1. YAZARLAR

  2. Baki ŞİMŞEK

  3. HOŞGÖRÜ VE BİRLİKTELİK ODAKLI POLİTİKALARIN HUKUKÎ MEKANİZMALARI
Baki ŞİMŞEK

Baki ŞİMŞEK

ETKİHABER
Yazarın Tüm Yazıları >

HOŞGÖRÜ VE BİRLİKTELİK ODAKLI POLİTİKALARIN HUKUKÎ MEKANİZMALARI

A+A-

3. BÖLÜM

HOŞGÖRÜ VE BİRLİKTELİK ODAKLI POLİTİKALARIN HUKUKÎ MEKANİZMALARI
(Anayasal Düzenlemeler, İnsan Hakları Sözleşmeleri, İç Hukuk-Uluslararası Hukuk Etkileşimi)

GİRİŞ: HUKUKİ ÇERÇEVENİN ÖNEMİ

────────────────────────────────────────────────────

Hoşgörü ve birliktelik esasına dayalı bir siyasi yapının inşası, yalnızca toplumsal bir mutabakata veya iyi niyetli siyasi söylemlere bağlı değildir. Bu değerlerin kalıcı ve sürdürülebilir hâle gelmesi için, aynı zamanda hukukî ve kurumsal mekanizmalarla da desteklenmesi gerekir. Ülkemiz gibi, üniter devlet yapısına ve köklü bir anayasal geleneğe sahip bir ülkede, hoşgörüye ilişkin politikaların bir temenni olmanın ötesine geçebilmesi için, anayasa ve yasal düzenlemelerin özenle tasarlanması ve uygulanması büyük önem taşır. Çok farklı kimlik, inanç ve kültürlerin bir arada yaşadığı toplumlarda, hukukî mekanizmaların temel işlevlerinden biri, bireylerin ve toplulukların birbirleriyle barış içinde yaşayabileceği çerçeveyi oluşturabilmektir. Bu çerçeve, anayasanın ilgili hüküm ve ilkelerinden, uluslararası insan hakları sözleşmelerine, yargı organlarının içtihatlarından idarî düzenlemelere kadar geniş bir yelpazeye yayılır.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez maddeleri arasında yer alan “devletin demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti” niteliği ile “ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” ilkesi, dikkate değer bir denge arayışını sembolize eder. Hukuk düzeni, bir yandan üniter devlet yapısını muhafaza ederken, diğer yandan demokratik kurumlara ve bireysel haklara geniş bir alan tanımayı hedefler. Bu bölümde, hoşgörü ve birlikteliği güçlendirecek anayasal ve yasal düzenlemelerin nasıl geliştirilebileceğini, insan hakları sözleşmeleriyle etkileşimin önemini ve iç hukuk-uluslararası hukuk etkileşiminin pratikte nasıl işleyebileceğini ele alacağız.

3. BÖLÜM / 1. KISIM

ANAYASAL DÜZENLEMELER VE “KAPSAYICI DEVLET” İLKESİ

─────────────────────────────────────────────────────

Üniter devlet yapısına sahip olan ülkemizde, Anayasa, hukuki düzenin temel taşı ve en üst normdur. Devletin işleyiş esasları, organların yetki ve görev sınırları, temel hak ve özgürlükler bu çerçevede belirlenir. Dolayısıyla, hoşgörü ve birliktelik anlayışının kalıcı biçimde benimsenebilmesi için, Anayasa’nın ilgili hükümlerinde bu değerlerin korunmasını ve teşvik edilmesini sağlayacak düzenlemeler yer alması kritik önem taşır. Günümüzde hoşgörü ve birliktelik perspektifi, Anayasa’nın başlangıç kısmında yer alabilecek “kapsayıcı devlet” anlayışına yönelik ifadelerle güçlendirilebilir. Anayasa başlangıçları, çoğunlukla bağlayıcı norm niteliğinde olmasa da hukuki ve politik yorumlarda bir yol gösterici işlevi üstlenir. Mevcut Anayasa’nın başlangıcında “Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü ve millî egemenlik” vurgusu yapılırken, toplumsal dayanışma ve birlikte yaşama kültürüne dair ilkeler de vurgulanabilir. Böylelikle, farklı kesimlerin devlete aidiyet hissi pekiştirilir.

Ayrıca, Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlere ilişkin maddelerinde (örneğin 10. madde “Kanun önünde eşitlik”, 26. madde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”, 34. madde “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” gibi) hoşgörüye ilişkin özel atıfların yer alması, yargı organlarının bu ilkeyi yorumlarken elini güçlendirir. Örneğin, anayasal metne “farklı kültürel kimliklere sahip bireylerin, kendi kimliklerini koruma ve geliştirme hakkına” dair özel bir ibare eklenmesi, üniter devlet yapısından taviz verilmesi anlamına gelmez. Tam aksine, bu tür bir hüküm, millî kimliği zenginleştirecek şekilde çeşitliliğin hukukî güvence altına alınması sonucunu doğurur. Yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının düzenlendiği maddelerde “idari ve mali özerklik” kadar “kültürel politikalar” üzerinde de durulması, farklı bölgelerin kendi özgün kültürel değerlerini yaşatarak ülke bütününe katkı sunmalarına fırsat tanıyabilir. Bu yaklaşım, radikal bir “özerklik” anlamına gelmez; aksine üniter devlet çatısı altında, yerelden beslenen kültürel çeşitliliğin resmî düzeyde kabulünü sembolize eder. Böylece, üniter bütünlüğün inkârı yerine, yerel kimlikler ile ortak millî kimlik arasındaki bağ kuvvetlendirilmiş olur.

3. BÖLÜM / 2. KISIM

KANUN YAPIM SÜREÇLERİNDE HOŞGÖRÜYE DAYALILIK

─────────────────────────────────────────────────────

Hoşgörü ve birlikteliği teşvik eden politikalar, anayasal değişikliklerle sınırlı kalmamalıdır. Zira anayasa, bir çerçeve sunarken, somut uygulamalar ve düzenlemeler çoğunlukla kanunlar, tüzükler, yönetmelikler ve genelgeler üzerinden hayata geçirilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), değişen toplumsal ihtiyaçlara ve uluslararası standartlara uyum sağlamak amacıyla kanun yapım süreçlerinde kapsayıcı ve katılımcı bir yol izleyebilir. Örneğin, “ayrımcılıkla mücadele” alanında çıkarılacak yeni kanunlar, farklı dinî ve kültürel toplulukların maruz bırakılabileceği olumsuz ayrımcılık pratiklerini ortadan kaldırmayı hedefleyebilir. Bu kanunlarda “hoşgörü” kavramına özel olarak atıf yapmak, sadece sembolik bir katkı sunmakla kalmaz, aynı zamanda yargı mercilerinin ve idarenin, bireyler arasındaki uyuşmazlıkları “hoşgörü” ilkesi ışığında değerlendirmesini sağlar. Üstelik bu tip düzenlemeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Birleşmiş Milletler (BM) temel insan hakları sözleşmelerine de uygun bir çerçeve sunar. Katılımcı kanun yapım süreci, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler, meslek odaları ve farklı toplumsal kesimleri temsil eden aktörlerin görüşlerine başvurmayı gerektirir.

TBMM’de veya ilgili komisyonlarda düzenlenen “çalıştay” ve “toplantılar”, kanunların toplumsal meşruiyetini artırırken aynı zamanda uzlaşma ve birlikte yaşama kültürüne de katkı sağlar. Böylece, hazırlanan kanunlar yalnızca “merkezi iradenin” değil, toplumun çok farklı kesimlerinin de onayından geçmiş olur. Bu da tam anlamıyla hoşgörüyü önceleyen bir siyasal yaklaşımın, pratikte nasıl hayat bulabileceğini gösterir. Ayrıca, hoşgörü ve birlikteliği desteklemek amacıyla yürürlüğe sokulan kanunlar, “yaptırım” boyutunu da içerebilir. Ayrımcılık, nefret söylemi, şiddet içeren eylem ve ayrılıkçılığa yönelten propagandalar gibi konularda caydırıcı düzenlemeler yapmak, hoşgörüye dayalı bir düzeni korumak açısından önemlidir.

Böylelikle, millî birlik muhafaza edilerek, farklılıkların yaşamasına da imkân tanınmış olur.

.......................

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.