Modern dünyanın en etkili ideolojileri arasında yer alan ırkçılık ve milliyetçilik, toplumsal kimliklerin, siyasi yapıların ve uluslararası ilişkilerin şekillenmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. “Irkçılık ve Milliyetçilik” sık sık birbirinin yerine kullanılsa da kökenleri, odak noktaları ve amaçları bakımından temel farklılıklar gösterirler. Bu makalem 5 kısımdan oluşmaktadır. Önce ırkçılık ve milliyetçilik arasındaki kavramsal ayrımı netleştireceğim, ardından bu iki olgunun İslam inancı perspektifinden nasıl değerlendirildiğini Kur'an-ı Kerim ve Sünnet ışığında analiz etmeye çalışacağım.
1. KISIM
IRKÇILIK VE MİLLİYETÇİLİĞİN KAVRAMSAL ANALİZİ
Bu bölümde, iki kavramın tanımlarını, temel özelliklerini ve aralarındaki net farklılıkları örneklerle açıklayacağım.
1.1. Irkçılık (Racism)
Irkçılık, en temel tanımıyla, insanların sahip olduğu biyolojik veya genetik özelliklere (ten rengi, saç yapısı, yüz hatları vb.) dayanarak, bir insan grubunun diğerlerinden doğuştan üstün veya aşağı olduğu inancıdır. Bu ideoloji, insanlar arasında biyolojik temelli bir hiyerarşi kurar. UNESCO'nun ırkçılık tanımına göre, bu tutum "insanları ırklarına göre ayıran ve eşit muamele hakkını reddeden bir sistem"dir (UNESCO, 1950). Irkçılık, bireysel veya sistematik düzeyde ayrımcılığa yol açar ve tarih boyunca sömürgecilik, kölelik ve soykırımlarla ilişkilendirilmiştir.
Temel Dayanağı: Biyoloji ve genetiktir. Irkçılık, bir grubun "kanının" veya "genlerinin" onu ahlaki, zihinsel veya kültürel olarak daha üstün kıldığı varsayımına dayanır.
Amacı: Genellikle egemenlik kurmak, ayrımcılık yapmak, sömürmek veya bir grubu toplumdan dışlamaktır. Irkçılık, sosyal ve siyasi gücü meşrulaştırmak için bir araç olarak kullanılır.
Niteliği: Dışlayıcı ve hiyerarşik bir yapıdadır. "Biz" ve "onlar" ayrımını doğuştan gelen ve değiştirilemez kabul edilen özellikler üzerinden iddia eder.
Örnek 1: Apartheid Rejimi (Güney Afrika): 20. yüzyılda Güney Afrika'da uygulanan Apartheid rejimi, ırkçılığın kurumsallaşmış en net örneklerinden biridir. Bu sistemde yasalar, beyaz azınlığın siyasi ve ekonomik olarak siyah çoğunluktan ve diğer "beyaz olmayan" ırklardan üstün olduğunu resmen kabul ediyordu. İnsanların nerede yaşayacağı, kiminle evleneceği, hangi okullara gideceği ve hangi işleri yapabileceği tamamen "ırk" temelinde belirleniyordu. Temelinde yatan fikir, beyaz ırkın diğerlerinden doğuştan üstün olduğu ve bu üstünlüğün yasalarla korunması gerektiğiydi. (Kaynak: Nelson Mandela'nın "Uzun Yürüyüş Özgürlüğe" anıları, 1994). Başka bir örnek, ABD'deki kölelik sistemi ve ırk ayrımcılığıdır; Martin Luther King Jr.'ın "I Have a Dream" konuşmasında (1963) belirttiği gibi, bu durum "insanları ten rengine göre yargılayan bir zihniyettir." Güney Afrika’nın bu tutumu günümüzde uluslararası ticarette Güney Afrika ürünlerini boykot etme şeklinde tezahür etse de, ekonomik çıkarlardan dolayı boykot amacına ulaşamamıştır.
Örnek 2: Nazi Almanyası İdeolojisi: Nazi rejimi, "Ari ırk" olarak adlandırdığı grubun genetik olarak diğer tüm ırklardan, özellikle de Yahudilerden üstün olduğu fikrine dayanıyordu. Bu saf ırkçı ideoloji, tarihin en büyük soykırımlarından birine yol açmıştır. Odak noktası, kültürel veya milli bir birliktelikten ziyade, tamamen kan ve genetik temelli bir "ırksal saflık" ve üstünlük iddiasıydı. “İnsan harası” dahi kurmuşlardı.
1.2. Milliyetçilik (Nationalism)
Milliyetçilik, bireylerin kendilerini ortak bir dil, kültür, tarih, coğrafya ve ortak bir gelecek idealiyle tanımlanan bir "millet"in parçası olarak görmesi ve bu millete karşı derin bir sadakat ve sevgi duymasıdır.
Temel Dayanağı: Kültür, tarih, dil ve siyasi iradedir. Milliyetçiliğin merkezinde biyoloji değil, paylaşılan bir kimlik ve kolektif bilinç bulunur. Bir milletin üyesi olmak için aynı "kandan" gelmek zorunlu değildir (vatandaşlık temelinde milliyetçilik).
Amacı: Genellikle bir milletin kendi kaderini tayin etmesi, yani kendi bağımsız devletini kurması ve egemenliğini korumasıdır. Milliyetçilik, birleştirici bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Bu konu önceki makalelerimde detaylıca açıklanmıştır.
Niteliği: Kapsayıcı veya dışlayıcı olabilir. Vatandaşlık milliyetçiliği (civic nationalism), o devletin yasalarına ve değerlerine bağlı olan herkesi milletin bir parçası sayarken, etnik milliyetçilik (ethnic nationalism), ortak soy ve kültüre daha fazla vurgu yapar. Ancak sağlıklı bir milliyetçilik, başka milletlerden nefret etmeyi veya onları aşağı görmeyi gerektirmez.
Örnek 1: Türk Kurtuluş Savaşı: Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Kurtuluş Savaşı, tipik bir milliyetçilik örneğidir. İşgal altındaki bir coğrafyada yaşayan, farklı etnik kökenlere sahip ancak ortak bir kaderi ve kültürü paylaşan insanlar, "Türk milleti" kimliği altında birleşerek bağımsız bir ulus-devlet kurma iradesi göstermişlerdir. Buradaki amaç, başka bir ırktan üstün olmak değil, kendi vatanında egemen ve onurlu bir şekilde yaşamaktı. Bu, etnik ırkçılıktan farklı olarak, herhangi bir etnik grubu aşağılamadan ulusal kimliği güçlendirir. Örneğin, Hindistan'daki bağımsızlık mücadelesi (Gandhi'nin liderliğinde), İngiliz sömürgeciliğine karşı kültürel milliyetçiliği temsil eder.
Örnek 2: İtalya'nın Birleşmesi (Risorgimento): 19. yüzyılda İtalya, birçok küçük krallık ve şehir devletine bölünmüştü. Giuseppe Garibaldi gibi liderler önderliğindeki milliyetçi hareket, ortak dil ve kültüre sahip İtalyanları tek bir bayrak altında birleştirerek modern İtalya devletini kurmayı amaçlamıştı. Hedef, ırksal bir üstünlük iddiası değil, siyasi bir birlik ve ulusal egemenlikti.
1.3. Irkçılık ve Milliyetçilik Arasındaki Temel Farklar
Özellik | IRKÇILIK | MİLLİYETÇİLİK |
Odak Noktası | Biyoloji, genetik, kan bağı | Kültür, dil, tarih, ortak irade |
Temel İnanç | Bir ırkın diğerinden doğuştan üstün/aşağı olması | Bir milletin ortak kimliğe ve egemenlik hakkına sahip olması |
İlişki Biçimi | Hiyerarşik ve dikey (üstün-aşağı) | Genellikle yatay (milletin eşit üyeleri) |
Hedef | Ayrımcılık, sömürü, egemenlik | Kendi kaderini tayin, bağımsızlık, ulusal birlik |
Ölçüt | Değiştirilemez (doğuştan gelen) | Değiştirilebilir (kültür, vatandaşlık) |
Etnik milliyetçilik, kendi milletini aşırı yüceltip diğer milletleri aşağılamaya başladığında, ırkçılığa dönüşebilir veya onunla kesişebilir. Bu tehlikeli forma "şovenizm" adı verilir. Ancak bu durum, milliyetçiliğin özü itibarıyla ırkçılık olduğu anlamına gelmez.
- Kaynaklar:
- Gellner, Ernest. Uluslar ve Ulusçuluk. Hil Yayınları. (Milliyetçiliğin modern bir olgu olduğunu ve endüstriyel toplumla ilişkisini inceler.)
- Anderson, Benedict. Hayali Cemaatler. Metis Yayınları. (Milletlerin "hayal edilmiş" siyasi topluluklar olduğunu savunur.)
- Fredrickson, George M. Racism: A Short History. Princeton University Press. (Irkçılığın tarihsel kökenlerini ve formlarını analiz eder.
1. KISIM / BÖLÜM 2: İSLAM İNANCINDA IRKÇILIK VE MİLLİYETÇİLİK
İslam, evrensel (cihanşümul) bir dindir ve mesajını belirli bir ırka veya millete değil, tüm insanlığa yöneltir. Bu temel ilke İslam’ın, ırkçılık ve milliyetçilik konularına bakışını doğrudan şekillendirir.
2.1. İslam'ın Irkçılığa Bakışı: Mutlak Reddiye
İslam, ırkçılığı ve soy üstünlüğü iddiasını en temelden, kesin ve net bir dille reddeder. İslam'a göre tüm insanlar tek bir kökenden gelir (Hz. Âdem ve Hz. Havva) ve Allah katındaki tek üstünlük ölçütü "takva"dır. Takva, Allah'a karşı sorumluluk bilinci, O'na saygıyla bağlanma ve günahlardan sakınma anlamına gelir.
Bu konudaki en temel ve meşhur ayet, Hucurât Suresi, 13. Ayet'tir:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَىٰ وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا ۚ إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Türkçe Meali: "Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır (en çok takva sahibi olanınızdır). Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır."
Bu Ayetin Açıklaması:
- "Ey insanlar! (Yā ayyuhā an-nās)": Ayetin hitabı evrenseldir. "Ey Araplar", "Ey iman edenler" değil, doğrudan tüm insanlığa seslenir. Bu, mesajın ırklar ve milletler üstü olduğunun ilk kanıtıdır.
- "Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık": Bu ifade, tüm insanlığın ortak bir kökene sahip olduğunu (Hz. Âdem ve Hz. Havva) vurgular. Biyolojik olarak kimsenin kimseden bir üstünlüğü yoktur, çünkü herkes aynı "çamurun" veya "özün" bir parçasıdır. Bu, ırkçıların "farklı kan" veya "üstün soy" iddialarını temelden çürütür.
- "Tanışasınız diye sizi boylara ve kabilelere ayırdık (li-te'ārafū)": Allah, farklı kavimlerin, dillerin ve renklerin varlığını bir çatışma veya üstünlük sebebi olarak değil, bir "tanışma" ve "bilişme" vesilesi olarak yaratmıştır. Bu farklılıklar, insanlığın zenginliğidir. Tıpkı bir bahçedeki farklı renk ve kokudaki çiçekler gibi, her kavim insanlık ailesine kendi özgün katkısını sunar. Amaç, bu farklılıklar üzerinden birbirini tanımak, kültürel alışverişte bulunmak ve medeniyetleri zenginleştirmektir.
- "Allah katında en değerli olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır": Ayet, dünyevi ve biyolojik tüm üstünlük iddialarını (soy, zenginlik, ırk, renk, makam) geçersiz kılar ve tek bir üstünlük kriteri belirler: Takva. Bir insanın siyahi, beyaz, Türk, Arap veya Kürt olması onun değerini belirlemez. Değeri belirleyen şey, kalbindeki Allah korkusu, ahlakı ve eylemleridir.
Hz. Muhammed'in (s.a.v) Uygulamaları ve Sözleri:
Peygamber Efendimiz, bu ilkeyi hayatı boyunca uygulamış ve meşhur Veda Hutbesi'nde on binlerce insana şöyle seslenmiştir:
"Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap'a; beyazın siyaha, siyahın da beyaza takvadan başka bir üstünlüğü yoktur. Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı en çok sorumluluk bilinci taşıyanınızdır." (Müsned, V, 411)
Bu sözler, İslam'ın ırkçılığa karşı manifestosudur. Peygamberimizin Habeşli siyah bir köle olan Hz. Bilal'i İslam'ın ilk müezzini yaparak ona en şerefli görevlerden birini vermesi, Fars (İranlı) olan Selman-ı Farisi'yi "bizim ehlibeytimizdendir" diyerek onurlandırması, bu teorinin pratikteki en güçlü örnekleridir.
2.2. İslam'ın Milliyetçiliğe Bakışı: Sınırlar ve Meşruiyet
İslam'ın milliyetçiliğe bakışı, ırkçılığa bakışından daha nüanslıdır. İslam, ırkçılığı (soy üstünlüğünü) kesin olarak yasaklarken, milliyetçiliği belirli şartlar altında meşru görür. Burada kilit ayrım, "vatan ve millet sevgisi" ile "kavmiyetçilik/asabiyet" arasındadır.
Meşru Olan: Vatan, Aile ve Millet Sevgisi: İnsanın doğduğu toprağı, konuştuğu dili, içinde büyüdüğü kültürü ve mensubu olduğu ailesini/kavmini sevmesi fıtri (doğal) bir duygudur. İslam bu doğal duyguyu yok saymaz.
- Hz. Muhammed'in (s.a.v) Mekke Sevgisi: Peygamberimiz, müşriklerin zulmü yüzünden doğup büyüdüğü Mekke'den Medine'ye hicret etmek zorunda kaldığında, şehirden ayrılırken duyduğu üzüntüyü şöyle dile getirmiştir: "Vallahi sen Allah'ın yarattığı yerlerin en hayırlısı ve Allah'a en sevimli olanısın. Eğer senden çıkarılmış olmasaydım, senden ayrılmazdım." (Tirmizî, Menâkıb, 68). Bu, bir peygamberin bile vatanına duyduğu derin sevgiyi gösteren meşru bir milliyetçilik/vatanseverlik örneğidir.
- Hz. Muhammed'in (s.a.v) Hz. İbrahim soyundan gelen bir Arap olması bir hakikattir.
- Türklerin Oğuz Kağan soyundan gelen bir Türk olması da bir hakikattir.
Bu kimlikleri tanımak, onlarla onur duymak, kendi milletinin ilerlemesi ve refahı için çalışmak, kültürünü ve dilini yaşatmak, Hucurât Suresi'ndeki "tanışma" ilkesiyle çelişmez. Bu, kişinin kendi çiçeğinin rengini ve kokusunu bilmesi gibidir. Bu sevgi, başka milletleri aşağılamadığı ve onlara zulmetmediği sürece İslami açıdan bir sorun teşkil etmez.
Yasaklanmış Olan Asabiyet’tir (Kavmiyetçilik/Irkçı Milliyetçilik). İslam'ın şiddetle yasakladığı şey, millet sevgisinin körü körüne bir taraftarlığa, kendi kavminin haklı ya da haksız her durumda savunulduğu, diğer milletlere karşı kibir, düşmanlık ve adaletsizliğe dönüştüğü "asabiyet"tir.
Hz. Muhammed (s.a.v) asabiyeti şöyle tanımlamış ve lanetlemiştir:
Bir sahabe, "Ey Allah'ın Resulü, asabiyet nedir?" diye sorunca, Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: "Kavminin zulmüne yardım etmendir." (Ebû Dâvûd, Edeb, 111-112)
Başka bir hadis-i şerifte ise çok daha sert bir uyarı vardır:
"Asabiyet davası güden (kavmiyetçilik yapan) bizden değildir. Asabiyet uğruna savaşan bizden değildir. Asabiyet üzere ölen bizden değildir." (Müslim, İmâre, 53-57)
Bu şu anlama gelir: Eğer bir milliyetçilik, "Benim milletim her zaman haklıdır," "Bizim ırkımız diğerlerinden üstündür," "Milli çıkarlarımız, adaletten ve ahlaktan daha önemlidir" gibi bir anlayışa dönüşürse, bu İslam'ın reddettiği cahiliye dönemi kabileciliğinin modern bir versiyonu olur. Bu tür bir milliyetçilik, İslam'ın temelindeki "ümmet" bilincini, yani tüm Müslümanların din kardeşliği ilkesini parçalar.
- Irkçılık ve Milliyetçilik Farklıdır: Irkçılık biyolojik üstünlüğe dayanır ve özünde hiyerarşiktir. Milliyetçilik ise kültürel ve siyasi bir kimlik bilincidir ve hedefi egemenliktir.
- İslam ve Irkçılık: İslam, ırkçılığı ve her türlü soy üstünlüğü iddiasını mutlak surette reddeder ve haram kılar. Tek üstünlük ölçüsü takvadır.
- İslam ve Milliyetçilik: İslam, kişinin kendi milletini, vatanını ve kültürünü sevmesini doğal ve meşru görür. Ancak bu sevgi, başka milletleri aşağılama, onlara karşı adaletsizlik yapma ve haklı-haksız kendi kavmini savunma noktasına (asabiyet/şovenizm) geldiğinde kesinlikle haram ve yasaktır.
Dolayısıyla, bir Müslümanın kendi milli kimliğini (Türk, Arap, Kürt, Boşnak vb.) bilmesi, sevmesi İslam ile çelişmez. Ancak bu kimliği, genel olarak diğer insanlardan üstün görmek, evrensel adalet ilkelerini çiğnemek anlamına gelir ki bu, İslam'ın ruhuna tamamen aykırıdır. Nihai sadakat ırka değil, her şeyi yaratan Allah'a ve O'nun evrensel adalet ilkelerinedir.
SÜRECEK