Pangalos, "Türk halkını tebrik etmek istiyorum, çünkü siyasetçiler arasında birtakım anlaşmazlıklar olmasına rağmen kurumsal değişikliği kabul etttiler. Bunlar bir hükümetin, devletin daha hakkaniyetli olmasını sağlayacak değişmelerdir. Kişi başına milli geliri bu kadar arttırmanız takdire şâyandır." dedi. Ekonominin en büyük dayanaklarından birinin ihracatın artması olduğunu hatırlatan Pangalos, "Sizler de hakikaten ekonomik alanda büyük başarı sağladınız. Umarım bu istikrarlı olacaktır. Maalesef Yunanistan'da olumsuz durumdayız." diye konuştu.
Yunanistan Başbakan Yardımcısı, birbirini anlama çabası gösteren iki ülke basın mensuplarının birlik kurmaları için bu altıncı buluşmanın gerekli fırsatı vereceğini söyledi. Yaşadığımız dönemde basının dördüncü kuvvet olduğunu belirten Theodoros Pangalos, "Her siyasetçi, samimi olmak istiyorsa bizim vaktimizin üçe ayrıldığını itiraf etmek zorundadır. Biri gerçeklerle meşgul olduğumuz, ikincisi diğer meslektaşlarımızla muhalefet veya kendi partilerimizle olan ilişkilerimiz, üçüncüsü ise basınla ilişkilerimiz. Basınla ilişkiler doğru ve olumlu değilse, yerini ve siyasetini belirtme arzusu zorlaşıyor." dedi.
Kendilerinin iletişim döneminde yaşayan ziyaretçiler olduğunu ifade eden Pangalos, iletişimin stratejik bir rol oynadığını, Türk-Yunan dostluğunda da büyük rol oynayacağını ifade etti. Olayları tarafsız görmenin önemine değinerek, "Bunlar tarihi ilişkilerden mi, insani açıdan mı, kültürel açıdan mı görelim. Türk ve Yunanların değişik ulus ve değişik tarihleri, kültürleri var. Çoğu kez bizler bir Türk-Yunan olayını tartıştığımız vakit, maalesef bazen anlaşmaya varamıyoruz. Her iki taraf da değişik açıdan görüyor ve gördüğü açıya inanıyor. Türk dostlarım diyor ki, 'Bizler Osmanlı döneminde çok güzel yaşıyorduk. Osmanlı her türlü dine, ulusal büyük bir yaklaşımla bakıyordu. Ötekileştirmeyle bakmıyordu.' Hakikaten Osmanlı döneminde bu vardı. Bizans da aynı böyle ötekileştirmekten kaçınan bir imparatorluktur. Bizans'ta, Yunan olmayan imparatorlar vardı. Osmanlı'ya bakalım. Müslümanlar ve Hristiyanlar, Türk ve Yunanlar birlikte yaşıyorlardı ama aynı sorumlulukları taşımıyorlardı. Aynı haklara haiz değillerdi. Mesela Venizelos'la olan anlaşma döneminde iki büyük sorun vardı. İki büyük siyasetçi Atatürk ile Venezelos ortak yol arayışındaydı. O zaman kıta sahanlığı sorunu yoktu. O zamanki teknolojinin, hiçbir zaman denizin dibini arayıp da petrol bulma diye bir durmu yoktu. Bugünün en büyük sorunu kıta sahanlığıdır. Kıbrıs o zamanlar İngiliz sömürgesiydi. Orada oturanlar vatandaş Türkler ve Yunanlar gayet memnundu. Etrafımızdaki büyük imparatorluklar dağılıyordu. İşte o zamanki anlaşma, o dönem için en akıllıca yapılmış anlaşma olarak görülüyor. Bugün Türkiye ile Yunanistan'ın işbirliği, bence en akıllı ve mantığa uygun seçeneği kullanan durum. Ekonomilerimizin işbirliğinde bulunması, toplam ihtiyaçlarımızda ve konuşmalarımızda ön planda olması gereken bir unsur. Kaçınmamız gereken nokta ise bu iki halk, birbirlerini tanımadığı sürece kötü şeyler anımsar. Kötü ve iyi halk diye bir şey yoktur. İyi sistem ve kötü sistem vardır." şeklinde konuştu.
Swissotel Grand Efes'te düzenlenen 6. Türk-Yunan Medya Konferansı'nda konuşan Devlet Bakanı Hayati Yazıcı ise bunun Türk-Yunan dostluğunun gelişmesi ve iki ülke arasındaki işbirliğinin arttırılmasına katkıda bulunacağına inandığını kaydetti. Türklerle Yunanların uzun yıllar birbirlerine yakın coğrafyalarda, zaman zaman da iç içe yaşadığını, ilişkilerin karşılıklı çok yönlü geliştiğini, yakın komşuluk ilişkileri sonucunda kimi zaman da bazı anlaşmazlıklar yaşadığını anlatan Bakan Yazıcı, ''Sevindirici olan, ihtilafların ve tehdit algısının çok güçlü olduğu dönemlerde bile iki halk arasında sağduyunun hep galip gelmiş olmasıdır.'' dedi. İki ülke arasında bir taraftan ihtilaflar olurken bir taraftan da tarihi uzlaşmalara imza atıldığını, bunlardan ilkinin Atatürk ile Venizelos arasında 1930'da imzalandığını anımsatan Yazıcı, ikinci uzlaşma anlaşmasının ise 1987, üçüncüsünün 1999'dan sonraki zaman diliminde olduğunu ifade etti. Dönemin Dışişleri Bakanı merhum İsmail Cem ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu'nun inisiyatifiyle başlayan bu dönemin, iki ülke arasında hem iç hem de dış politikada yeni döneme kapı araladığını dile getiren Yazıcı, şöyle konuştu: ''Ekonominin iki ülke ilişkilerinin gelişmesinde büyük önem sağladığının da altını çizmek istiyorum. Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin 2003'ten sonra gelişmeye başladığı görülmektedir. 2002 yılında 897 milyon dolar caivarında olan toplam ticaret hacmi, 2008 sonu itibariyle 3 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. 2004-2008 arasında Türkiye'deki doğrudan yabancı yatırımın yaklaşık yüzde 10'luk kısmı Yunanistan menşeli olmuştur. Türkiye'de iş yapan Yunanistan sermayesi 76 iken 2008'de 346'ya yükselmiştir. İki taraf karşısında karşılıklı etkileşimin artmasının son örneği ise turizm faaliyetlerinde olmuştur. Yunanistan'dan Türkiye'ye gelen turist sayısı 2001'de 156 bin civarındayken bugün 572 bin seviyesne ulaşmıştır. Türkiye'den Yunanistan'a giden kişi sayısı ise 110 binden 413 bine ulaşmıştır. Bu rakamların da bize gösterdiği gibi iki ülke arasındaki ekonomik bağımlılık, son 10 yıllık dönemde önemli artış göstermiştir. Bu sonuç, aynı zamanda ilişkilerin yumuşamasında ve diyaloğun sağlanmasında yapıcı rol oynadığını ortaya koymaktadır.''
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin çok yönlü gelişme kaydettiğini, bir süre önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Yunanistan'a tarihi bir ziyaret yaptığını ve iki ülke arasında 21 anlaşma imzalandığını anlatan Devlet Bakanı Yazıcı, vizelerin kalkması yönünde atılan adımların da ilişkilerin gelişmesi bakımından büyük önem taşıdığına dikkat çekti. Vizelerin kalkmasının iki halk arasındaki sosyal ve kültürel ilişkileri güçlendireceğini ve önyargıların kırılmasına yardımcı olacağını vurgulayan Hayati Yazıcı, gelinen noktanın tarihi fırsat olarak görülmesi gerektiğini ifade etti. İki ülke arasındaki bazı problemlerin halen çözümlenememiş olduğunu, bir an önce çözülmesi konusunda artan bir kararlılık bulunduğunu belirten Yazıcı, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Günümüzde basının, medyanın toplum üzerinde yönlendici olduğu açıktır. Ege Denizi'nin iki yakasında Türk-Yunan dostluğunu pekiştirecek sorumlu gazetecilik anlayışı, iki ülke arasındaki sorunların çözümüne yönelik uygun zeminin oluşmasını sağlayacaktır. Ötekileştirici, düşmanlaştırıcı bir dilden, söylemden mutlak ve mutlak surette kaçınılmalıdır. Bu konuda gerek Türk gerek Yunan medyasına çok önemli görevler düştüğü kanısındayım. Türkler ve Yunanlar, Ege'nin iki yakasında birbirimize komşu olarak yaşıyoruz. Aramızdaki bu ilişkinin sağlıklı yürümesini istiyorsak, komşuluk hukukuna riayet etmemiz kaçınılmazdır. Birbirimize güvenmeyi öğrenmeli ve her alanda dayanışma göstererek bu güveni sağlamlaştırmalıyız. Kendi aramızda düşmanlıkları kışkıştıracak olursak, birbirimize düşman olmamız kaçınılmazdır. Barışı, dostluğu, kardeşliği Ege'nin iki yakasında filizlendirebilir, yeşertebiliriz. İki toplum arasındaki barış ve kardeşlik tohumu, yüreklerimizin derinliklerinde bir yerde durmaktadır. Üzeri örtülmüş bu tohumun, ilk fırsatta bereketli zeytin ağacına dönüşeceğine inancımız tamdır.''
İkinci Dünya Savaşı'nda 60 bin kadar Yunan'ın, Nazilerin saldırılarından kaçarak kayıklarla, sandallarla Anadolu'ya geldiğini ve burada Türklerin onlara evlerini, kucaklarını açtığını, zulümden kaçan bu insanların Türkiye'de sevgiyle, saygıyla misafir edildiğini vurgulayan Yazıcı, Almanlar ve İtalyanların adaları işgal ettiği zamanda da Türkiye'nin, zor durumdaki Yunanlara elinden geldiğince insani yardım yaptığını ifade etti. Türkiye'nin aynı şartlar altında kalması halinde Yunanların da aynı şekilde yardımlarını esirgemeyeceğine inandığını kaydeden Yazıcı, 1999 yılında yaşanan depremde Yunan halkının çok samimi bir şekilde yaptığı yardımı anımsattı. O dönemlerde oluşan sıcak dostluk atmosferinde üç Türk ve üç Yunan gazetecinin, iki ülkenin diyaloğunun arttırılması yönünde bir temas grubu oluşturduğunu belirten Yazıcı, o hareketin gitgide kökleştiğini, iki ülke medyası arasındaki ilişkilerin sağlamlaştığını vurguladı. Bakan Hayati Yazıcı, ''Basının bir ülkedeki önemini ne kadar vurgulasak azdır, çünkü çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin temellerinden biridir. Özgürlükçü demokrasi, kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlayan en önemli araçtır. Bir toplumun vicdani kanaatleri, ancak özgür basın yoluyla kendini ortaya koyabilir. Her olayı, her konuyu, her gelişmeyi, her ilişkiyi en iyi şekilde pazarlayacak olan basındır. Elbette ki basın bu işlevi yerine getirirken haber katıksız, yorum özgür olmalı. Haber katıksız olmalı ki her yorumcunun o katıksız haberi özgürce yorumlayabilme hakkını elinde bulundurabilsin.'' dedi. Bakan Yazıcı, 1952 yılından bu yana Türkiye tarafının cumhurbaşkanlığı düzeyinde Yunanistan'ı ziyaretinden bu yana bir ziyaret yapılmadığına dikkat çekerek, ''Eminim ki bu konsey, bu konseye katılmış arkadaşlarımız bu konuyu da gündem yapar ve bu gecikmiş olan üst düzey ziyaret bir an önce gerçekleşir.'' diye konuştu.
Konferansa İzmir Valisi Mustafa Cahit Kıraç, Büyükşehir belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, Başbakanlık Basın Yayın Dairesi Başkanı Bahattin Akyön, Enformasyon Dairesi Başkanı Arif Gülen ve Basın Yayın Enformasyon İzmir İl Müdürü Dr. Selçuk Özdağ da katıldı.
