"Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) iş yükü çok az olan 148 adliyeyi kapatıp, hakim ve savcıları komşu il ilçelere ataması öteden beri konuşuluyor ancak bir türlü gerçekleştirilemiyordu. Bu adım atıldı, güz dönemi kararnamesi kaldırıldı ve 2 bin 335 kişilik kararname yayımlandı. Kararnamede en çok dikkat çeken İstanbul’daki değişiklikler oldu.
Hemen şunu belirtelim, özel yetkili mahkemelerde görevlendirilen hakimlerin sınıflandırılmasında hukuk hâkimi/ceza hâkimi şeklinde bir ayrım bulunmuyor. Özel Yetkili Mahkemeler Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Malatya ve Van’da bulunuyor. Buralara atanabilmek için mesleğinde on yılını doldurup birinci sınıfa yükselmesi, yer değiştirme cezası almaması gerekiyor, mesleğin onurunu zedelememesi özel yetkili C.savcılığına, hakimliğine atanabilmeye yetiyor.
Hep terfi ediyorlar
Son kararnamede, en çok dikkat çeken Balyoz, Ergenekon ve Şike soruşturmalarını yürüten 3 C.Savcısının üçünün de terfi ettirilmeleri oldu. Kıdemli C.savcıları dururken, daha kıdemsiz olanların üst görevlere getirilmesi kuşkusuz yargı çevrelerinin dikkatinden kaçmamıştır. Peki İstanbul Başsavcı vekili Hasan Eker avcaba Bakırköy Savcılığına niçin kaydırıldı? Suçu, günahı neydi?
Önceki HSYK döneminde, özel yetkili mahkemelerde görevli C.savcıları ve hakimlerinin görev yeri değiştirilmek istendiğinde, kıyamet kopartılıyor, “soruşturmaları olumsuz etkileyeceği, davaların uzamasına neden olacağı” belirtiliyordu. Bunu da “dere geçerken at değiştirilmez” sözleriyle pekiştiriyorlardı. Şimdi, bu değişiklikler rahatlıkla yapılıyor ve hiç “dere geçerken at değiştirilir mi?” diyen de yok. Dahası, soruşturmaların tam ortasında görev değişiklikleri yaşanıyor.
Geçen hafta bu köşenin okurlarına “Gümrükler bu soruşturmayla sarsılacak” demiş ve ayrıntılarını aktarmıştım. Yazımı, “Tabii HSYK C.savcısının görev yerini değiştirmezse” diye eklemiştim. Kaçakçılık suçlarına bakan Küçükçekmece C.Savcısı Mustafa Kemal Gül de, gümrük soruşturmasının tam ortasında görevden alınıp Edirne’ye atandı. Dileriz, ilişiğini kesmeden iddianamesini hazırlar. Deniz Feneri soruşturması elinden alınan C.savcılarını merak ettim, en azından yerlerini korumuşlar.
Atamalarda ortak nokta yok
Bazı atamalar hayli dikkat çekici. Bakıyorsunuz bazı illere yapılan atamalarda doğrudan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na atama yapılırken, bazı atamalarda ise buna uyulmuyor. Örneği İzmir’den verelim. KCK davasına bakan Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Menderes Yılmaz, İzmir adliyesine hakim olarak atandı. HSYK yetkilileriyle konuştuğumuzda, kimlerin hangi mahkeme başkanlığına atanacağının daha sonra belli olacağını söylediler. Oysa, İzmir’e yapılan bazı atamalarda kimin ağır ceza mahkemesine atandığı da yer alıyor…
İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerde mahkeme başkanlığına atamalar daha sonra yapılıyordu. Ancak, kararnameyi incelediğimde buna uyulmadığı da anlaşılıyor. Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Salih Kaya, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na atandı. Bir örnek daha verelim Hırant Dink davasına bakan İstanbul 14. ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Rüstem Eryılmaz’ın özel yetkisi alındı ve Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Başsavcılığına atandı. Bu örnekleri sadece “başkanlığa doğrudan atanabilindiğini” belirtmek için verdim.
Alevi olanlar kızağa mı çekiliyor?
İzmir’de ağır ceza mahkemesi başkanlarından Erdoğan Bircan Bakırköy hakimliğine, Hamdi Çiftçi İstanbul hakimliğine, Ahmet Hekimoğlu da Üsküdar hakimliğine atandı. Üçünün de kıdemli olduğunu öğrendiğim hakimlerin mahkeme başkanlığı alınırken, kendilerine verilen mesaj ise “artık ayrılın” oluyor.
Araştırdığımda ilginç bazı bilgilere de ulaşıyorum. İsim vermiyorum ama alevi kökenli yargı mensupları sanki son kararnamede etkisizleştirilmiş gibi gözüküyor. Hatta, bazılarının etkisizleştirilmesine dayanak olarak müfettiş raporlarının gösterildiğini öğreniyorum. Bu insanlar yıllarca müfettişlerden hep olumlu raporlar alırken, şimdi ne oldu da haklarında olumsuz raporlar düzenleniyor? Eğer, iddia edildiği gibi yargı mensupları için sünni – alevi ayrımı yapılıyor ve atamalar buna göre gerçekleştiriliyorsa vay halimize. Bunlar iddia olarak konuşulmasını bile yadırgarım.
Yeni kararname hayli sancılı. Özellikle kıdemliler bunun için “kıyım kararnamesi” diyor. Ancak yargı mensupları kolay kolay bunları seslendirmez, haksızlığa uğramış olsalar bile bunu içine atarlar. Tıpkı, bugün yaptıkları gibi…"
Saygı Öztürk'ün diğer tüm yazıları için tıklayın!