Gülefer Yazıcıoğlu, eşi Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili soru işaretlerini yeniden gündeme getirdi. "Kayseri valisi, birebir bir insanın kırıklarını nasıl bilebiliyor?" sorusunu yönelten Yazıcıoğlu, "Bu bilginin kaynağına devlet ulaştı. Biliyorlar ama kamuoyuyla paylaşmıyorlar." diyor.
25 Mart 2009'daki helikopter kazasında hayatını kaybeden merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün üzerinden 2 yıl geçti. Ancak kaza üzerindeki esrar perdesi bir türlü aralanmadı. Bu konuda derin endişeler taşıyan Yazıcıoğlu'nun eşi Gülefer Yazıcıoğlu, yeni bir iddia ortaya attı. Dönemin Kayseri Valisi Mevlüt Bilici'nin enkaz bulma çalışmalarının yürütüldüğü sırada, "Yazıcıoğlu bulundu, hastaneye götürülüyor. Şuuru açık." yönündeki açıklamasına dikkat çeken Gülefer Yazıcıoğlu, şöyle devam ediyor: "Kayseri valisi iyi bir müneccim, farklı güçleri var herhalde. Bir insan, birebir bir insanın kırıklarını bilebilir mi? Niye mesela, bir iç kanama geçirmiş, kafa travması geçirmiş demiyor da ayaklarındaki ve kaburgasındaki kırıkları sayıyor? Nereden bilebilir bir insan bunları? Valinin beyanlarının eşimin vücudunda var olması, kafamdaki soru işaretlerinin en büyüğü budur, benim için. Bu bilginin kaynağına bana göre devlet yetkilileri ulaştı. Biliyorlar ama kamuoyuyla paylaşmıyorlar. Bence ulaştılar, bildiklerine inanıyorum. Adımın nasıl Gülefer olduğuna eminsem devletin de buna ulaştığına eminim."
Cihan TV Network tarafından hazırlanan "Anadolu'da Sabah" programına konuk olan Gülefer Yazıcıoğlu, eşinin yokluğuyla geçen iki yılda yaşadıklarını ve kazanın ardından gelinen süreci anlattı. Kurtarma çalışmalarındaki ihmallere dikkat çeten Gülefer Hanım, devletin Kahramanmaraş'ta karların altında kaldığını belirtiyor. "Bana göre devlet, karlar altında kaldı, devletin aczidir. Bizim için bir şey yok. Devlet, karlar altındaki o itibarını kurtarmak durumundadır." diyor. Yazıcıcoğlu, kaza sonrası kendilerine hiçbir şey teslim edilmediğini vurgularken, helikopter kazasında hayatını kaybeden gazeteci İsmail Güneş'in askerde buna benzer olay yaşayıp kurtulduğuna işaret ediyor ve ekliyor: "Birçok şeyi çekmiştir. Onlar ne oldu acaba? Ben yayınlanan görüntüler dışında başka görüntülerin de olduğuna inanıyorum. Cep telefonu ile de, fotoğraf makinesiyle de çekmiştir. Bize verilen telefonda, telefon listeleri de yoktu."
Cezaevindeki işkenceyi zikirle göğüslemiş
Gülefer Hanım, Yazıcıoğlu'nun 7 yaşında namaza başladığını, teheccüd namazlarını hiç kaçırmadığını da aktarıyor: "Kendisine 'İşkencelere nasıl katlandın?' diye sorduğumda, 'İşkence başladığında Allah'ı zikretmeye başlıyordum. Bu esnada da vücuduma yapılan işkenceden etkilenmiyordum.' karşılığını verdi. Yaşlı annesini bizzat kendisi hacca götürdü. Hac sırasında annesinin bir an olsun yanından ayrılmadı. Bütün ihtiyaçlarını birebir kendisi karşıladı. Sohbet için kendisi çağrıldığında ise 'annemin hakkını ödeyemem, onunla ilgilenmem lazım' diyerek davetleri geri çevirirdi."
Kazadan 20 dakika önce konuştuk, ilk defa 'çocuklara iyi bak' dedi
Muhsin Yazıcıoğlu'suz geçirdiği iki yılı da anlatan Gülefer Hanım, merhumun eşten öte, arkadaş, dost olduğunu ifade ediyor. "Tabii ki zor geçiyor, ansızın gitti. Hasta olsaydı insan kendini alıştırırdı." diyen Yazıcıoğlu, "Sanki bana gelecekmiş gibi bir hisle yaşıyorum. Ankara dışında olduğu için o nedenle oluyor. İnanın zor bir süreçti. Alıştığımız hayattan farklı bir hayata geçtik. Dört kişiden üç kişi ile devam ediyorsunuz, zor bir hayat." şeklinde konuşuyor.
Helikoptere binmeden 15-20 dakika önce eşiyle konuştuğunu dile getiren Yazıcıoğlu, "Kendinize iyi bakın, yormayın kendinizi, dedi. O gün de ne ilginçtir, 'çocuklara iyi bakın' demişti. Haberi arkadaşlarımızdan duydum, şoke oldum, inanamadım." diyor.
Gülefer Yazıcıoğlu, eşinin helikopter kazasının yaşandığı Kahramanmaraş'a gitmeden önce Sivas'ta geçirdiği son geceye de temas ediyor. Kendisinin Ankara'da olduğunu, seçim çalışmalarından dolayı eşinin Sivas'taki evlerini kullandığını anlatan Gülefer Hanım, merhumun gece saat 12'den sonra aracın direksiyonuna geçerek şoförüyle Sivas'ı cadde cadde, sokak sokak iki saat boyunca gezdiğini söylüyor. O geceyi şoföründen dinlediğini belirten Gülefer Hanım, şöyle devam ediyor: "Daha sonra kaldığı eve gelmiş. Belki çok az uyumuş ya da uyumamış. Kalkıp teheccüd namazı kılmış. Namaz kıldığı seccadeyi, sonra yanına dürerek bırakmış. Ardından o gece rahledeki Kur'an'dan Rahman Sûresi'ni okumuş ve Kur'an-ı Kerim'i Rahman Sûresi açık olacak şekilde açık bırakmıştı. Kullandığı odayı, itinalı bir şekilde düzeltmiş. Tüm eşyalarını valizine koymuş. Ankara ve Sivas'taki evin anahtarını, sanki o eve bir daha dönmeyecekmiş gibi valize koyarak kapıyı çekmiş. Anahtar, evin içinde kalmış. Hayatını kaybettikten sonra eve, evin bakımını üstlenen kişiden aldığımız anahtar ile girdik. Ev, çok itinalı ve düzenliydi." (Zaman)