Onun yap(a)madıklarına tarih karar verecek!!
Ağabey Ahmet Tatar, ikinci kez tutuklanmak üzere evine gidildiğinde intihar eden deniz yarbay Ali Tatar’la ilgili eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “Amirallere suikast ithamı kabullenemeyen, onurlu, şerefli Türk subayı intihar etmiştir” sözlerini değerlendirdi. Ağabey Tatar, Başbuğ’un görevi gereği yaptıkları ve yapamadıkları hakkında “tarihin karar”vereceğini belirterek, “Beşiktaş savcıları kardeşim üzerinden Oruç Reis Firkateyni’ne cevap verdiler. Kardeşiminki intihar değil, hukuksuzluğa başkaldırıydı” yorumunu yaptı.
Ağabey Ahmet Tatar, Başbuğ’un sözlerinin bulunduğu makam ve yaşadıkları düşünüldüğünde çok önemli sözler olduğunu belirterek, “Çok önemli tespitlerde bulunuyor. Görevi gereği yaptıkları ve yapamadıkları ile ilgili olarak hakkında tarih karar verecektir. Bu anlamda Silivri mahkemelerinin kararının öneminin olmadığını düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz dönemin kararı olacaktır ki, bu dönemin de ‘hukuk ve hukuka saygı’ dönemi olarak adlandırılacağını sanmıyorum” değerlendirmesini yaptı. “(Başbuğ’un) Tespitleri konusunda bizim bugün söyleyebileceğimiz şeyler var. Ancak TSK’nin en başındaki komutan olarak içine düşürüldüğü kabul edilemez durum ve suçlamalarla baş etmeye çalışırken bunu zamanı olmadığını düşünüyorum” diyen Ahmet Tatar, bunun gerekçesini “Çünkü kendilerinin ve ailesinin neler yaşıyor olduklarını en iyi anlayabilecek durumdayız. Soyut suçlamalarla sahte ihbar mektuplarıyla, olmayan kanıtlarla soruşturulmanın, yargılanmanın ve kendini savunmanın ne demek olduğunu iyi biliyoruz. Açıkçası hukuksuzluğun ne olduğunu hem biz, hem de Silivri, Hasdal zindanlarında yatanların yakınları öğrendik” sözleriyle ortaya koydu. Kardeşi Ali Tatar’ı kaybettikleri günün ertesinde söylediklerini anımsatan Ahmet Tatar, “Ben o gün İlker Paşaya sitemimiz bildirmiştim. Özgürlüğüne kavuştuğunda inşallah kendisine söyleyeceğimiz başka şeyler de olacaktır. Ama önce bu haksızlıklardan kurtulup özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum” dedi. Kardeşinin intiharı sonrasında “Beşiktaş savcılarının kardeşim üzerinden Oruç Reis Firkateyni’ne cevap verdiklerini” söylediğini anımsatan Tatar, şu değerlendirmeyi yaptı: “Kardeşimin, üzerinde oynanmak istenen bu oyuna vücut bütünlüğü ile cevap verdiğini; bunun bir intihar değil haksızlığa hukuksuzluğa karşı bir başkaldırı olduğunu söylemiştim. İlker Paşanın mektubunda bunu tespit etmiş olduğunu görüyorum. İşte sitemimiz de tam buradan başlıyor. TSK üzerinde kurgulanmış olan planın daha başlarıydı ve bariz olarak hukuksuz bir sürecin içinde olduğumuz açıktı. Bu durum maalesef görülemedi ve sürece seyirci kalındı. Biz TSK’nin yaşanan hukuksuzluğu tespit edip, tepki göstermelerini bekledik. Kardeşimin beklentisi de buydu. Askere karşı yöneltilen suçlamalar her ne kadar sivil savcılar eliyle yürütülüyorsa da bunlar aynı zamanda ordu için en hafifinden bir disiplin sorunudur. Bu nedenle askeri yargının derhal devreye girmesi en azından paralel soruşturma süreçleri başlatmaları gerekirdi. Askeri savcılar çalışmaları ile bir çok hukuksuzluğu düzeltebilirler en azından mensuplarına hukuki destek sağlamış olurlardı. Askeri savcılarla sivil savcıların konuşmaları, yardımlaşmaları önünde ne gibi bir engel olabilir? Ortak hedefin en kısa yoldan gerçeğe ulaşmak olması gerekmez mi?” Süreç içerisinde Beşiktaş’taki savcıların hedeflerinin ne olduğu konusunda kendilerini fazlasıyla bilgilendirdiklerini söyleyen Ahmet Tatar, “Ama askeri yargının göstereceği hukuki çaba, en azından bu kötü niyeti kamuoyu önünde teşhir edecekti ve telafisi imkansız olayların önüne geçilebilirdi. Ben bu konuda İlker Paşayı eleştirirken ona hukuki durum konusunda bilgi verenleri, danışmanlık yapanları göz ardı etmiyorum. Hatta bunların İlker Paşayı yanıltmış olabileceklerini de hesaba katıyorum. Ama ben askerde iken bize sorumluluğun komutanda olduğu öğretildi. Komutan hem komutası altındakilerin bütün yaptıklarından, hem onların sağlığından, hem de uygulamalardan doğan bütün sonuçlardan sorumludur. Bu sorumluluktan kaçılamaz. Komutan sorumluluğu kabul eder ve sahip olduğu yetkilerini gerektiği gibi kullanır. Yaşananların bu düzeyde insanlar tarafından dile getirilmesinin bu noktada bizler açısından bir yararı yok, ancak bizim yaşadıklarımızı başka insanların yaşamaması, başka canların yanmaması adına söylenenleri çok değerli buluyorum” diye konuştu.