1. YAZARLAR

  2. Baki ŞİMŞEK

  3. ELEŞTİRİLER VE ENDİŞELER: “ÜNİTERLİĞE” GERÇEKTEN TEHDİT Mİ?
Baki ŞİMŞEK

Baki ŞİMŞEK

ETKİHABER
Yazarın Tüm Yazıları >

ELEŞTİRİLER VE ENDİŞELER: “ÜNİTERLİĞE” GERÇEKTEN TEHDİT Mİ?

A+A-

5. BÖLÜM / 6. KISIM

ELEŞTİRİLER VE ENDİŞELER: “ÜNİTERLİĞE” GERÇEKTEN TEHDİT Mİ?

────────────────────────────────────────────────

Hoşgörü ve birlikteliği esas alan politikalar, bazı siyasi veya toplumsal gruplarca “devleti zayıflatmak” ya da “ülkeyi bölünmeye götürmek” ile suçlanabilmektedir. Bu eleştirinin temelinde, farklı kültürlere tanınan hakların, zaman içinde ayrılıkçı talepleri besleyeceği korkusu yatar. Ancak, uluslararası örneklerde (İspanya, Kanada, Belçika vb.) ve Türkiye’deki deneyimlerde görüldüğü gibi kültürel, dilsel veya yerel düzeyde tanınma elde eden gruplar, devletin meşruiyetini yükselten düzenlemelere daha pozitif yaklaşır. Yani, “tanınma ve kabul” sağlandığında, “devlete duyulan aidiyet” zayıflamak yerine artar. Dolayısıyla, hoşgörüye dayalı politikaların üniterliği “fiilen” zayıflattığına dair somut bir kanıt yoktur. Aksine, farklılıkları reddetmek veya bastırmak, bölünme isteğini kuvvetlendirebilir.

 

5. BÖLÜM / 7. KISIM

ELEŞTİRİLER VE ENDİŞELER: MİLLİYETÇİ GÖRÜŞE AYKIRI MI?

───────────────────────────────────────────────

Milliyetçi bir açıdan bakıldığında, hoşgörünün “millî kimliği sulandıracağı” veya “ortak değerleri aşındıracağı” endişesi zaman zaman dile getirilir. Oysa, kapsayıcı veya sivil milliyetçilik modelleri, her yurttaşın devletle ve ulus kimliğiyle güçlü bir bağ kurabileceği bir çerçeve sunar. Bu çerçevede, etnik köken, dil veya inanç farkları, kimsenin “vatana aidiyet” duygusunu törpülemez.

Millî kimlik, tarih, bayrak, ortak semboller gibi unsurlar etrafında birleşmeye devam ederken, farklı bireysel ya da grup kimliklerini yok sayma politikalarının yarattığı gerilimlerden uzak durulmuş olur. Kaldı ki, tarihte de çeşitli dönem ve coğrafyalarda, “çok kültürlü imparatorluk” veya “kapsayıcı ulus-devlet” örneklerinin, millî bilinci güçlendirdiği örnekler az değildir.

 

5. BÖLÜM / 8. KISIM

POLİTİKA ÖNERİLERİ I: ANAYASAL VE YASAL DÜZENLEMELER

──────────────────────────────────────────────

Birçok kez vurguladığımız gibi, hoşgörü ve birliktelik politikalarının başarıya ulaşması, hukuki alt yapının sağlamlığına bağlıdır. Bu nedenle, Türkiye’nin anayasal çerçevesine, “kapsayıcı yurttaşlık” ve “ayrımcılıkla mücadele” ilkelerini daha belirgin şekilde yerleştirmek mümkündür.

Anayasa başlangıcında ve temel haklar bölümünde, etnik ve kültürel çeşitliliğin millî birlik için bir tehdit değil, zenginleştirici bir unsur olduğuna dair hükümler konulabilir. Ayrımcılık ve nefret söylemi gibi konuları spesifik olarak düzenleyen kapsamlı bir “Çoğulculuk Yasası” veya mevzuat paketi hazırlanması da yararlı olacaktır. Böylece, yerel yönetimlerin çok dilli hizmet vermesinden eğitim müfredatındaki çoğulcu içeriklere kadar pek çok konuda yasal dayanak güçlenmiş olur.

 

5. BÖLÜM / 9. KISIM

POLİTİKA ÖNERİLERİ II: EĞİTİM, MEDYA VE KÜLTÜR ALANLARINDA DÖNÜŞÜM

─────────────────────────────────────────────────────

Yasal düzenlemelerin yanı sıra, eğitim, medya ve kültür alanlarında kapsamlı bir dönüşüm stratejisi belirlemek önemlidir. İlköğretimden itibaren, farklı coğrafyaları ve kültürleri tanıtacak ders içerikleri, ortak tarih ve ulusal sembollerle çelişmeyecek şekilde çoğulcu bir perspektif sunmalıdır. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerinde, “hoşgörü ve diyalog yöntemleri” gibi temalar yer alabilir. Medyada, nefret söylemine karşı caydırıcı yaptırımların yanı sıra, ödüllendirme mekanizmalarıyla “barış gazeteciliğine” teşvik sağlanabilir. Kültür sanat projeleri, müzik ve sinema festivalleri, geleneksel el sanatları fuarları gibi etkinlikler, farklı grupları bir araya getirip kaynaştıran imkânlar sunar. Bu tip projelere devlet destekleri artırılabilir; özellikle yerel yönetimler özelinde hibe ve fon programları tasarlanarak uzun vadeli çözüm odaklı çalışmalar yürütülebilir.

 

5. BÖLÜM / 10. KISIM

POLİTİKA ÖNERİLERİ III: KÜRESEL TRENDLER VE ULUSLARARASI İŞ BİRLİĞİ

─────────────────────────────────────────────────────

Günümüzde, etnik ve kültürel çeşitliliği yönetme meselesi yalnızca bir ülkeye özgü bir zorluk değildir; küresel çapta benzer sorunsallar yaşanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, hoşgörü ve birliktelik politikalarını geliştirirken uluslararası deneyimlerden de faydalanabilir ve kendi birikimini dünya ile paylaşabilir. AB üyelik süreci veya bölgesel iş birliği platformları, bu konuda önemli fırsatlar sunar. Ayrıca, BM ve diğer uluslararası kuruluşların sunduğu fon ve teknik destek programları, yerel düzeyde uygulanacak projelere kaynak yaratabilir. Bütüncül bir yaklaşım içinde, Türkiye kendi modelini geliştirirken aynı zamanda dünya barışı ve demokrasi idealine de katkıda bulunabilir. Böylece hem üniterlik korunur hem de modern dünyadaki çoğulculuk ve insan hakları ilkeleriyle uyumlu bir profile kavuşulur.

 

5. BÖLÜM / 11. KISIM

RİSKLER VE ZORLUKLAR: KUTUPLAŞMA, TERÖR VE POPÜLİST POLİTİKALAR

─────────────────────────────────────────────────────

Elbette, bu önerileri hayata geçirmenin önünde bazı riskler ve güçlüklere de dikkat çekmek gerekir. Türkiye, jeopolitik konumu gereği terör, sınır ötesi müdahaleler ve bölgesel çatışmalar gibi sorunlarla sıkça karşı karşıya kalmaktadır. Bu tür güvenlik kaygıları, içeride hoşgörüye dayalı politikaların yanlış anlaşılmasına yol açabilir. Öte yandan, popülist söylemler, toplumsal kutuplaşmayı artırmak üzerinden iktidar kazanmaya yönelebilir. Bu da tam tersi bir etki yaratıp, “ötekine karşı” sertleşen bir politika talebini kışkırtabilir. Bu nedenle, hoşgörü politikaları ancak sürekli diyalog, şeffaflık ve ilkeli duruş zemininde yürütüldüğünde, toplumun geniş kesimlerini ikna edebilir. Güvenlik ve özgürlük arasında sağlıklı bir denge kurmak, üniter devlet yapısını korurken aynı zamanda demokratik temelleri de sağlamlaştırır.

 

5. BÖLÜM / 12. KISIM

GELECEK PERSPEKTİFLERİ: YAPISAL REFORMLAR VE UZUN VADELİ İNŞA SÜRECİ

─────────────────────────────────────────────────────

Hoşgörü ve birliktelik, toplumsal dokuyu kısa sürede köklü biçimde değiştirip dönüştürecek “sihirli bir değnek” değildir. Aksine, uzun vadeli bir inşa süreci gerektirir. Yapısal reformlar, eğitim müfredatından yargı sistemine, kamu bürokrasisinden siyasi parti yapılanmalarına kadar birçok alanı kapsamak zorundadır. Yerel yönetimlerin özerkliği, gençlerin karar alma süreçlerine katılımı, STK’ların güçlendirilmesi, demokratik mekanizmaların işlerliği gibi faktörler, bu inşa sürecinin temel taşlarıdır. Her reform adımında, farklı kimliklerin yönelimleri dikkate alınmalı, diyalog kanalları açık tutulmalı ve “müşterek aidiyet” duygusu vurgulanmalıdır. Bu yaklaşım, basit bir “hoşgörü” anlayışının ötesine geçerek, “biz” duygusunu da sürekli pekiştiren bir toplumsal yapı inşa eder.

 

5. BÖLÜM /13. KISIM

ELEŞTİRİLERE YANIT: BİRLİKTELİK VE ORTAK DEĞERLER GELİŞTİRMEK

───────────────────────────────────────────────

Makale boyunca “farklılıkların korunması” ve “birlikte yaşama kültürü” temaları ön plana çıkmış olsa da ortak değerlerin inşası da büyük önem taşır. Türk toplumunun üzerinde uzlaştığı semboller, bayramlar, milli günler, anıtlar, resmî törenler ve bayrak gibi unsurlar, bütüncül bir kimliği besleyen çerçevelerdir. Hoşgörü politikaları, bu sembollerin anlamını zayıflatmayı değil, tersine, onlara daha fazla insanın katılmasını sağlamayı hedefler. Farklı dillerde marşlar veya tören sunumları yapmak, aynı milli çatı altına yönelik aidiyeti yüceltir. Birbirini tanıyan, ortak değerlere saygı gösteren bireyler, bu değerleri “bizim” olarak benimser. Dolayısıyla, millî kimliğin zayıflaması değil, çeşitlilik içinde güçlenmesi söz konusu olur.

 

5. BÖLÜM / 14. KISIM

TARİHSEL DENEYİMLERİN IŞIĞINDA DEĞERLENDİRME

────────────────────────────────────────────

Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir arada yaşayan farklı dinî ve etnik toplulukların (millet sistemi vb.) modern millî devlet anlayışıyla nasıl dönüştüğü, Türkiye Cumhuriyeti tarihine dair önemli dersler barındırır. Genç cumhuriyette, belirli dönemlerde “tek tip yurttaş” modelinin benimsendiği, diğer dönemlerde ise kısmi hoşgörü politikalarına yönelindiği görülür.

Bu tarihsel tecrübeler, hoşgörü ve birlikteliğin, bazen dış politikada yaşanan gelişmelere veya içerideki siyasi iklime göre ihmal edilebildiğini gösteriyor. Dolayısıyla, bugün millî kimliğin korunası adına farklılıkları yok sayma veya zorla asimilasyona yönelme girişimlerinin, tarihsel olarak da çelişkili sonuçlar doğurduğunu söylemek mümkün.

Unutmamak gerekir ki, Türkiye’nin toplumsal mozaiğinde var olan çeşitlilik, geçmişten bugüne ulaşan kültürel bir mirastır ve bu miras Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne tehdit değil, zenginlik sunan bir kaynaktır.

 

5. BÖLÜM / 15. KISIM

“HOŞGÖRÜ VE BİRLİK” POLİTİKALARININ KALICILIĞI: DEVLET VE TOPLUMUN BİR SORUMLULUĞU

────────────────────────────────────────────────────

Hoşgörü ve birliktelik, devletin tek başına “tepeden inme” biçimde uygulayacağı politikalarla hayata geçirilemez. Toplumun farklı kesimleri, kanaat önderleri, sivil toplum örgütleri, medyanın yanı sıra her vatandaşın sorumluluk alması, bu değerlerin kalıcı hâle gelmesi için elzemdir. Kamusal söylemin barışçıl bir dille yürütülmesi, siyasilerin nefret söyleminden kaçınması, çatışma yaşanmış bölgelerde “onarıcı adalet” mekanizmalarının işletilmesi gibi yöntemler, kurumların da bu süreci desteklemesini sağlar. Kapsayıcı demokrasi, sosyal eşitlik, ekonomik adalet ve toplumsal katılım gibi faktörler, hoşgörü kültürünün en kritik yapı taşlarıdır. Nihayetinde, millî kimliği besleyen ortak bilinç, farklılıkların tanınmasından ve herkesin kendini “o büyük bütünün parçası” olarak hissetmesinden doğar.

GELECEK BÖLÜM:

GENEL SONUÇ: AYRIŞTIRICI DEĞİL, BİRLEŞTİRİCİ BİR MODEL

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.