Deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacı ile kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyeleri Bursa'da toplandı. Bursa Valiliği Afet ve Acil Durumu Müdürlüğü koordinesinde Almira Otel'de yapılan toplantıya yoğun bir katılım oldu. Komisyon Başkanı İdris Güllüce, Türkiye'nin fotoğrafını çekmek ve sıkıntıları tespit etmek için kurulan komisyonun 3 aylık çalışma sürecini 28 Mayıs'ta tamamlayarak, elde edilen verileri Meclis'e sunacağını söyledi. Çalışmalar kapsamında konunun uzmanları ile görüştüklerini ve bunları rapor haline getirdiklerini anlatan Güllüce, Bolu, Düzce, Sakarya, Kocaeli ve İstanbul'dan başladıkları toplantıları Bursa ve diğer ilerde de yapmaya çalışacaklarını kaydetti.
Yasal boşluklar ve eksikliklerden dolayı yaşanan uygunsuz ve kaçak yapılaşmadan yakınan Güllüce, bunların sonunda bir problem düğümü ile karşılaştıklarını anlattı. Hukuk devleti olan Türkiye'de depremsel önlemler için özel mülkiyetlere gelişigüzel işlem yapılamadığını anlatan Güllüce, "Bu insanlara ben devletim, kalk burdan git, ben depremden dolayı senin binanı yıkacağım diyemezsiniz, kanunen de olmaz. O zaman çözümü nasıl yapacaksınız, işte sorun ve düğüm asıl burada." ifadelerini kullandı.
Komisyon çalışmaları kapsamında kendilerine mühendisçe rakamlara dayanan ve hukuka uygun çözümlerin gelmediğinden yakınan İdris Güllüce, "Temenni şeklinde öneriler geliyor, efendim insanlar insanca ve güvenlikli yerlerde yaşamalı. E... Bunu dünyadaki herkes ister, doğru da, nasıl? Efendim, insanların binaları güçlendirmesi lazım. E... Bu da doğru, ama nasıl yapacağız, kaça yapacağız, kim yapacak? Çözüm önerileri hep temenni şeklinde. Temennileri de en güzel şairler, romancılar yaparlar. Peki adam ben çıkmıyorum derse ne yapacağız, dediğimizde 'Ben siyasetçi değilim' deniyor. Peki siyasetçinin elinde sopa mı var? Ayrıca kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sonsuz, kaynakların sınırlı olduğunu bilmeden sunulacak öneri hayat bulmayacak demektir." şeklinde konuştu.
Deprem sonrası konusunda Türkiye'nin önemli ilerlemeler katettiğini anlatan İdris Güllüce, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye 1999'a göre çok farklı bir noktaya geldi. Bu günkü çektiğimiz röntgene baktığımızda iki film arasında artı yönde büyük bir değişim var. Kızılay'ına, sivil toplum kuruluşlarına ve belediyelere kadar büyük bir iyileşme var. Deprem sonrası için böyle bir iyileşme yaşanırken, deprem öncesi için bu kadar güzel şey söyleyemiyoruz."
"ÖNLEMLER İNSANLAR ÖLMEDEN ALINMALI"
Bursa Valisi Şahabettin Harput ise Türkiye'nin depremsellik için büyük risk taşıdığını anlatarak, bu konuda gerekli adımların felaket yaşanmadan atılması gerektiğini belirtti.
Bursa'nın da birinci derecede deprem kuşağında bulunduğunu dikkat çeken Vali Harput, "Bursa ülkemizde birinci derece deprem kuşağıda bulunan iller arasında. Bu hassasiyeti artıran nokta ise ilimizde mevcut yapıların yüzde 70'i kaçak ve ruhsatsız. Yaşanan yoğun göç ve bunun kontrol altına alınamaması, kaçak yapılaşmaya yerel yönetimlerin yeterince hakim olamaması, şu an için riskli duruma sebep olmakta." dedi. Özellikle 1999 depreminden sonra Türkiye geneli olduğu gibi Bursa'da da binaların genel bir denetimden geçmesi gereğinin doğduğunu anlatan Harput, Bursa'da da kamu binalarında büyük çoğunluğunun depreme karşı dayanıklılık testinin yapılıp derecelendirildiğini, ancak yalnızca birinci derecede güçlendirilmesi gerekenlere müdahale edilebildiğini söyledi. Özel yapıların tesbitinin dahi yapılamadığını aktaran Harput, "Bu nedenle her deprem olduğunda; 'İnşallah Bursa'ya gelmez, inşallah bize gelmez' diye Allah'a dua etmekten başka yapacak bir şeyimiz bulunmamaktadır." diye belirtti. Kaçak yapılaşmada sıfırlama imkanı bulamamalarına rağmen, önlenmesi için üzerinde önemle durduklarını belirten Harput, bu konuda yasal düzenlemelerin gerekli olduğunu, hazırladıkları yasa değişiklik önerisini ise Ankara'ya gönderdiklerini anlattı.
Güçlendirme konusunda en önemli sıkıntının finansman olduğuna değinen Vali Şahabettin Harput, sözlerini şöyle noktaladı: "Allah korusun Bursa veya Türkiye'de bir yerde afet olsa, 10 bin ev yıkılsa, 3 bin insan ölse, olağanüstü tedbirler alıyoruz. Hemen kaynak buluyor ve düzenleme yapıyoruz. Ölenler öldüğü ile kalıyor. Ama biz bunu insanlar ölmeden, değişik formüllerle, bazı imkanları zorlayarak her an gelme riskini yaşadığımız bu sorunun çözümü için çalışsak daha iyi olmaz mı? Bunun giderilmesi, uygulayıcıların da bunu kararlılıkla uygulaması bizim geleceğe daha rahat bakmamızı sağlayacaktır."
