BU sözü iktidarlar, güçlüler, yönetenler, hükmedenler, emredenler, buyuranlar
kolay söylemez. Belli ki, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, “dünya ağası” gördüğü IMF, Dünya Bankası huzurunda, “harbi, delikanlı... mağdur ve mazlumdan yana” bir çıkış yapmak istedi; “Salonun dışındaki protestolara kulak vermek zorundayız” dedi. Laf olarak, iyi de yaptı! Çünkü, bu dünya, dışarıya kulak vermeme mekânı!
Eski bilenlere de yeni tanışanlara da bu Dipsiz Kuyu'nun yıllardan beri anafikrini
hatırlatmak isterim: Diktacılar, faşolar zaten bir yana... “Cumhuriyet” ve (veya) “demokrasi” adına çok konuşan nice kişi ve kurumun, “dışarıya, başkasına, ötekine, alttakine kulak vermemek” konusunda hemfikir ve hemzikir oluşları. Bu hakikati es geçen “dışarıdaki ve alttaki” kendini de pas geçer zaten!
Hep unutturulmak istenen şudur: Her bir ülkede nasıl kurulduğu, nasıl oluştuğu, hangi rengi aldığı, nasıl tahriş veya tahrif edildiği bir yana...
Sık sık birbirine karşı konuşlanan “cumhuriyet” ve “demokrasi”nin bir kan kardeşliği vardır.
O da, sokaklarda, meydanlarda, barikatlarda, zaman zaman tarlalarda “ayaklanan, isyan eden” ve daha iyisini, daha hakçasını, daha insancasını, daha adilini talep eden, en azından hak ettiğini düşünüp umut etme hakkını gören “dışarıdaki, alttaki, sıradan” insanların kanı! Cumhuriyet ile demokrasi...
“Dışarıdaki”nin, o sırada egemen, hâkim olan, hükmeden, dışarıda bırakan, ezen,
aşağılayan, hak teslim etmeyen, hak gasp eden ne varsa onlara karşı isyanıdır.
O yüzden, bu iki kavramın, fiilen, resmen yan yana ve iki parti halinde karşı karşıya geldiği ABD'de halkın, hükmedene isyanıyla, bir bağımsızlık savaşıyla ortaya çıkan anayasasında “dışarıdaki halkın, üstteki yönetenlere isyan hakkı” hâlâ tescillidir...
Elbet kâğıt üstünde...
Elbet, başka despotlara veya ABD emperyalizmine isyan eden halklara zerre hak
tanımayan, boğan, bastıran, katledenlerin de elinde posası çıkmış halde... Ama en azından, yazılı biçimde; tarihi teslim ederek.
Bakmayın olan bitene.
Ülkemizde ve tarihimizde de, cumhuriyet veya demokrasi adına en içten, en heyecanlı hatipler ile hitaplar, işin bu yanına, mecburen bile olsa, arada göz kırpmıştır.
Bu unutulur.
Bunu, cumhuriyet ve demokrasi adına bu ülkede en çok konuşmuş olanlar, sivil veya asker hükmedenler, unutturmuştur.
Esasında, “Avrupa'daki faşizmin gölgesi”, ardından da “Soğuk Savaş derin zihin dondurucusu” ve de darbeler, darbe kokulu siviller, kendi halkından korkan liberaller, muhafazakârlar, sivil kokmayan, sokak kokmayan, sözde halkçı ama halk kokmayan aydınlar, halkın içinden gelip halkı düşman görebilen kurmaylar
marifetiyle ahali de pek hatırlamamıştır.
Sokaktaki insan kendi sokağına, dışarıdaki insan dışarısına, alttaki alttakine, aşağılanan aşağılanana düşman olmuştur önce!
Oysa...
Cumhuriyet ile demokrasi, kan kardeşi oldukları her an...
Sokaktır, dışarısıdır; kardeşlik kadar, zulme, aşağılanmaya, adaletsizliğe, haksızlığa, tahakküme, despotluğa isyandır.
Cumhuriyet ile demokrasi, kan kardeş oldukları hatırlandığında...
Öncelikle devlet değildir; öncelikle iktidar değildir; öncelikle Genelkurmay değildir; öncelikle TÜSİAD, MÜSİAD değildir; öncelikle medya, cemaat, cemiyet, akademi ağalıkları, kapalı kapılar ardında bürokrasi, her cinsten imtiyaz, zümre egemenliği, saltanat değildir.
Tabii ki Meclis'tir...
Ama esas, onun da içinden çıktığı varsayılan “dışarısı”dır, meydandır, sokaktır; halktır!
O yüzden, her zaman, “dışarıdakilere kulak vermek” zorundasınız!
Yeter ki, “dışarıdakiler” dışarıda olduklarının, dışarıda başkalarının da bulunduğunun farkına varsın!
kolay söylemez. Belli ki, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, “dünya ağası” gördüğü IMF, Dünya Bankası huzurunda, “harbi, delikanlı... mağdur ve mazlumdan yana” bir çıkış yapmak istedi; “Salonun dışındaki protestolara kulak vermek zorundayız” dedi. Laf olarak, iyi de yaptı! Çünkü, bu dünya, dışarıya kulak vermeme mekânı!
Eski bilenlere de yeni tanışanlara da bu Dipsiz Kuyu'nun yıllardan beri anafikrini
hatırlatmak isterim: Diktacılar, faşolar zaten bir yana... “Cumhuriyet” ve (veya) “demokrasi” adına çok konuşan nice kişi ve kurumun, “dışarıya, başkasına, ötekine, alttakine kulak vermemek” konusunda hemfikir ve hemzikir oluşları. Bu hakikati es geçen “dışarıdaki ve alttaki” kendini de pas geçer zaten!
Hep unutturulmak istenen şudur: Her bir ülkede nasıl kurulduğu, nasıl oluştuğu, hangi rengi aldığı, nasıl tahriş veya tahrif edildiği bir yana...
Sık sık birbirine karşı konuşlanan “cumhuriyet” ve “demokrasi”nin bir kan kardeşliği vardır.
O da, sokaklarda, meydanlarda, barikatlarda, zaman zaman tarlalarda “ayaklanan, isyan eden” ve daha iyisini, daha hakçasını, daha insancasını, daha adilini talep eden, en azından hak ettiğini düşünüp umut etme hakkını gören “dışarıdaki, alttaki, sıradan” insanların kanı! Cumhuriyet ile demokrasi...
“Dışarıdaki”nin, o sırada egemen, hâkim olan, hükmeden, dışarıda bırakan, ezen,
aşağılayan, hak teslim etmeyen, hak gasp eden ne varsa onlara karşı isyanıdır.
O yüzden, bu iki kavramın, fiilen, resmen yan yana ve iki parti halinde karşı karşıya geldiği ABD'de halkın, hükmedene isyanıyla, bir bağımsızlık savaşıyla ortaya çıkan anayasasında “dışarıdaki halkın, üstteki yönetenlere isyan hakkı” hâlâ tescillidir...
Elbet kâğıt üstünde...
Elbet, başka despotlara veya ABD emperyalizmine isyan eden halklara zerre hak
tanımayan, boğan, bastıran, katledenlerin de elinde posası çıkmış halde... Ama en azından, yazılı biçimde; tarihi teslim ederek.
Bakmayın olan bitene.
Ülkemizde ve tarihimizde de, cumhuriyet veya demokrasi adına en içten, en heyecanlı hatipler ile hitaplar, işin bu yanına, mecburen bile olsa, arada göz kırpmıştır.
Bu unutulur.
Bunu, cumhuriyet ve demokrasi adına bu ülkede en çok konuşmuş olanlar, sivil veya asker hükmedenler, unutturmuştur.
Esasında, “Avrupa'daki faşizmin gölgesi”, ardından da “Soğuk Savaş derin zihin dondurucusu” ve de darbeler, darbe kokulu siviller, kendi halkından korkan liberaller, muhafazakârlar, sivil kokmayan, sokak kokmayan, sözde halkçı ama halk kokmayan aydınlar, halkın içinden gelip halkı düşman görebilen kurmaylar
marifetiyle ahali de pek hatırlamamıştır.
Sokaktaki insan kendi sokağına, dışarıdaki insan dışarısına, alttaki alttakine, aşağılanan aşağılanana düşman olmuştur önce!
Oysa...
Cumhuriyet ile demokrasi, kan kardeşi oldukları her an...
Sokaktır, dışarısıdır; kardeşlik kadar, zulme, aşağılanmaya, adaletsizliğe, haksızlığa, tahakküme, despotluğa isyandır.
Cumhuriyet ile demokrasi, kan kardeş oldukları hatırlandığında...
Öncelikle devlet değildir; öncelikle iktidar değildir; öncelikle Genelkurmay değildir; öncelikle TÜSİAD, MÜSİAD değildir; öncelikle medya, cemaat, cemiyet, akademi ağalıkları, kapalı kapılar ardında bürokrasi, her cinsten imtiyaz, zümre egemenliği, saltanat değildir.
Tabii ki Meclis'tir...
Ama esas, onun da içinden çıktığı varsayılan “dışarısı”dır, meydandır, sokaktır; halktır!
O yüzden, her zaman, “dışarıdakilere kulak vermek” zorundasınız!
Yeter ki, “dışarıdakiler” dışarıda olduklarının, dışarıda başkalarının da bulunduğunun farkına varsın!