”
KURTULMUŞ- Bu bir sohbetti. Röportaj değildi.
GAZETE YURT- Yazılmamak kaydıyla mı konuştunuz?
KURTULMUŞ- Ben hayatım boyunca yazılmamak kaydıyla hiçbir şey söylemem. Söylediklerim açıktır. Ben 26 Ekim 2008'den bu yana başkanım. Çok açıklıkla söylemek gerekiyor: Sayın Erbakan herhangi bir konuda, doğrudan ya da dolaylı olarak “şu şöyle olsun bu böyle olsun” dememiştir. Biz de zaten kararlarımızı yetkili kurullar içinde alıyoruz ve icra ediyoruz. Saadet Partisi bir vesayet altında değildir. Sayın Erbakan ve arkadaşları da aktif siyasetin içinde herhalde bundan sonra olmayacaklardır. 26 Ekim 2008'den bu yana partinin genel başkanıyım, kararlarımızı, kurullarımızla birlikte alıyoruz ve herhangi bir vesayet altında değiliz.
GAZETE YURT- Taha Akyol'a söylediklerinizi reddetmiyorsunuz o zaman? Bir sorun var gibi gözüküyor ama. Siz diyorsunuz ki, Erbakan ve arkadaşları aktif siyasetin içinde olmayacak. Oğuzhan Asiltürk, Fehim Adak gibi isimler siyaset yapmayacak mı o zaman?
KURTULMUŞ- Şunu kastediyorum. Yıllardır partiye emek vermiş insanlar… Bizimle bunlar arasındaki ilişki, kapının önünde yazılan herhangi bir unvanla olan bir ilişki değil ki… Onlara parti kurullarında alacakları görevler bir güç de vermeyecek, olmamak herhangi bir şekilde bu yaptıkları hizmetleri de etkisiz hale getirmeyecek. Bilgilerinden, tecrübelerinden her zaman istifade ederiz. Partinin bu kongresiyle birlikte partimiz kadrolarını gençleştirerek, yenileyerek yoluna devam edecektir.
GAZETE YURT- Kongrede Numan Kurtulmuş yeni ne söyleyecek? İktidar alternatifi nasıl olacak? Ve hedef kitlesi zaten bir partiyi iktidar yapmış durumda.
KURTULMUŞ- Son 20 ayı değerlendirdiğimiz zaman üç husus ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi, Saadet Partisi'nin yeni üslubu. Diğer partiler birbirlerine hakaret ederken, biz bu milletin makul çoğunluğunun kabul edeceği görüşleri yine üslubunu ayarlayarak, kimseye düşmanlık hisleriyle, kamplaştırarak değil, birleştirerek ortaya koyduk. Sadece AK Parti seçmeni değil diğer partilerin seçmenlerinde de ilgi gördüğünü biliyorum. İkincisi yöntem: Şimdi, görüşsün mü görüşmesin mi krizi yaşıyoruz. Biz yöntem olarak, görüşlerimizi makul biçimde söyleyeceğiz hem de hükümeti nerelerde eleştiriyorsak, fikirlerimizi dosyalar halinde kamuoyuna sunacağız. Anayasa konusunda iki dosya sunduk. Anayasa pusulası hazırladık. “Demokratik Açılım” konusunda dosya sunduk. Birçok konuda bunu yaptık. Yöntem olarak, iktidar partisi sorumluluğunu aldık. Üçüncü olarak ortaya koyduğumuz muhtevadır. Sorunlara karamsar değil iyimser bakan, çözüm üreten bir anlayışı savunduk. Saadet Partisi bu kongreyle birlikte güvenilir imajını daha da pekiştirecektir.
GAZETE YURT- Kürt meselesiyle ilgili “baş danışmanınız” Sayın Abdülbaki Erdoğmuş, 4 Haziran'da Diyarbakır'da bir yerel kanala verdiği röportajda “İmralı muhatap alınmalı” diyor. Yine aynı isim Öcalan'ın “Mayıs ayından sonra ben yokum” açıklamalarını değerlendirirken “Öcalan'ın dikkate alınmadığı bir çözüm mümkün ve gerçekçi değildir” değerlendirmesi yapıyor.
KURTULMUŞ- Ben o sözü okumadım. Ne zaman nasıl söylemiş, bu partimizi ve Numan Kurtulmuş'u bağlamaz. Bizim partimizin görüşleri çok açık ve çok net. Öcalan'ın muhatap alınması durumu daha da gerginleştirecektir. Meclis'te grubu bulunan BDP'nin dikkate alınması, onların sürece sokulması esastır. Kürtler'in hakkını ve hukukunu düzenlemek aynı şekilde bunun yaparken de ülkedeki Türkler'in onurunu zedelemeyecek bir anlayış yaratmak. Partimizin görüşleri bellidir, yazılıdır. Öcalan'ın muhatap alınmaması, yazılı olarak da bizim fikrimizdir. Bu bakış açısı ortamı gerginleştirecek bir bakış açısıdır. Kamuoyuna açıkladığımız “GÖNÜLLÜ BİRLİKTELİK PROJEMİZDE” şu ifadeler yer almaktadır: “Öcalan'ın sürece dahli kamuoyunu tahrik edecektir. Öcalan ile görüşme ya da pazarlıktan kaçınılmalıdır. Çünkü bu mesele, milletin, Türk ve Kürtlerin sorunudur. Öcalan'ın veya terör örgütünün değil.”
GAZETE YURT- Alevi meselesinde de farklı bir düşünceniz vardı.
KURTULMUŞ- Cemevleri resmi bir statüye kavuşturulmalı. Burada iki konu konuşuluyor:
1-Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak cemevlerinin “Cem Evi ve Kültür Evi” şeklinde olması.
2-Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bir statüye kavuşturulması. Bunlardan her ikisinin de sakıncaları, yararları olabilir. Burada, Alevi çoğunluğun ve genel olarak halkımızın büyük çoğunluğunun kabul edeceği bir anlayış üzerinde durulması gerekiyor. Alevi toplumu içerisinde çok farklı görüşler var. Bana göre, hepimiz bu vatanın ve dinin mensuplarıyız düşüncesiyle bakılmalı. Bu iki temel fikir etrafında bakılırsa, düzgün, doğru tavır oluşturulur.
GAZETE YURT- Numan Kurtulmuş, yıllardır tanıdığı, aynı havayı soluduğu Başbakan Erdoğan'ı bugün nereye oturtuyor? Koalisyon konusunda ne dersiniz?
KURTULMUŞ- AK Parti bugün siyasi rakibimizdir. AK Parti'yle, başka partilerle koalisyon kuracağımız konusunda kulislerde çok şey konuşuldu, yazıldı. Saadet Partisi'nin hiçbir kurlunda ya da koridorlarında herhangi bir ittifak ya da koalisyon konuşulmuş değildir. Bunlar kulislerde yapılan değerlendirmelerdir. Buradan şu sonuç çıkıyor: Saadet Partisi, bütün partilerin çevreleri bakımından daha şimdiden Türkiye'de anahtar partisi olduğunu ortaya koymuştur.
GAZETE YURT- Numan Kurtulmuş Sayın Erdoğan'ı nereye koyuyor şu anda? Sayın Kılıçdaroğlu'nun “Recep Bey” “Tayyip Bey” değerlendirmesi var. Sizin de “cip” açıklamalarınız olmuştu..
KURTULMUŞ- “Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğiz” sözü geçen seçimde birçok kesimde sempatik bulundu. Kılıçdaroğlu da birçok konuda da benzer şeyler söyledi. Siz de tespit etmişsiniz.
Meseleyi kişilerden uzak olarak görürsek AK Parti tabii ki en başındaki zat olarak Sayın Başbakan, yıllardır söyledikleri temel görüşlerinden oldukça farklılaştıklarını zaten kendileri de söylediler. Aslında bu farklılaşma süreci, Fazilet Partisi kongre sürecinde başlamıştı. “Evet kabul etmek gerekir ki, biz yenildik, yenilmiş bir medeniyetin çocukları olarak siyaset yapıyoruz” gibi bir algıyla ki bunu da açıkça söylediler. En temel fark bu “yenilgi” meselesi. Tamam, ekonomik olarak ülke geriye gidebilir, siyaset geriye gidebilir ama biz yenilmiş bir ulusun çocukları olarak siyaset yapmıyoruz. Biz yeniden güçlü Türkiye'yi kuracağız.
GAZETE YURT- Peki Sayın Erdoğan size AK Parti'ye katılmanızı teklif etmişti. Kabul etmemiştiniz. Ne konuştunuz o gün Başbakanlık'ta?
KURTULMUŞ- O günün şartları içerisinde yapılmış bir görüşmeydi. Böyle bir durumun olmayacağını kendisine ifade ettim. Hem Sayın Erdoğan hem ben o görüşmeyle ilgili hiç polemik konusu yapmadan, siyasi nezaket içinde değerlendirdik.
GAZETE YURT- Ünlü “Dolmabahçe” görüşmesi gibi mi? (Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt ile Başbakan Erdoğan Dolmabahçe'de görüşmüş ama görüşmede ne konuşulduğu sır olarak kalmıştı…)
KURTULMUŞ- “Gelin buyurun beraber siyaset yapalım” dediler.
GAZETE YURT- Koridorlarda Sayın Erdoğan'ın o zaman size AK Parti başkanlığını teklif ettiği kendisinin de Çankaya'ya çıkmayı planladığı..
KURTULMUŞ- Bunlar polemikler. O süreçte, siyasi nezaket kurallarına her iki tarafında uyduğunu söyleyebilirim.
GAZETE YURT- Biraz daha gerilere gidelim o zaman. 28 Şubat 1997. O maddelere Numan Kurtulmuş imza atar mıydı?
KURTULMUŞ- 28 Şubat kararları aslında tavsiye kararlarıdır. O kararlar, zaten Refah- Yol gidene kadar birçoğu uygulanmamıştır. Uygulansaydı, Refah- Yol hükümeti ayrılmazdı. Vesayet sisteminden kurtulmak gerekiyor. Bu Refah, DYP'nin değil, tüm siyasetin meselesidir. Keşke 28 Şubat olmasaydı, keşke bildirisi olmasaydı… Bunu yapanlar da yaptıklarının hata olduğunun bilincindedirler. 28 Şubat aynı 12 Eylül gibi tamamıyla yurt dışında tezgahlanmış, planlanmış açık bir darbedir. 28 Şubat'ın bu anlamda etkisi, efendim sakallı, elinde tefleri olan 2-3 tane mürteci kılıklı adam ortada dolaşıyor, Cumhuriyet elden gidiyor diye yapılmamıştır. Bu görüntü kısmıdır. Televizyon kanallarında Ramazan ayında yeşil gölü bir kadın ağlayarak dolaşıyordu ve o Fadime Şahin bir konsmatristir ve vazifelidir. Fatih Camii'nde Beyazıt'ta teflerle gezen adamlar nerede şimdi? O olayların tezgah olduğunu şimdi anlıyoruz!
GAZETE YURT- AK Parti de doğdu ama…
KURTULMUŞ- Her yerde söylüyorum: 12 Eylül olmasaydı ANAVATAN, 28 Şubat olmasaydı AK Parti olmayacaktı!!