HOŞGÖRÜ VE BİRLİKTELİK: CEZA HUKUKU VE YAPTIRIM BOYUTU
3. BÖLÜM / 11. KISIM
HOŞGÖRÜ VE BİRLİKTELİK: CEZA HUKUKU VE YAPTIRIM BOYUTU
─────────────────────────────────────────────
Hoşgörüyü ve birlikteliği hukukî zeminde desteklemenin bir diğer boyutu, ceza hukuku alanındaki düzenlemelerdir. Ayrımcılık, nefret söylemi, ırkçılık, belirli bir kimlik veya inanca karşı şiddet çağrısı gibi eylemlerin cezai yaptırıma tabi tutulması, toplumsal birlikte yaşamı korumak için elzemdir. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) nefret suçlarına ve ayrımcılık olaylarına dair özel düzenlemelerin varlığı, caydırıcılık sağlama amacını taşır. Ancak uygulamada, özellikle nefret söylemine ilişkin davalarda istenen duyarlılığın her zaman gösterilmediği eleştirileri yapılmaktadır.
Hoşgörünün hukukî zemindeki en somut tezahürlerinden biri, nefret suçlarının ve ayrımcılık eylemlerinin soruşturulmasında etkin ve hızlı bir mekanizmanın işletilmesidir. Ceza soruşturması ve kovuşturma süreçlerinde mağdurun kimliği ve maruz kaldığı eylemin motivasyonu titizlikle incelenmelidir. Böylece, basit bir hakaret gibi gözüken eylemin aslında kültürel ya da dinî nefret saikine dayandığı tespit edilebilirse, bu, bir “nefret suçu” olarak yargı konusu olur. Yasalar, bu tür suçlara karşı daha ağır yaptırımlar öngörerek toplumu korumaya yönelik güçlü bir mesaj verir. Burada dikkat edilmesi gereken, ifade özgürlüğü ile nefret söylemi arasındaki ince çizginin doğru çizilmesidir. Demokratik toplumlarda ifade özgürlüğü çok geniş bir korumaya tabi tutulur.
Ancak “hoşgörü” ve “birlikte yaşama” fikrini doğrudan hedef alan, şiddeti veya nefreti açıkça teşvik eden, insanları kültürel veya dinî kimlikleri nedeniyle hedef gösteren söylemler, demokratik koruma alanının dışına çıkar. Bu dengenin sağlanması da hem mevzuatın netliğini hem de yargısal içtihadın tutarlılığını gerektirir.
3. BÖLÜM 12. KISIM
GENEL DEĞERLENDİRME VE GELECEK PERSPEKTİF
─────────────────────────────────────────────
Bu bölümde tartıştığımız hukuki mekanizmalar, hoşgörü ve birlikteliği destekleyen bir siyasal düzenin, üniter devlet yapısıyla uyumlu biçimde nasıl inşa edilebileceğini gösterir niteliktedir. Anayasal düzenlemeler, katılımcı kanun yapım süreçleri, uluslararası insan hakları sözleşmeleri, yargı organlarının içtihatları, ombudsmanlık ve insan hakları kurumları, yerel yönetimlerin rolü ve ceza hukuku yaptırımları; hepsi birlikte, toplumun çok boyutlu ihtiyaçlarına cevap veren bir “hukukî ekosistem” oluştururlar.
Ülkemizin hukukî kültüründe, devletin bölünmez bütünlüğü anlayışı ile çoğulculuğu, hoşgörüyü ve sivil katılımı birleştirmek çoğu zaman zorlukları barındıran bir süreç olarak görülmüştür. Oysa, “hemen hemen her farklılığa karşı merkeziyetçi ve katı bir tutum” yerine, “anayasal çerçevede hoşgörülü ve birlikte yaşama eksenli dinamikler” öne çıkarılırsa, ülkenin toplumsal barışını ve millî kimliğini güçlendirmek mümkün hale gelecektir. Bu çerçevede, hoşgörü ve birliktelik odaklı politikaların ülkemizin hukuken “bölünmez bütünlüğünü” tehlikeye atmayacağı; aksine, farklılıkları barış içinde kabul eden bir devlet ve toplum anlayışının, vatandaşların devlete sadakatini artırarak üniter devlet yapısını daha da sağlamlaştıracağı ileri sürülebilir. Böyle bir hukukî ve siyasal kültürü kurumsallaştırmak, yalnızca bir yasayla ya da bir anayasa değişikliğiyle sonuçlanabilecek kolay bir süreç değildir. Uzun erimli, sabır ve kararlılık gerektiren, bir bakıma “demokrasi kültürünü derinleştirme” projesidir.
Bu projede, siyasi irade, yargı, akademi, sivil toplum ve medya gibi tüm paydaşlara düşen sorumluluklar birbirini tamamlar niteliktedir.
Makalemizin sonraki kısımlarında, ülkemizdeki somut politika örneklerini (yerel projeler, sivil toplum inisiyatifleri, eğitim ve kültür politikaları vb.) daha detaylı biçimde irdeleyerek, hoşgörü ve birlikteliğin fiilî olarak nasıl yaşama geçirilebileceğine dair kapsamlı bir çerçeve sunmaya devam edeceğiz.
3. KISIM SONU VE GELECEK BÖLÜMLERE YÖNELİK BİLGİLENDİRME
Makalemizin “Hoşgörü ve Birliktelik Odaklı Politikaların Hukukî Mekanizmaları” bölümünü tamamlamış bulunuyoruz. Böylelikle Anayasa’dan uluslararası sözleşmelere, kanun yapım süreçlerinden yargı denetimine kadar uzanan geniş bir hukuki perspektifte, hoşgörü ve birliktelik eksenli bir düzenin üniter devlet anlayışını zayıflatmak bir yana, aksine güçlendirdiğini detaylı olarak ele aldık.
Bir sonraki (4.) kısımda, başta ülkemiz olmak üzere farklı coğrafyalardaki somut uygulama ve politika örneklerine; yerel yönetimler, sivil toplum projeleri, eğitim kurumları, kültürel faaliyetler ve medyanın rolü gibi konulara daha ayrıntılı şekilde yer vereceğim. Bu örnekler, hukuki zeminde olanaklı kılınmış hoşgörü ve birliktelik politikalarının, günlük hayatta hangi pratiklerle desteklenebileceğini gösterecektir.
Bu kısımda, hoşgörü ve birlikteliğin somut uygulamalarının başta ülkemiz olmak üzere farklı coğrafyalardaki örnekleri ele alınacaktır. Ayrıca yerel yönetimlerin rolü, sivil toplum projeleri, eğitim kurumları, kültürel faaliyetler ve medyanın etkisi üzerinde durarak, hoşgörü ve birlikteliği esas alan politika ve pratiklerin nasıl hayata geçirilebileceğini tartışacağız. Böylece, önceki kısımlarda ortaya konan hukuki ve teorik çerçevenin, gündelik yaşam içinde nasıl somutlaştığına dair örnekler sunacağım.
GELECEK BÖLÜM
‘4. KISIM’
SOMUT UYGULAMA VE POLİTİKA ÖRNEKLERİ
(Yerel Yönetimler, Sivil Toplum Projeleri, Eğitim Kurumları, Kültürel Faaliyetler ve Medyanın Rolü)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.