Danıştay saldırısının yapıldığı 59. Hükümet döneminde devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olan Abdüllatif Şener, olayı 1909 yılındaki 31 Mart Vak'ası dönemine benzettiğini söyledi.
Danıştay saldırısının Türkiye'nin 11 Eylül'ü olarak algılanmasının doğru olmadığını vurgulayan Şener, saldırıyı öğrendiğinde 'derin bir yerlerin operasyonu' diye düşündüğünü belirtti.
Failin yakalanmaması halinde hükümetin daha çok töhmet altında kalacağını dile getiren Şener, bu töhmetin de sürekli gittikçe büyüyeceğini ifade etti. Şener, Kocatepe Camii'ne 'linç' dahil her şeyin olabileceği düşüncesi içerisinde gittiğini aktardı.
Türkiye Partisi (TP) Genel Başkanı Abdüllatif Şener, Danıştay saldırısı sonrası yaşananları Cihan Haber Ajansı muhabirine anlattı.
Ergenekon davasıyla Danıştay saldırısının birleşme kararına şaşırıp şaşırmadığının sorulması üzerine Şener, "Hiçbir şeye şaşırmak doğru değil. Süreçleri izleyeceksiniz ve yorumunuzu yapacaksınız. Dolayısıyla uzun süredir Danıştay saldırısıyla Ergenekon'un birleşip birleşmemesi konusunda tartışmalar vardı. Karar verilmiş dava birleşmiştir. Bu normal süreç." dedi.
59. Hükümet döneminde devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olduğunu hatırlatan Şener, makam odasındayken saldırıyla ilgili bilgilendiğini belirtti.
Böyle bir saldırının ortaya çıkmasının hükümette şok etkisi yaptığını anlatan Şener, şöyle konuştu: "Çünkü insanlarda şöyle bir alışkanlık vardır; ülkede her olumsuzluktan dolayı sorumlu hükümettir. Hükümet üzerine düşen görevi yapmalıdır, gerekli tedbirleri almalıdır, sorumluları ortaya çıkarmalıdır. O dönem laik-dindar ayrışmasının yoğun bir şekilde yükseltilmeye çalışıldığı bir dönemdi. Bu eksende saldırının Danıştay'ın başörtüsü konusunda aldığı bir karardan dolayı yapıldığı yönünde izlenimler verecek yayınlar ve propagandalar nedeniyle de hükümete yönelik tepkiler yoğunlaşıyordu. Bir taraftan hükümet olarak sorumluluk taşıdığınızı hissediyorsunuz, diğer taraftan da 'olayın muhatabı hükümettir' anlamına gelecek bir süreci birileri bir yerlerden tırmandırmaya çalışıyordu. Böyle bir ortam vardı. Çok gergin bir ortamdı bu."
BAŞBAKAN, TÖRENLERE KATILMAMIZ İÇİN TALİMAT VERDİ!
Böyle bir durumda bakanların ne yapacağının önemli olduğunu vurgulayan Şener, cenaze töreninde bulunmamak maksadıyla Başbakan'ın o gün Ankara dışına çıktığını hatırlattı.
Başbakan'ın bakanlardan törenlere katılmasını istediğini dile getiren Şener, "Herkesin katılması gerekir' dedi. Kendisinin bu törenlerde bulunması riskliydi ve bu riski üstlenemediği için Ankara dışına çıktı. Ben, Abdullah Gül, Beşir Atalay, Cemil Çiçek, az sayıda 4-5 kişi bir durum değerlendirmesi yaptık. Bu ortamda ben, 'gözükür olmak' gerektiğine inanıyordum. Bunu her zeminde söyledim. Sayın Başbakan'ın, her ne kadar kendi bulunamadıysa da bütün bakanların bu törenlere katılması yönünde isteği vardı. Bizim kendi aramızdaki değerlendirmelerimizi de yapmıştık. Öyle bir hava vardı ki, ben o havayı içerik olarak değil ama hükümet ve görünebilirlik açısından 31 Mart 1909 dönemine benzetmişimdir. Bir grup hükümet aleyhtarı gösterilere başlıyor. Sokak gösterileri başlayınca, hükümete yönelik tepkiler yoğunlaşınca İttihatçı tüm bakanlar ve parlamenterler İstanbul'u terk etmişlerdir. Yani hükümet çökmüştü. Sürekli hükümeti muhatap alan bu görüntüler karşısında devletin ve hükümetin 'varız' demesi gerekiyordu. Özellikle törenlerde ve o kalabalıklarda bulunmak gerekiyordu. Kocatepe Camii'nde cenaze töreni vardı. Danıştay'daki törenleri izlediğim zaman hükümet nerde gözükürse, bir bakan nerede o törenler nedeniyle ortaya çıkarsa büyük olaylar olabileceğini hissettim. Ben Kocatepe Camii'ne linç dahil her şeyin olabileceği düşüncesi içerisinde gittim." şeklinde konuştu.
DANIŞTAY SALDIRISINI, TÜRKİYE'NİN 11 EYLÜL'Ü OLARAK ALGILAMAK DOĞRU DEĞİL!
Danıştay saldırısının Türkiye'nin 11 Eylül'ü olarak algılanmasının doğru bir şey olmadığını vurgulayan Şener, şunları söyledi: "Öyle de görmüyorum. Cenaze törenleri sırasında, olayın ilk bir kaç gününde tasvir ettiğim türden bir görüntü ortaya çıkmış olsa bile hemen birkaç gün sonra bu saldırı nedeniyle insanlar daha rasyonel düşünmeye başlamışlardı. Farklı kurgular da ortaya çıkmıştı. 'Acaba bu neyin nesi; gerçekten türban kararına yönelik bir saldırı mı yoksa kontra bir saldırı mı veya bir başka birilerinin kurgusu mu?' diye insanlar, köşe yazarları, yorumcular farklı yorumlar yapmaya başladılar. Kamouyunda konu daha doğru algılanabilecek bir noktaya doğru yürümekteydi. Dolayısıyla böyle bir olayı hemen bence çok önemli Amerikan politikalarına zemin oluşturan 11 Eylül hadisesiyle benzerlik kurarak yorumlamak sağlıklı olmaz."
Kendisinin saldırıyı hangi kategoriye koyduğunun önemli olmadığını dile getiren Şener, olayla ilgili bilgiler, belgeler, şahit ifadelerinin yargının elinde olduğunu belirterek, onların değerlendirilip kararın ortaya çıkacağını ifade etti.
Hakim yerine karar vermesinin doğru olmayacağını kaydeden Şener, şöyle devam etti:"Olayı ilk duyduğumda ne hissettim derseniz; ülkenin geçmişinde pek çok faili meçhul cinayetleri var ve bunların pek çoğunda da derin ilişkiler var. 'Derin bir yerlerin operasyonu' diye düşündüm, ilk başta. Duyar duymaz, hemen ne olabilir diye; yine 'derin bir şeyler var' galiba diye düşündüğümü iyi hatırlıyorum. Sonra arkadaşlarla da paylaşırken de bu düşüncelerimi orda ifade etmiştim. Bir vatandaş olarak yargı sürecinde doğrunun çıkmasını umut ederiz. Türkiye'de olaylar ne ise, hangi boyutta hangi organizasyonlarla ortaya çıkıyorsa bu bilinmelidir. Kanuna aykırı bir takım eylemler yapanlar, olaylar meydana çıkaranlar da cezasını çekmelidir."
Saldırı sırasında güvenlik kameralarının çalışmamasıyla ilgili olarak ise Şener, bu tür olayları yapanların senaryo kurduğunu ve bunun uygulandığını dile getirdi.