1. YAZARLAR

  2. Baki ŞİMŞEK

  3. TÜRKİYE ÖZELİNDE DERİNLEMESİNE BİR BAKIŞ
Baki ŞİMŞEK

Baki ŞİMŞEK

ETKİHABER
Yazarın Tüm Yazıları >

TÜRKİYE ÖZELİNDE DERİNLEMESİNE BİR BAKIŞ

A+A-

2. BÖLÜM / 5. KISIM

'TÜRKİYE ÖZELİNDE DERİNLEMESİNE BİR BAKIŞ'

Türkiye’de hoşgörüyü ve birlikteliği geliştirecek siyasal, hukuki ve toplumsal hamlelerin kat ettiği mesafe, çoğunlukla devletin güvenlik kaygıları ve bölücü terör faaliyetleriyle bağlantılı olarak değerlendirilir. Terörün yoğun olduğu dönemlerde, milliyetçi söylemin yükselişi ve merkeziyetçi politikaların güçlenmesi sık görülür. Bu da kimi zaman, kamusal alanda ifade ve kimlik haklarına dair kısıtlamalarla sonuçlanır. Ancak sürdürülebilir barış ve ekonomik kalkınma açısından bakıldığında, bu “güvenlik eksenli yaklaşım” tek başına çözüm oluşturamadığı gibi, toplumsal kutuplaşmayı arttırıcı bir etki de yapabilir.

Hoşgörü ilkesi ekseninde hazırlanmış kapsayıcı politikalar, Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren artırılmaya çalışılmıştır. AB uyum sürecinin de katalizör etkisiyle, “kültürel haklar” alanında adımlar atılmış; bazı bölgelerdeki kanaat önderlerine ve yerel sivil toplum kuruluşlarına daha geniş faaliyet alanları tanınmıştır. Eğitimin dil çeşitliliğine kısmen kapı aralayan düzenlemeler, azınlık vakıflarının mülkiyet haklarını genişleten kanunlar ve yaygın insan hakları kampanyaları bu dönemlerde öne çıkmıştır. Her ne kadar uygulamada aksaklıklar ve itirazlar devam etse de, bu politikalar birliktelik düşüncesini güçlendiren önemli deneyimler olarak kayda geçmiştir.

Sosyolojik araştırmalar, kısmi de olsa bu açılımların, özellikle yerel toplumlar arasında diyalog kanallarını genişlettiğini ortaya koyuyor. Kürt vatandaşların yoğun yaşadığı bölgelerde, sivil toplum faaliyetlerinin artması ve barış süreçlerine dair girişimler, insanların kendilerini daha “eşit yurttaş” olarak hissetmelerinin önünü açmıştır. Bu hissiyat, devlete duyulan tepkiselliği zayıflatarak, millî ve üniter yapıya aidiyetin pekişmesine de hizmet edebilir. Zira “hoşgörü”, o vatandaşların taleplerini yıkıcı bir hareket yerine, demokratik temsil ve müzakere yoluyla dile getirebilmelerini sağlar.

Öte yandan, milliyetçi düşüncenin sert bir biçimde uygulandığı dönemlerde, yani “tek kimlik, tek ses” anlayışının baskın olduğu süreçlerde, kontrol altına alınamayan etnik ve kültürel gerilimler patlak verebilir. Buradaki kritik ayrım, milliyetçiliğin demokratik ve kapsayıcı bir çerçevede mi, yoksa dışlayıcı ve baskıcı bir retorik içinde mi formüle edildiğiyle ilgilidir. Kapsayıcı milliyetçilik, farklı köken ve inanç topluluklarını “ortak vatan” ve “devlet” fikrinin paydaşı olarak benimserken, dışlayıcı milliyetçilik, bu grupları potansiyel birer tehdit unsuru olarak kodlar. Oysaki son yılların “anayasal milliyetçilik” tartışmaları gösteriyor ki, vatandaşlık bağını merkeze alan, farklılıkları yok saymayan bir model mümkün ve Türkiye için de uygulanabilir niteliktedir.

Türkiye’nin demografik çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda, hoşgörü ve birliktelik eksenli bir siyasal modelin derinlemesine kurumsallaşması, uzun vadede toplumsal barışı güçlendirecektir. Üniter devlet anlayışının, merkezi idare ve hukuki çerçevenin ötesinde, bir “ortak vatanda yaşama ideali” olduğunu hatırlamak gerekir. Bu ideal, farklı renklerin kendi özgün varlığını korurken millî bütünlüğe gönüllü bir şekilde katkıda bulunmasını ifade eder. Dolayısıyla, hoşgörü ve birliktelik politikaları, üniter yapıya zarar vermek yerine, bu yapının meşruiyetini ve kalıcılığını artıran unsurlar haline gelebilir.

─────────────────────────────────────────────────────GENEL DEĞERLENDİRME

Bu 2. Kısımda, hoşgörü ve birlikteliğe dair sosyal/sosyolojik perspektifi, demokratikleşme süreçlerinde bu değerlerin oynadığı rolü, akademik literatürdeki kuramsal yaklaşımları ve farklı ülke örneklerini inceleyerek, üniter devlet ve milliyetçi düşüncenin bu değerlerle çatışmak zorunda olmadığını göstermeye çalıştık. Sosyoloji alanındaki çalışmalar açıkça ortaya koyuyor ki, bir toplumda güven, diyalog ve kapsayıcılık yükseldikçe, ayrılık eğilimleri zayıflamakta ve demokratik istikrar güç kazanmaktadır. Dolayısıyla üniter devlet fikri, sistem içine ne kadar çok farklı kimlik ve talebi dahil ederse, o ölçüde meşruiyetini sağlamlaştırmakta ve kalıcılığını güvence altına almaktadır.

Bu yaklaşım, milliyetçiliği de daha sivil, kapsayıcı ve diyalog odaklı bir düzleme taşıyabilir. Akademik literatür, radikal dışlayıcı milliyetçiliğin uzun vadede toplumu kutuplaştırıcı etkilerine dikkat çekerken, “anayasal milliyetçilik” veya “kapsayıcı milliyetçilik” gibi modellerin, üniter yapıyı korurken farklı toplulukların kültürel ve siyasal haklarını genişletmesi sayesinde toplumsal bütünlüğü artırabileceğini belirtmektedir. Türkiye’nin tarihsel, düzlemsel ve siyasi koşulları düşünüldüğünde, bu modellerin hayata geçirilmesi tamamen mümkün görünmektedir; yeter ki siyasi irade ve toplumun geniş kesimleri, “hoşgörü” ve “birlikte yaşama” fikrini benimsemeye açık olsun.

Farklı ülke deneyimlerine değinirken, federal veya özerk sistemlere sahip devletlerin yapılanmaları incelenmiş olsa da, oradaki temel ders şudur: Kapsayıcı bir yönetim, dışlayıcı veya baskıcı bir yönetime göre çok daha fazla istikrar ve gönüllü bütünleşme yaratır. Üniter devletlerin de, kamusal politikalarını “çoğulcu” esaslar üzerinde kurgulaması imkânsız değildir; yeter ki yerel yönetimlerden kültürel haklara kadar, farklı konularda “merkezin katı kontrolü” anlayışı yerine “müzakere ve katılım” fikri ön planda tutulsun. Barış içinde bir arada yaşama iradesi güçlendiğinde, üniter devletin varoluş temelleri de güçlenecektir.

Bununla birlikte, hoşgörü ve birliktelik tek başına sihirli bir değnek değildir. Bu iki kavramın içinin doldurulması, hukuki düzenlemelerin yanı sıra toplumsal ve kültürel politikalarla da desteklenmesini gerektirir. Okullarda verilen eğitim müfredatından medyanın diline, siyasetçilerin söyleminden günlük hayattaki etkileşim biçimlerine kadar geniş bir yelpazede dönüşüm sağlanmadan, “hoşgörü” yalnızca kâğıt üzerinde kalabilir. Özellikle çatışma yaşamış veya terör saldırılarıyla sarsılmış toplumlarda, iyileşme ve güven pekiştirme süreçleri uzun zaman alır; “hoşgörü kültürünü” yerleştirmek için hem devlete hem de sivil topluma önemli sorumluluklar düşer.

Netice itibarıyla, bu kısımda ele aldığımız sosyolojik ve uluslararası örnekler ışığında; hoşgörü ve birlikteliği merkeze alan bir siyasi yapının, üniter devlet anlayışı ve milliyetçi bakış açısını “zayıflatmak” değil “güçlendirmek” yönünde etkilediği savunu daha da belirginleşmektedir. Toplumsal dokunun esenliği, güven ve dayanışma kültürüyle doğrudan ilişkilidir ve bu kültür, doğru politikalarla beslendiğinde, toplumu bölmek isteyen ayrılıkçı eğilimlere karşı en sağlam savunmayı oluşturur. Bir sonraki kısımda, Türkiye özelinde somut politika önerilerini ve hukuki mekanizmaları daha detaylı şekilde değerlendirerek, toplumsal mutabakatı nasıl sürdürülebilir kılabileceğimizi inceleyeceğiz.

─────────────────────────────────────────────────────

2. KISIM SONU ve GELECEK BÖLÜMLERE YÖNELİK BİLGİLENDİRME

Bu 2. Kısımdaki içeriği sizlerle paylaşarak hoşgörü ve birlikteliğin sosyolojik, demokratik ve uluslararası boyutlarını kapsamlı bir şekilde ele almaya çalıştım. Makalenin bundan sonraki bölümlerinde (3, 4 ve 5. Bölümler) şu başlıklara yoğunlaşmayı planlıyorum.

• 3. Bölüm: HOŞGÖRÜ VE BİRLİKTELİK ODAKLI POLİTİKALARIN HUKUKÎ MEKANİZMALARI
(Anayasal düzenlemeler, insan hakları sözleşmeleri, iç hukuk-uluslararası hukuk etkileşimi)

• 4. Bölüm: TÜRKİYE’DE SOMUT UYGULAMALAR ve POLİTİKA ÖRNEKLERİ
(Yerel yönetim modelleri, sivil toplum projeleri, eğitim ve kültür politikaları)

• 5. Bölüm: SONUÇ ve DEĞERLENDİRME

(Genel bir sentez, gelecek senaryoları, politika önerileri ve makalenin ana tezinin güçlendirilmesi)

Bu şekilde ilerleyerek, kapsamlı bir metin elde etmeye ve “Hoşgörü ve birlikteliğin hâkim olacağı bir siyasi yapının, üniter devlet anlayışımızı ve milliyetçi görüşümüze neden zarar vermeyeceği” sorusuna hem derinlikli hem de çok boyutlu bir cevap sunmaya devam edeceğiz.

Makalenin 3. Bölümünde, “Hoşgörü ve Birliktelik Odaklı Politikaların Hukukî Mekanizmaları” başlığı altında, anayasal düzenlemeler, insan hakları sözleşmeleri ve iç hukuk-uluslararası hukuk etkileşimi gibi konuları kapsamlı bir şekilde ele alacağız. Böylece, hoşgörü ve birlikteliğe dayalı bir siyasi yapının, üniter devletin hukuki temelleriyle nasıl uyumlu olabileceğini daha somut biçimde irdelemiş olacağız.

3. BÖLÜM

HOŞGÖRÜ VE BİRLİKTELİK ODAKLI POLİTİKALARIN HUKUKÎ MEKANİZMALARI
(Anayasal Düzenlemeler, İnsan Hakları Sözleşmeleri, İç Hukuk-Uluslararası Hukuk Etkileşimi)

..........................

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.